Омер Сейфеддин

Diyet


Скачать книгу

Sonra?”

      “Fatma, karım.”

      “İki… Sonra?”

      “Tarık, Zeynel Abidin, Halit, erkek çocuklarım.”

      “Beş… Sonra?”

      “Lâlî… Kızım.”

      “Lâle… Altı.”

      Hacı Hasan Efendi tecvit ve Arapça gayretiyle “ayın” harfini şiddetle çatlatarak tashih etti:

      “Lâle değil, Lâlî, efendim.”

      “Lâle, Lâlî, her ne ise… Başka kimse yok mu?”

      “Dört tane hizmetçi var.”

      “Başka?”

      “Bir de ihtiyar uşak. Hepsi bu…”

      “Senin evin güzelmiş. Bize lazım. Sen mahkemeye gidersin, paralarını söylersin. Lâle haricinde çoluğun çocuğun başka yere çıkarılacak. Lâle evin temizliğine bakmak için kalacak…”

      Hacı Hasan Efendi kulaklarına inanamıyordu. Böyle şey olur muydu? Bu kadar konsolos varken… Cevap vermedi. Yutkundu. Başı dönüyor, elleri titriyordu. Radko ayakta, asker vaziyetinde duran komitacılara isimleri yazdığı pusulayı uzatarak Bulgarca emrini verdi:

      “Bu adamı fırındaki mahkemeye teslim ediniz. Beni beklemesinler, istintakına devam etsinler. Parasını saklıyor. Sonra evi bize lazım. Evinde on iki kişi var. Yalnız Lâle ismindeki kız kalacak. Öbürleri beş dakikaya kadar evden çıkarılacak. Bu çıkanlar serbesttirler. Boyunlarına hemen hürriyet kurdelesi bağlayınız…”

      “Hürriyet kurdelesi bağlayınız.” demek, “Kafalarını kesiniz.” demenin komitacasıydı. Radko biraz durdu. Ve elini masanın üzerine vurdu:

      “Haydi çabuk, söylediklerimi Dimço Kaptan’a anlatınız. Dikkat edin, kız kaçmasın! Evin kapısından nöbetçiler ayrılmasınlar. Hızlı bir süvari ile bana haber gönderiniz. Gelip gezeceğim. Haydi, marş! Çabuk!”

      Hacı Hasan Efendi bir şeyler söylemek istedi. Lakin komitacılar onu dışarı çıkardılar. Kapı kapanınca Radko ayağa kalktı. Bir aşağı bir yukarı gezinmeye başladı. İşte nihayet yarım saate kadar Lâle, Serez’in en güzel kızı, kendisinin olacaktı. Yine hayalinde, fırındayken dalga geçtiği o harem köşesi, mor ve parlak halelerle karışık hâlde canlanıyor, bir esatir şiirinin rüyalara giren müphem akisleri zihninde büyüyor, uzuyor, derinleşiyordu. Hafif, mavi hareli ziyaların akıcı gölgeleriyle görülmemiş çiçeklerden yapılmış bir bahar yatağını andıran ipek sedirde bir çıplak kız, baygın ve yorgun geriniyor, yüzükoyun dönüyor, bacaklarını geriyor; dağınık, siyah saçlarıyla örtülen beyaz ve sivri memelerinin üzerine abanarak, sarıldığı menekşe rengindeki yumuşak yastığı sıkıyordu. Ve dışarıdaki süvari kollarının gürültülü nal seslerini, hükûmete toplananların uğultusunu asla duymayan Radko, hülyasının karşısında kalbinin çarpıntılarını pekâlâ işitiyordu. Yarım saat geçmemişti. Kapı vurulunca durdu ve uyandı. Giren süvari evin hazır olduğunu ve içinde yalnız bir kız bırakıldığını söylüyordu. Radko yaverini çağırdı. Ona üç saate kadar bir yere gideceğini, bu üç saat esnasında mutlaka aranması lazım gelirse Dimço Kaptan’a sorulmasını, kollardan ve inzibat memurlarından gelecek raporları okumasını, gayet mühim ve müstacel olanların da Dimço Kaptan’a gönderilmesini tembih etti. Sonra yavaş yavaş aşağı indi. Süvari ile yine yavaş yavaş, etrafını görmeden, sokaklardan geçiyordu. Atını biraz koşturursa deminki hayalinden ruhunda, dimağında, sinirlerinde kalan o sarhoşluğa benzer lezzet bozulacak sanıyordu. Yüksek duvarlı dar sokaklar… Beyaz minareli, küçük ve sakin mahalle camileri… Servili mezarlıklar… Minimini sel köprüleri… Fena ve intizamsız fakat temiz ve beyaz taşlı kaldırımların üzerinde gezinen tavuk ve kaz sürülerine serçeler de karışıyorlardı. Bu evvel zaman yolu Radko’nun hoşuna gitti. Bu yolun serin ve aydınlık sessizliği içinde ilerledikçe kendisini, hakiki ve canlı bir Şark masalının esrarına dalmış ecnebi bir masal kahramanı sanıyor; kalbi, büyük fatihlerin kaçamamış ve sağ kalmış mağluplarını çiğnerken duydukları o hiç kanmayan tatlı ve susamış heyecanıyla çarpıyordu. Önünden geçtiği sarı badanalı, uzun ve yüksek bir duvarın ortasındaki büyük ve yeşil kapıyı görünce, “Burası olacak…” dedi. Kapının önünde bir askerle iki komitacı durmuş, konuşuyorlardı. Hem bu kapı… Bulgaristan’daki Türkler bile Allah’larının Arabistan’daki evine gidip hacı oldukları vakit dönüşlerinde kapılarını yeşile boyamazlar mıydı? Mutlaka Hacı Hasan’ın konağı bu olacaktı. Arkasına döndü. Süvari neferine sordu:

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Belediye Başkanı

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2wBDAAMCAgICAgMCAgIDAwMDBAYEBAQEBAgGBgUGCQgKCgkICQkKDA8MCgsOCwkJDRENDg8QEBEQCgwSExIQEw8QEBD/2wBDAQMDAwQDBAgEBAgQCwkLEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBAQEBD/wgARCAHEARUDAREAAhEBAxEB/8QAHAABAQACAwEBAAAAAAAAAAAAAAECBgMEBQcI/8QAGgEBAQADAQEAAAAAAAAAAAAAAAECAwQFBv/aAAwDAQACEAMQAAAB/TF6JGaS1JkgySFKUqCgpUqCpUoKACgAAHm3ozSQMkGSQpSlQUAySoKlSgFAKAAADoXfFJlIMkhSlKhagGSVBUqUFABQAAADz3QsykLkxhTIFQtQUqVBUqUFABQAAAAefd+UgySFMgVBQVKVBUqUFABQAAAADotwyQDI0s2xOyUFKlTjOBO6lBgYHOCgAAAAA6LdkkKZGqGaaom0nCbCcR4BuSaenjG8pzHmGsG/HlHkGZuRrJibOdkAAA6baBkDyU8k6J46agbwbkmpH0pNeTpnnm2GlGRsp5J1QboaEayfTTZQAADptoyBUFBSpUFSpQU4Dzz1ygAAAAAAHTbcgVBQVKVKEqUFABQAAAAAAAdVtFQUFKlShKlBQAUAAAAAAAA6rbUFBUpUoSpQU+aHzquRPqkbyoAAAAAAAHWbBQVKVBUqUA04/Otn69l8Q0tN3X2CFAAAAAAB1mygqZBBUqUFMD4ufObP1JL3gecd0yMgAAAAAAddsoSlSoKlBQcB8ls+eH3OMDal6BzncOcAAAAAAHA2EpUqCpQUEOqaMngV9Ql8s6B5Fm1y+0dkAAAAAAHA2VKlQVKCgHCcR8rNYs+wxq576/OLPoUbKvfAAAAAABws6lQVKCgA4zrH5is7Zuh6hph6Z9JjYV7wAAAAAAOJlUFSgoAKD8518uTcD0T69Hxu32GP0yXcV7oAAAAAAONRUFKACgGnHwKzyT2D66fGDsH22N8XlAAAAAABxrUFKACgAGtnxKzQz7kfLzYj7jL7AAAAAAABgUFABQAAAdI4TsnaAAAAAAAAMClABQAAAAAAAAAAAAADEoAKAAAAAAAAAAAAAACAAoAAAAAAAAAAAAAABACgAAAAAAAAAAAAAAAgKADhuXl57OG5Y15Oe7nTz8tnXuQ9LDV2MccLeVONe1jh25h6uvV1csvRw1gAAAAAAD4P6nv/ADLu9UAAbrzcGsb+vE6eWwAc0x4bkAKncxw7eOA2vn4/v3k/P8iAAAAD8se59X4O7pAAG38/D3scPIz3Zpiu0aOPVOjs2DTzfO+z1AAAO1MN35OD6vweRtmjkoBCgAH5q9r6fT+jtAAH0bj8vXd3TlHv6ubRev0ds5uHU+nu2nn49L6e8AADadHJ9Z4PI+hcfm0AgKAAfAPW+h+c9npgADmmPoY68pNi08vSy28iDht4Ll17lhbDguWNux6OXf8Ak87cebj2PVzAQAoAB4O3o8Lbv7WOPdx1+pr1dqYc0gAAAAAAAAAgBDIAAAAAAAAAAAAAAEAIDIAAAAAAAAAAAAAAgBADIAAAAAAAAAAAAAEAIAQzAAAAAAAAAAAAAIAQAhF5EAAAAAAAAAAAAEAIAQijkQAAAAAAAAAAACAEAIFgXkYgAAAAAAAAAACAEAIRSwi8zAAAAAAAAAAACAEAIRSjFRzMAAAAAAAAAABAAQEIpYRYRew1gAAAAAAAAAQAgBCKWEWKSHYYAAAAAAAAACAEAIRSwiwEUdhrAAAAAAAAAgBACBYsIsBFEXstQAAAAAAAAgBACBYRYsBFAHYawAAAAAAAIAQAgWEWLARQMSL22oAAAAAAAQAgBAsIsWKSKBioh22oAAAAAACAEAIFgXFYpIohFJio7jUAAAAAAIdU8A2E5wQiiLFgIohFGJTFe60gAAAAAQh81O8a0fXyhYFxWKSKIRRiUgO41AAAAACAwPzwv0BPkq/qJCwixYCLARRAQi4r32gAAAACAENGPOPeNrWEWLARRCKMSmIUQ7zSAAAAIAQ6J1jxF7psZFixSRRCKMQCKMFHoNAAAAEAIDxjUV9I8xdwPUWKSLAQLiCBRioi+g5wAABACAEC4hYsWIURYDEEItMFpCnfaAAAIAQAgWEWLFiRaRYDEEIoxWkJbivpzmAAAgBAQiiKMWUKmLKpioJgyyTFYDjZZscWUMbl/8QAMBAAAQMDAgQGAQQCAwAAAAAABAIDBQABBhEhECBAQRITFBUWMFAHIjZgJTFCcID/2gAIAQEAAQUC31203