Томас Мор

Utopia


Скачать книгу

kadar yaşlanmışlardır. Fakat savaşları tesadüfi şeyler olarak ele alıp arada sırada gerçekleştiğini düşünürsek her gün gerçekleşen olaylara bir göz atalım. Küçük dağları ben yarattım diyecek kadar kibirli olan soylularınız var ve bu soylular kazançlarını arttırmak için diğer insanların emeklerini sömürüyorlar. Aslında bu onların bencilliklerinin tek örneğidir çünkü diğer tüm şeylerde kendilerinin dilenmesine bile müsaade etmezler ama bunun yanında, hayatlarını kazanabilecekleri hiçbir sanat öğrenmemiş çok sayıda aylak arkadaşları var. Bunlar, ya efendileri ölür ölmez ya da kendileri hastalanınca anında kapı dışarı edilirler çünkü lortlarınız hastalara bakmaktansa aylak insanları beslemeye daha hevesliler ve çoğu zaman vâris, selefinin yaptığı kadar büyük bir aileyi bir arada tutamazlar. Şimdi bu şekilde bir hayattan kapı dışarı atılanların karınları boşsa hırsızlıktan başka ne yapabilirler? Çünkü kötü zamanlarında, yani hem sağlıkları iyi değilken hem de kıyafetleri yıpranmış bir vaziyetteyken yırtık pırtık ve korkunç göründüklerinde, kaliteli insanlar onları eğlendirmeyecek ve fakir insanlar bilerek bunu yapmaya cesaret edemeyecekler; bilecekler ki tembellik ve zevk içinde, kılıcı ve kalkanıyla dolaşmaya alışmış, tüm mahalleyi küstah bir şekilde küçümseyen bir adam ne kürek ve balta tutmak için uygundur ne de fakir bir adam bu kadar küçük bir işe ve ona verilecek düşük bir ücrete hizmet edecektir.’ dedim. Adam ise buna karşılık olarak, ‘Bu tür insanlara özellikle değer verilmelidir çünkü onların içinde fırsat bulduğumuz orduların gücü vardır çünkü doğmaları onlara tüccarlar ya da yağmacılar arasında bulunandan daha asil bir onur duygusu veriyor.’ dedi. Ben de ‘Savaşlar yüzünden hırsızlara değer vermeniz gerektiğini de söyleyebilirsiniz çünkü diğerine sahip olduğunuz sürece birini asla istemeyeceksiniz ve soyguncular bazen cesur bir asker olabileceklerini kanıtladıkları ve cesur askerlerin de hırsız olabilecekleri gibi bir gerçek olduğu için bu iki tür arasında gerçekten çok yakın bir ilişki vardır. Ancak sizde çok yaygın olan, çok sayıda hizmetçiyi bulundurma alışkanlığı bu millete özgü değil. Fransa’da yine de daha zararlı türden insanlar var çünkü bütün ülke hâlâ barış zamanında bile askerlerle dolu (Eğer böyle bir ulus devleti barış olarak adlandırılabilirse.) ve bunlar, o aylak hizmetlilere soylular hakkında edindiğiniz tutuma göre hareket ederler. Bu, kamu güvenliği için her zaman hazır olan iyi bir emektar asker topluluğuna sahip olması gerektiği gerçeğine uymayarak sözde devlet adamlarının bir özdeyişi hâline gelmiştir. Ham insanlara bağımlı olmayacaklarını düşünüyorlar ve bazen savaşmak için askerlerini boğaz kesme sanatı konusunda eğitebilirler ya da Sallust’ın gözlemlediği gibi, ‘Ellerini sürekli kullanmak için, çok uzun bir süre hareket ettirmeyebilirler.’ Ama Fransa bu tür hayvanları beslemenin ne kadar tehlikeli olduğunu öğrendi. Romalılar, Kartacalılar ve Suriyeliler gibi ayakta kalan ordular tarafından hem altüst edilen hem de oldukça harap edilen diğer birçok ulus ve şehrin kaderi diğerlerine çok şey öğretmelidir, Fransızların bu özdeyişinin aptallığı bundan bile açıkça ortaya çıkıyor çünkü eğitimli askerler çoğu zaman sizin ham adamlarınıza karşı kendilerini kanıtlamakta çok zorlanıyorlar, ki İngilizleri övdüğümü düşünebilirsiniz diye onlara karşı pek bir şey söylemeyeceğim. Her gün yaşanan tecrübeler gösteriyor ki, kasabalardaki işçiler ya da ülkedeki palyaçolar, bedenlerindeki bir talihsizlikten sakatlanmadıkları ya da aşırı istek yüzünden morallerini yitirmedikleri sürece, bu aylak beylerle savaşmaktan korkmadıklarını gösterirler; onlara iyi bir iş ve aş verdiğiniz takdirde bir sorun yoktur çünkü artık kolaylıkla güçsüzleşen ve kadınsı yaşam tarzlarıyla yumuşayan bu iyi biçimli ve güçlü adamlardan (Çünkü soylular onları şımartana kadar onlarla vakit geçirmeyi severler.) korkmanıza gerek kalmayacaktır. Ve savaş isteyip ganimet kazanmak istediğinizde bunu elde etmek için o kadar fazla adam bulundurmanız gerekmektedir ki bu adamlar barış zamanında da sizi rahatsız edecektir. Bu yüzden çok fazla adam bulundurmanız mantıksız hâle gelecektir. Ama bu hırsızlık gerekliliğinin sadece bundan kaynaklandığını düşünmüyorum; İngiltere’ye özgü başka bir nedeni var.’ dedim. Kardinal, ‘Nedir o?’ diye karşılık verdi. Ben de ‘Doğal olarak yumuşak olan ve kolayca düzenini koruyan koyunlarınızın semireceği otlaklarınızın artması, şimdi sadece köyleri değil, kasabaları da insanları ve insan olmayan varlıkları da yok ettiği söylenebilir çünkü herhangi bir toprağın koyunları normalden daha yumuşak ve daha kaliteli bir yün üretirse, orada çiftliklerinden aldıkları kiralardan yetinmeyen ve rahat yaşamaya alışmış soylular, seçkinler ve hatta o kutsal adamlara yarardan çok zararı vardır. Tarımın seyrini durdururlar, evleri ve kasabaları tahrip ederler, sadece kiliseleri ayırırlar ve koyunları saklayabilecekleri yerleri işgal ederler. Sanki ormanlar ve parklar toprağın çok az bir kısmını kaplıyormuşçasına bu değerli vatandaşlar en iyi yerleşim yerlerini yalnızlık abidelerine çevirir çünkü ülkesinin salgını olan doyumsuz bir sefil, binlerce dönümlük bir alanı kapatmaya karar verdiğinde, mal sahipleri ve kiracılar hileyle, zorla veya kötüye kullanım sebebiyle mülklerinden çıkarıldıkları zaman onları satmak zorunda kalırlar. Bu sayede hem erkek hem de kadın, evli veya evlenmemiş, yaşlı veya genç, fakir ama sayısız aileleri olan, -taşra işi birçok kişi gerektirdiği için- nereye gideceklerini bilmeden yaşam alanlarını değiştirmeye zorlanırlar ve onlara çok bir para getirmeyecek olan ev eşyalarını bir alıcıya verene kadar kalmak zorunda kalırlar. Bu edindikleri azıcık para da bittiğinde (Çünkü mutlaka harcanacak.), onlara yapacakları tek şey sadece çalmak ve böylece asılmak kalır. (Tanrı bilir ne kadar da adil (!)) Ya da gidip dilenmek olabilir mi? Ve eğer bunu yaparlarsa, isteyerek çalışacakları hâlde onları işe alacak birini bulamayacakları için boş bir serseri olarak hapse atılırlar çünkü ekilebilir alan kalmadığından ülkelerine hizmet edecekleri bir iş alanı da kalmamış olacak. Bir çoban sürüye bakabilir, bu sürünün sürülmesi ve yetişmesi için çok fazla oranda toprağa ihtiyaç duyabilir. Bu da birçok yerde mısırın fiyatını yükseltir. Yünün fiyatı da o kadar arttı ki, kumaş yapma işinde olan fakirler artık onu satın alamıyorlar ve bu da aynı şekilde çoğunu işsiz bırakıyor çünkü meralar arttığından beri Tanrı, sahiplerinin açgözlülüğünü, koyunlar arasındaki bir hastalıkla cezalandırdı ve bu da koyunların çoğunu telef etti. (Bu hastalık koyunların sahiplerinin başına gelseydi bize daha adil gözükebilirdi bu arada!) Ancak koyunların arttığını, fiyatlarının muhtemelen düşmeyeceğini varsayalım; tekel olarak satılamazlar çünkü birçok kişinin koyunu vardır ama yine de çok kişinin koyunları vardır ve bunlar o kadar zengindir ki, onları düşündüklerinden daha erken satmaya zorlanmazlar. Bu nedenle, fiyatı mümkün olduğunca yükseltinceye kadar asla satış yapmazlar. Aynı nedenle, diğer sığır türleri çok değerlidir çünkü birçok köyün yok olması ve tüm ülkenin emeğinin pek önemsenmemesi, besiciliği geçim kaynağı olarak görenlerin sayısını azaltmaktadır. Zenginler koyunda yaptıkları gibi sığır yetiştirmezler, onları düşük fiyatla yağsız satın alırlar ve yeteri kadar şişmanlattıktan sonra yüksek oranlarda tekrar satarlar. Bunun yaratacağı tüm olumsuzlukların henüz gözlemlendiğini sanmıyorum çünkü sığırları değerli olarak sattıkları için, eğer getirildikleri ülkelerden daha hızlı tüketilirlerse stoklar azalır ve bu ihtiyaçlar büyük bir kıtlıkla sonuçlanır. Bu şekilde dünyanın en mutlusu gibi görünen bu adanız, birkaç kişinin lanetli açgözlülüğünden çok zarar görebilir. Bunun yanında, mısırın fiyatının yükselmesi tüm insanların ailelerini de onlar kadar küçültmesine neden oluyor. O açgözlü insanlar tarafından kovulanlar, dilenmekten ya da hırsızlıktan başka ne yapabilir? Ve bu noktaya kadar büyük bir zekâya sahip bir adam, eskisinden çok daha erken yaşlanabilir. Lüks, aynı zamanda yoksulluğu ve sefaleti de beraberinde getirir; giyimde aşırı bir gösteriş, beslenmede ise büyük bir israf var ve bu sadece soyluların ailelerinde değil, aynı zamanda tüccarlar arasında, çiftçilerin kendi aralarında ve tüm insan kademeleri