Карло Коллоди

Pinokyo


Скачать книгу

Arlecchino için af istiyorum.”

      “Af maf çıkmaz burada. Sana acıdıysam ateşin altına onun gitmesi gerekir. Çünkü koyunum iyice kızarsın istiyorum.”

      “Şu hâlde…” diye gururla doğruldu ve atıldı, ekmek içinden küçük şapkasını atarak Pinokyo. “Şu hâlde, görevimi biliyorum. İleri, Bay Jandarmalar! Bağlayın ve atın beni alevlerin arasına. Arlecchino, benim için gerçek bir dosttur. Ben varken onun ölmesi doğru olmaz!..”

      Kahramanca haykırılmış bu sözler, olanları izleyen tüm kuklaları ağlatmaya yetti. Her ne kadar tahtadan yapılmış olsalar da jandarmalar bile iki süt kuzusu gibi ağlıyordu.

      Ateşyiyen ilkin buz gibi kaskatı, hareketsiz durdu. Ama sonunda o da usul usul hislenip hapşırmaya başladı. Dört beş kez hapşırdıktan sonra kollarını sevgiyle açıp Pinokyo’ya:

      “Sen çok akıllı bir çocuksun! Gel de bana bir öpücük ver.” dedi.

      Pinokyo hemen koştu, kuklacının sakalına sincap gibi tırmanıp burnunun ucuna güzelce bir öpücük kondurdu.

      “Yani af çıktı mı?” diye sordu zavallı Arlecchino, zar zor duyulan incecik bir sesle.

      “Af çıktı.” diye yanıt verdi Ateşyiyen. Sonra da başını bir o yana bir bu yana sallayıp iç çekerek ekledi:

      “Ne yapalım! Bu akşam da koyunumu yarı çiğ yerim. Ama bir dahaki sefere karşıma çıkanın vay hâline!..”

      Çıkan affın haberi gelince tüm kuklalar sahneye koştu. Oyunların ilk gecelerinde olduğu gibi tüm ışıklar, tüm lambalar yakılarak hoplayıp dans edilmeye başlandı. Şafak söktüğünde dans hâlâ devam ediyordu.

      XII

      Kuklacı Ateşyiyen, babasına götürmesi için Pinokyo’ya beş altın para armağan eder. Ama Pinokyo, Tilki ve Kedi’ye kanıp onlarla gider

      Ertesi gün Ateşyiyen, Pinokyo’yu bir köşeye çekip sordu:

      “Babanın adı nedir?”

      “Geppetto.”

      “Ne iş yapar?”

      “Fakirlik.”

      “Çok kazanır mı?”

      “Cebinde tek kuruşu olmayacak kadar çok kazanır. Düşünün ki bana okul için gereken alfabeyi satın alabilmek için üstündeki tek ceketini sattı: Sökük dikik, yamalar içinde, acınası bir ceketti.”

      “Zavallı şeytan! Neredeyse acıyacağım. İşte sana beş altın para. Git, bunları babana götür ve benden selam söyle.”

      Tahmin edilebileceği gibi Pinokyo, kuklacıya bin kez teşekkür etti. Kumpanyanın kuklalarına, jandarmalara bile teker teker sarıldı. Hoşnutluğundan kendinden geçmiş hâlde eve dönmek için yola koyuldu.

      Ama daha yarım kilometre bile gitmemişti ki birbirlerine yardımcı olarak kör topal ilerleyen tek ayağı topal bir Tilki ve iki gözü kör bir Kedi ile karşılaştı. Topal Tilki, kör Kedi’ye yaslanarak yürüyor ve ona rehberlik ediyordu.

      “İyi günler Pinokyo.” diye kibarca selamladı onu Tilki.

      “Adımı da nereden biliyorsun?” diye sordu kukla.

      “Babanı iyi tanırım.”

      “Nerede gördün onu?”

      “Dün kapısının önünde gördüm.”

      “Peki ne yapıyordu?”

      “Sırtında bir gömlekle soğuktan titriyordu.”

      “Zavallı babacığım! Ama eğer Tanrı izin verirse bugünden itibaren titremeyecek!”

      “Niçin?”

      “Çünkü artık ben bir beyefendi oldum.”

      “Beyefendi mi? Sen mi?” diye alaylı alaylı gülmeye başladı Tilki. Kedi de gülüyordu ama güldüğünü ele vermemek için ön pençeleriyle bıyıklarını tarar gibi yapıyordu.

      “Gülecek pek bir şey yok.” diye bağırdı Pinokyo alınarak. “Ağzınızın suyunu akıtacağım için gerçekten çok üzgünüm ama güzel mi güzel beş altın param var.”

      Ateşyiyen’in armağanı olan paraları çıkardı.

      Paraların hoş sesini duyunca Tilki, topalmış gibi görünen ayağını uzatıverdi. Kedi ise birer yeşil lamba gibi yanan gözlerini ardına kadar açtı ama ardından kapatıverdi. Böylece Pinokyo, hiçbir şeyin farkına varamadı.

      “Ya şimdi?” diye ona sordu Tilki. “Ne yapmak istiyorsun bu paralarla?”

      “Öncelikle…” diye yanıtladı kukla. “Babama tamamıyla altından ve gümüşten, pırlanta düğmeli yeni bir ceket almak istiyorum. Kendime ise bir alfabe satın alacağım.”

      “Kendine mi?”

      “Evet, öyle gerçekten de. Okula gitmek ve kendimi derslerime vermek istiyorum.”

      “Bak bana!” dedi Tilki. “Ahmakça okuma tutkusu yüzünden, bir bacağımdan oldum.”

      “Bak bana!” dedi Kedi. “Ahmakça okuma tutkusu yüzünden, iki gözüm görmez oldu.”

      Bu sırada yolun kenarındaki çitin üzerinde tünemiş duran beyaz bir karatavuk, yine aynı nağmeyi tutturdu:

      “Pinokyo, kötü arkadaşlarının sözlerine kulak verme, yoksa pişman olursun!”

      Zavallı karatavuk, hiç konuşmasa daha iyiydi! Kedi bir sıçrayışta üstüne atlayarak tüyleriyle birlikte onu yedi. Yediği gibi de ağzını sildi, gözlerini kapatıp yine kör taklidi yapmaya başladı.

      “Zavallı karatavuk!” dedi Pinokyo Kedi’ye. “Neden ona böyle kötü davrandın?”

      “Ona ders olsun diye yaptım. Böylece bir dahaki sefere başkalarının işine karışmamayı öğrenir.”

      Yolun yarısını biraz geçmişlerdi ki Tilki birdenbire durarak kuklaya:

      “Altın paralarının sayısını iki katına çıkarmak ister misin?” dedi.

      “Yani?”

      “Beş sefil parayı yüze, bine, iki bine çıkarmak ister misin?”

      “Keşke! Nedir bunun yolu?”

      “Yolu çok kolay. Evine dönmek yerine bizimle gelmelisin.”

      “Nereye götüreceksiniz beni?”

      “Ahmaklar Ülkesi’ne.”

      Pinokyo bunun üzerine biraz düşündü. Sonra kararlı bir tavırla:

      “Hayır, gelmek istemiyorum. Artık eve yaklaştım, eve gitmek istiyorum. Babam beni bekler. Zavallı ihtiyar, dün eve dönmediğimi görünce kim bilir nasıl ahlayıp vahlamıştır. Ne yazık ki ben kötü bir çocuğum. Konuşan Cırcır Böceği ‘Söz dinlemeyen çocuklar, bu dünyada gün yüzü göremezler.’ derken ne kadar haklıydı! Ben bunu kendim yaşayarak gördüm. Çünkü başıma bir sürü talihsizlik geldi. Dün bile Ateşyiyen’in evinde tehlike atlattım. Brrr! Düşüncesi bile içimi ürpertiyor!” dedi.

      “Yani…” dedi Tilki. “Gerçekten de evine mi gitmek istiyorsun? Git, o zaman. Ne yazık sana!”

      “Yazık sana.” diye tekrarladı Kedi.

      “İyi düşün Pinokyo, şansını tepiyorsun.”

      “Tepiyorsun.” diye tekrar etti Kedi.

      “Beş paran bugünden yarına iki bin para olacaktı.”

      “İki bin.” diye tekrarladı Kedi.

      “Bu