Неизвестный автор

Türkçede Deyimler


Скачать книгу

Değerini yitirmek.

      Ayağa kaldırmak: Heyecana düşürmek. Ortalığı birbirine katmak. Telaşa vermek.

      Ayağı alışmak: Bir yere gitmeye alışmak.

      Ayağı dolaşmak: Şaşırmak.

      Ayağı göğe ilişmek: Umulmadık engele uğramak.

      Ayağı suya ermek: Gerçeği anlayıp aklı başına gelmek.

      Ayağı yerden kesilmek: Çok sevinmek.

      Ayağı ile gelmek: Kendi isteğiyle gelmek.

      Ayağı ile gitmek: Kendi isteğiyle gitmek.

      Ayağı uğurlu: Bir yere varmakla iyi işlerin olması.

      Ayağına kapanmak: Yalvarmak.

      Ayağına kara su inmek: Uzun süre ayakta bekleyerek yorulmak. Çok yürümek.

      Ayağına sıkı: Yorulmayan, hızlı yürüyen.

      Ayağını denk almak: Uyanık bulunmak.

      Ayağını kaydırmak: Birini işinden etmek.

      Ayağında donu olmamak: Yoksul.

      Ayağının altına karpuz kabuğu koymak: Bir kimseyi düzenle yerinden etmek. Hainlik etmek.

      Ayağının türabı olmak: Birine kul gibi bağlanmak.

      Ayak uydurmak: Yürüyüşünü ya da davranışını başkalarına göre ayarlamak.

      Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye gitmek.

      Ayaklı kütüphane: Çok şey bilen.

      Ayakta tutmak: Bir şeyi devamlı kılmak. Güç vermek.

      Ayranı kabarmak: Coşmak, gayrete gelmek.

      Aza çoğa bakmamak: Olanla yetinmek.

      – B —

      Baba adam: Yaşlıca, olgun, iyi yürekli adam. Merhametli insan.

      Baba ocağı: Babadan kalma ev.

      Baba yurdu: Babadan dededen kalma ev, yer. Sıla.

      Bağrına taş basmak: Her türlü acıya katlanmak.

      Bağrı yanık: Kederli.

      Bahtı açık: Talihli.

      Bahtı kara: Talihsiz.

      Bal alacak çiçeği bilmek: Yararlı olacak şeyi bilmek. Çıkarını bilmek.

      Balon uçurmak: Asılsız haber yaymak.

      Balta olmak: Rahatsız etmek.

      Baltayı taşa vurmak: Bilmeden dokunucu söz söylemek, pot kırmak.

      Bana mısın dememek: Aldırmamak.

      Barut kesilmek: Çok kızmak.

      Barutla oynamak: Tehlikeli işlere girişmek.

      Basireti bağlanmak: İyi düşünememek.

      Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek.

      Baskın yapmak: Suçüstü yakalamak, düşmana saldırmak.

      Başa kakmak: Yapılan bir iyiliği yüzüne vurmak.

      Baş başa vermek: Birkaç kişinin bir araya gelip konuşması. Beraberlik.

      Baş eğmek: Kabul etmek.

      Baş göstermek: Belirmek.

      Baş kaldırmak: Karşı koymak, isyan etmek.

      Baş vurmak: Müracaat etmek.

      Başgöz etmek: Evlendirmek.

      Başıboş: Serbest.

      Başı bozuk: Sivil, asker olmayan. Düzensiz.

      Başı darda olmak: Sıkıntıda olmak.

      Başı hoş olmamak: Sıkıntıda olmak.

      Başı kazan olmak: Zihince yorulmak.

      Başına buyruk: Kimseyi dinlememek.

      Başına çorap örmek: Birisine kötülük etmek için hazırlık yapmak.

      Başına ekşimek: Yük olmak, üstüne kalmak.

      Başı nara yanmak: Bir başkası için zarar görmek.

      Başında kavak yeli esmek: Toyca düşünmek.

      Başından savmak: Bir istekte bulunanı bir bahaneyle uzaklaştırmak.

      Başını alıp gitmek: Bir yerden uzaklaşmak.

      Başını gözünü yarmak: Bir şeyi berbat etmek, becerememek.

      Başının etini yemek: Fazla rahatsız etmek.

      Baştan çıkmak: Ahlakı bozulmak.

      Bel bağlamak: Güvenmek.

      Bel bel bakmak: Anlamsız, durgun ve şaşkın bakmak.

      Bıyık altından gülmek: Belli etmeden alay etmek.

      Biçilmiş kaftan: Yakışan iş. En uygun olan iş veya durum.

      Bıçak kemiğe dayanmak: Artık tahammül edilemeyecek hâle gelmek.

      Bildiğini okumak: Bildiği gibi davranmak.

      Bindiği dalı kesmek: Çıkarının geldiği yere zarar vermek.

      Bir ayağı çukurda olmak: Ölümü yaklaşmak.

      Bir baltaya sap olmak: Bir iş sahibi olmak.

      Bir bardak suda fırtına koparmak: Önemsiz bir işi büyütmek.

      Bir çuval inciri berbat etmek: Yapılmaması gereken bir işi yapmak.

      Bir içim su: Güzel bir kadın için söylenir.

      Bir deri bir kemik: Çok zayıf.

      Bir kaşık suda boğmak: Büyük kin beslemek.

      Bir lokma bir hırka: Çok azla geçinmek.

      Bir taşla iki kuş vurmak: Bir hareketle iki iş yapmak veya bir hareketin birden fazla getirisi olmak.

      Bohçasını koltuğuna vermek: Evden kovmak.

      Bol keseden atmak: Olamayacak vaatlerde bulunmak.

      Borusu ötmek: Sözü geçmek.

      Boş bulunmak: Dalgın bulunmak.

      Boş düşmek: Eskiden kocanın bir sözüyle karısını boşamış olmak.

      Boş gezenin boş kalfası: İşsizler için söylenir.

      Boş vermek: Aldırmamak.

      Boyacı küpü: Acele yapılan iş. Rüküş.

      Boyunun ölçüsünü almak: