Томас Мор

Utopia


Скачать книгу

Eğer bu şeytanlara karşı bir çözüm üretemezseniz adalet gibi görünen ama kendi içinde hiçbir uygunluğu olmayan zalimliğinizden övgüyle bahsetmeniz pek bir işe yaramayacaktır çünkü halkınızı kötü eğitir ve çocukluktan itibaren yanlış işlere teşvik ederseniz ve bunun sonucunda çocukluklarında onlara öğretilen şeyleri yaptıkları için de onları cezalandırırsanız hırsızları önce sizin teşvik edip ardından idam ettiğiniz gerçeğinden başka ne sonuç çıkabilir ki?”

      Ben bu şekilde konuşurken, orada bulunan yargıç da bir cevap hazırlamış ve tüm söylediklerimi resmî bir tartışma gibi devam ettirmeye karar vermişti yani her şey âdeta tarafların zihinlerinde bir mahkeme yürütülürmüşçesine cevaplanandan daha sadakatle tekrarlanan bir sohbet. Ve devam etti, “Bizlerin arasında durduğun süre boyunca duyduğun şeylerden pek düşünmeden iyi bir sonuç çıkarmışsın. Sana bütün her şeyi anlatacağım ve dediğin her şeye tek tek değineceğim; sonrasında bizim işimizle ilgili gözden kaçırdığın şeylerin seni nasıl yanlış düşündürdüğünü göstereceğim ve en sonunda bütün argümanlarının cevabını vermiş olacağım. Söz verdiğim gibi başlamam gerekirse…” dedi ve ardından Kardinal, “Bir dakika! Bu çok uzun süreceğe benziyor, o yüzden bu konuyu bugün değil de yarın konuşalım, tabii Raphael ve sen de müsaitseniz.” dedi. Ardından bana dönüp, “Ama Raphael… Çok merak ediyorum hırsızların idamla cezalandırılmaması gerektiğini hangi mantıkla söylüyorsun. Bunun cevabını verebilir misin? Veya daha iyi bir ceza yöntemin var mı? Çünkü ölüm cezası kaldırıldığında kimse hırsızlık yapmaktan korkmayacak. Hatta cezanın hafifliği karşısında suçu işlemeye daha da teşvik olacaklar.” dedi. Ben de karşılığında “Bir insanın çaldığı bir para yüzünden canından olmasını çok adaletsiz buluyorum çünkü dünyada candan değerli hiçbir şey yok. Hatta şu cümle durumu çok güzel özetlemektedir: Bir kişi çaldığı için değil, yasaları çiğnediği için cezalandırılmalıdır. Açıkça söylemeliyim ki aşırı cezalar yüksek oranda tahribatı da beraberinde getirir çünkü küçücük suçlar bile idam cezası vermeyi öngören veya bir adamın cüzdanını çalmakla canını almak arasında bir fark yokmuş gibi davranılan Stoacıların yasaları gibi bütün suçları eşit gören yasalara toplumda yer vermemeliyiz. Tanrı bizim öldürmememize hüküm vermiş, biz de bu kadar küçük bir para için insanları öldürüyoruz. Ama Tanrı’nın bu yasası karşısında bir kişi, ‘İnsanların yasaları buna izin veriyor.’ diye düşünürse, aynı sebeple bazen yasalar zinaya ve yalancı şahitliğe olanak sağlayabilir. Tanrı bizden hem kendimizin hem de başkalarının hayatlarını önleme hakkını aldığı için kanun yapıcı insanların Tanrı’nın herhangi bir örnek göstermediği adam öldürme suçunu kontrol edebilecekleri düşüncesi insanların kutsal hükümlerden uzaklaşmasına ve insan öldürmenin kanuna aykırı bir şey olmadığını düşünmesine sebep olacaktır. Bu, insanların yaptığı yasanın kutsal hükümlerin önüne geçmesi değil midir? Ve bu aynı kanun yapıcı insanlar tarafından bir kez onaylandığında, Tanrı’nın hükümlerinin önüne istedikleri bütün yasaları koyabilirler. Çok katı ve sert olmasına rağmen Musa’nın Kanunları’nda inatçı ve köleleştirici bir milletin boyunduruğu altında olan insanlar sadece parayla cezalandırılıyordu, ölüm cezasına çarptırılmıyorlardı; şimdi ise Tanrı’nın baba merhametini hissettirdiği bu yüzyılda Yahudilere verdiğinden daha mı fazla zalimlik hakkı veriyor bize? Bu sebeplerden dolayı ölüm cezasının yasalarla uyuşmadığını düşünüyorum ve bir hırsızla bir katilin aynı şekilde cezalandırılmasının açıkça İngiliz toplumuna karşı absürt ve hastalıklı bir tavır olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir hırsız, adam öldürdüğünde de hırsızlık yaptığında da aynı şekilde muamele göreceğinin farkına varırsa bu da onu doğal olarak soyacağı kişiyi öldürmesine teşvik eder. Madem cezalar aynı, bir hırsız için daha güvenli ve suçun ortaya çıkması daha zor hâle gelecektir. Bu yüzden hırsızları aşırı korkutmak, onları daha da zalim olmaya iter.”

      “Ama ‘Daha iyi bir ceza verme yöntemi ne olabilir ki?’ sorusuna gelince; bence bunu bulmaya çalışmak, bundan daha kötü cezaları yürürlüğe koymaktan daha kolaydır. Neden çok uzun zaman önce ülke yönetimi konusunda çok iyi olan ve ceza bakımından gayet makul işler yapan Romalılar tarafından kullanılan yöntemden şüphe duyuyoruz ki? Suçlu buldukları insanları hayatları boyunca her yerlerinde zincir varken madenlerde ve taş ocaklarında çalışma cezasına çarpıyorlar. En sevdiğim cezalandırma yöntemini, Pers diyarına gittiğim bir yolculuğumda çok iyi yönetilen ve mantıklı insanlar olan Polileritlerde görmüştüm. Pers kralına yıllık haraç ödüyorlar ama diğer bütün yönlerden tamamen özgür bir ülkeler ve kendi kanunlarını koyabiliyorlar. Denizden çok uzakta, çok tepeli bir bölgeye yerleşmişler. Kendi ülkelerinin zengin üretimi sayesinde de diğer bütün ülkelerle ticaret yapabiliyorlar. Ülkedeki kafa yapısı, sınırları genişletmek gibi bir şeyi düşünmediği için Perslere ödedikleri yıllık haraç ve engin dağları, onları bütün işgallerden korumaktadır. Bu yüzden kendi aralarında bir çatışma da yok. İhtişamlı yaşamak yerine rahat bir şekilde yaşıyor ve meşhur bir ülke olarak anılmaktansa mutlu bir ülke olarak yaşamayı tercih ediyorlar çünkü komşuları haricindeki ülkelerde çoğunlukla isim olarak bilindiklerini zannetmiyorum. Aralarında hırsızlıktan suçlu bulunanlar, prensin çalınan mallar üzerinde hırsızdan daha fazla hakkı olmadığını düşündükleri için, diğer yerlerde olduğu gibi prense değil, sahibine tazminat ödemeye mahkûmdurlar. Ama çalınan mal çoktan elden çıkarıldıysa hırsızın malları sayılır ve çalınan malın bedeli hırsızın malları arasından ödenir, geri kalan karısına ve çocuklarına iade edilir. Hırsızların kendilerine ise topluma hizmet etme cezası verilir fakat ne mahkûm bir şekilde ne de vücudunda herhangi bir zincirle tutulur, tabii aşırı bir durum yoksa ortada. Özgür bir şekilde topluma hizmet etmek için hayatlarına devam ederler. Boş boş gezer veya mahkûm edildikleri işleri yapmazlarsa kırbaç cezasına çarptırılırlar. Fakat çok verimli bir şekilde çalışırlarsa çok iyi muamele görürler ve herhangi bir aşağılamaya maruz kalmazlar. Bütün işlerini gece yapmak zorundalar, onun dışında hiçbir şey yapmıyorlar. Sürekli iş yapma zorunluluğu dışında başka hiçbir zorlukları yok, hatta toplumun yararına farklı yerlerde çalıştıkları için gayet de eğlenceli geçiyor vakitleri. Bazı yerlerde, o insanların merhamet duyguları o kadar fazladır ki onlara bahşedilen her şey hayırsever bir amaçla verilmiştir ve bunun faydasını çoğu zaman hissederler. Ama diğer yerlerde kamu gelirlerinin bir kısmı onlar için kenara ayrılıyor, bakımları için sabit bir vergi veya belirli bir para alınıyor. Bazı yerlerde ise kamu yararına bir iş verilmiyor; işçi gerektiren özel iş sahibi insanlar pazar yerlerine gidip suçluları, özgür bir adamdan daha ucuza kiralayabiliyorlar. Satın alındıklarında işlerini aksatarak yaptıklarında ise satın alan kişi kırbaçlayarak işi tamamlatma hakkına da sahiptir. Bu sayede bu insanların çalışmaları için sürekli bir istihdam fırsatı oluşturuluyor ve geçim kaynaklarını kazanmanın yanı sıra topluma da yeniden kazandırılmış oluyorlar. Hepsinin belirli bir renge sahip tuhaf bir giyim alışkanlığı oluyor, saçları kulaklarının biraz üzerinde kesiliyor ve kulaklarından bir parça kesiliyor. Arkadaşları onlara yemek, içecek veya o belirli renkteki kıyafetleri verebilirler fakat para verdiklerinde hem verene hem de alana ölüm cezası verilir. Ayrıca onlardan herhangi bir sebeple para alan özgür bir adam da cezai yaptırımla karşı karşıya kalabilir. Ayrıca bir kölenin -böyle adlandırılıyorlar- silah kuşanması da ölüm cezasına çarptırılmasına sebep olabilir. Ülkedeki bu her bir ayrı grup, ayrı gözükmeleri için ayırt edici kıyafetlerle kolayca fark edilebilirler ve bu kıyafetleri çıkarmak, sınırları dışına çıkmak, başka bir sahibin kölesiyle konuşmak veya kaçmaya az da olsa teşebbüs etmek bile ölümlerine sebep olabilir. Başka birinin kaçmasına yardım ve yataklıkta bulunan