para bulurum?”
“Çok kolay bir hesap bu.” diye yanıtladı Tilki. “Parmaklarınla yapabileceğin kadar kolay. Tut ki her para, beş yüz paralık bir salkım versin. Beş yüzü beşle çarp, ertesi sabah cebinde parlayıp şakırdayan iki bin beş yüz altın para bulursun.”
“Oh! Ne güzel şey!” diye bağırdı Pinokyo sevincinden oynayarak. “Paraları toplar toplamaz iki binini kendim alırım, beş yüzünü de armağan olarak siz ikinize veririm.”
“Armağan olarak bize mi?” diye bağırdı Tilki alınarak, gücenerek. “Tanrı korusun!”
“Korusun!” diye tekrar etti Kedi.
“Biz…” diye söze yeniden başladı Tilki. “Biz, çıkar gütmeden çalışırız. Biz yalnızca başkaları zengin olsun diye çalışırız.”
“Başkaları.” diye tekrarladı Kedi.
“Ne müthiş kişiler!” diye içinden düşündü Pinokyo. Babasını, yeni ceketi, alfabeyi ve kendi kendine verdiği tüm sözleri, hemen oracıkta unutarak Tilki’yle Kedi’ye:
“Gidelim o hâlde. Ben de sizinle geliyorum.” dedi.
XIII
Kırmızı Karides Hanı
Yürüye, yürüye, yürüye, gün batımıyla birlikte yorgunluktan bitkin hâlde, Kırmızı Karides Hanı’na ulaştılar.
“Burada biraz duralım.” dedi Tilki. “Böylece bir lokma bir şey yer ve birkaç saat de dinleniriz. Gece yarısı olunca da yarın şafakla beraber Mucizeler Tarlası’na ulaşmak üzere yola çıkarız.”
Hana girdiklerinde üçü birlikte sofraya oturdu. Ama hiçbirinin iştahı yoktu.
Zavallı Kedi midesindeki rahatsızlıktan dolayı, sadece domates soslu üç kefal balığı ve dört porsiyon peynirli işkembeden başka bir şey yiyemedi. İşkembeyi de yavan bulup üç defasında da üzerine ek tereyağı ve rendelenmiş peynir istedi.
Tilki de seve seve bir şeyler atıştırırdı. Ama doktor ona sıkı mı sıkı bir perhiz öğütlediği için yanında yağlı piliç ve toy horozlu basit bir tatlı, gürbüz yaban tavşanıyla yetinmek zorunda kaldı. Yaban tavşanının ardından iştahı açılsın diye karışık keklik, sülün, tavşan, kurbağa, kertenkele yemeği ve cennet üzümü getirtti. Daha da bir şey istemedi. Canı hiçbir şey yemek istemiyordu, sözüne bakılacak olursa ağzına bir şey koyacak hâlde değildi.
Aralarında en az yiyen Pinokyo oldu. Bir diş ceviz ve bir köşe ekmek isteyip hepsini de tabakta bıraktı. Zavallıcığın aklı fikri Mucizeler Tarlası’ndaydı, altın paralar daha şimdiden hazımsızlık yaratmıştı onda.
Akşam yemeğini bitirdikleri sırada Tilki, hancıya:
“Bize iki iyi oda verin. Biri Bay Pinokyo için, diğeri de arkadaşım ve benim için. Yeniden yola çıkmadan önce biraz kestireceğiz. Yolculuğumuza devam etmek üzere, gece yarısı uyandırılmak isteğimizi ise lütfen aklınızda bulundurun.” dedi.
“Emredersiniz baylar.” diye yanıtladı hancı, Tilki ve Kedi’ye göz kırparak. “Oyununuzu anladım.” demek ister gibiydi sanki.
Pinokyo, yatağa girer girmez hemen uyuyup rüya görmeye başladı. Rüyasında sanki bir tarlanın orta yerindeydi. Tarla, salkım salkım yüklü ağaçlarla doluydu. Salkımlar rüzgârda sallandıkça “Kim gelip bizi toplayacak?” anlamına gelen ‘çın, çın, çın’ diye çınlayan altın paralarla yüklüydü. Ama rüyanın en güzel yerinde, yani tam elini uzatıp o güzelim paraları avuç avuç toplayıp ceplerine dolduracakken, odasının kapısı üç kere hızla vuruldu ve Pinokyo uyandı.
Saatin gece yarısını çaldığını haber vermeye gelen hancıydı bu.
“Arkadaşlarım hazırlar mı?” diye sordu kukla.
“Ne hazırı? İki saat önce ayrıldı onlar.”
“Niçin bu acele?”
“Çünkü Kedi, ayak donması geçiren en büyük oğlunun hayatının tehlikede olduğu haberini aldı.”
“Peki akşam yemeğinin parasını ödediler mi?”
“Hiç öderler mi sandınız? Sizinle bu konuda rekabete girişmeyecek kadar iyi eğitimlidirler.”
“Ne yazık! Çok da hoşlanırdım böylesi bir rekabetten!” dedi Pinokyo kafasını kaşıyarak. Ardından sordu:
“Peki o iyi arkadaşlarım, beni nerede bekleyeceklerini söylediler?”
“Mucizeler Tarlası’nda, yarın gün doğar doğmaz.”
Pinokyo, arkadaşlarıyla birlikte yediği akşam yemeği için bir para ödeyip yola koyuldu.
Ama denebilir ki güç bela ilerleyebiliyordu. Çünkü dışarıdaki karanlık, o kadar karanlıktı ki göz gözü görmüyordu. Kırlarda ise yaprak kımıldamıyordu. Yalnızca bazen yırtıcı kuşlar, yolu bir çitten diğerine geçerlerken kanatlarını Pinokyo’nun burnuna çarpıyorlar, o da “Kim o geçen?” diye bağırıyor, sesi uzaklardaki tepelerde yankılanıyordu: “Kim o geçen? Kim o geçen? Kim o geçen?”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.