Değerini yitirmek.
Ayağa kaldırmak: Heyecana düşürmek. Ortalığı birbirine katmak. Telaşa vermek.
Ayağı alışmak: Bir yere gitmeye alışmak.
Ayağı dolaşmak: Şaşırmak.
Ayağı göğe ilişmek: Umulmadık engele uğramak.
Ayağı suya ermek: Gerçeği anlayıp aklı başına gelmek.
Ayağı yerden kesilmek: Çok sevinmek.
Ayağı ile gelmek: Kendi isteğiyle gelmek.
Ayağı ile gitmek: Kendi isteğiyle gitmek.
Ayağı uğurlu: Bir yere varmakla iyi işlerin olması.
Ayağına kapanmak: Yalvarmak.
Ayağına kara su inmek: Uzun süre ayakta bekleyerek yorulmak. Çok yürümek.
Ayağına sıkı: Yorulmayan, hızlı yürüyen.
Ayağını denk almak: Uyanık bulunmak.
Ayağını kaydırmak: Birini işinden etmek.
Ayağında donu olmamak: Yoksul.
Ayağının altına karpuz kabuğu koymak: Bir kimseyi düzenle yerinden etmek. Hainlik etmek.
Ayağının türabı olmak: Birine kul gibi bağlanmak.
Ayak uydurmak: Yürüyüşünü ya da davranışını başkalarına göre ayarlamak.
Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye gitmek.
Ayaklı kütüphane: Çok şey bilen.
Ayakta tutmak: Bir şeyi devamlı kılmak. Güç vermek.
Ayranı kabarmak: Coşmak, gayrete gelmek.
Aza çoğa bakmamak: Olanla yetinmek.
– B —
Baba adam: Yaşlıca, olgun, iyi yürekli adam. Merhametli insan.
Baba ocağı: Babadan kalma ev.
Baba yurdu: Babadan dededen kalma ev, yer. Sıla.
Bağrına taş basmak: Her türlü acıya katlanmak.
Bağrı yanık: Kederli.
Bahtı açık: Talihli.
Bahtı kara: Talihsiz.
Bal alacak çiçeği bilmek: Yararlı olacak şeyi bilmek. Çıkarını bilmek.
Balon uçurmak: Asılsız haber yaymak.
Balta olmak: Rahatsız etmek.
Baltayı taşa vurmak: Bilmeden dokunucu söz söylemek, pot kırmak.
Bana mısın dememek: Aldırmamak.
Barut kesilmek: Çok kızmak.
Barutla oynamak: Tehlikeli işlere girişmek.
Basireti bağlanmak: İyi düşünememek.
Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek.
Baskın yapmak: Suçüstü yakalamak, düşmana saldırmak.
Başa kakmak: Yapılan bir iyiliği yüzüne vurmak.
Baş başa vermek: Birkaç kişinin bir araya gelip konuşması. Beraberlik.
Baş eğmek: Kabul etmek.
Baş göstermek: Belirmek.
Baş kaldırmak: Karşı koymak, isyan etmek.
Baş vurmak: Müracaat etmek.
Başgöz etmek: Evlendirmek.
Başıboş: Serbest.
Başı bozuk: Sivil, asker olmayan. Düzensiz.
Başı darda olmak: Sıkıntıda olmak.
Başı hoş olmamak: Sıkıntıda olmak.
Başı kazan olmak: Zihince yorulmak.
Başına buyruk: Kimseyi dinlememek.
Başına çorap örmek: Birisine kötülük etmek için hazırlık yapmak.
Başına ekşimek: Yük olmak, üstüne kalmak.
Başı nara yanmak: Bir başkası için zarar görmek.
Başında kavak yeli esmek: Toyca düşünmek.
Başından savmak: Bir istekte bulunanı bir bahaneyle uzaklaştırmak.
Başını alıp gitmek: Bir yerden uzaklaşmak.
Başını gözünü yarmak: Bir şeyi berbat etmek, becerememek.
Başının etini yemek: Fazla rahatsız etmek.
Baştan çıkmak: Ahlakı bozulmak.
Bel bağlamak: Güvenmek.
Bel bel bakmak: Anlamsız, durgun ve şaşkın bakmak.
Bıyık altından gülmek: Belli etmeden alay etmek.
Biçilmiş kaftan: Yakışan iş. En uygun olan iş veya durum.
Bıçak kemiğe dayanmak: Artık tahammül edilemeyecek hâle gelmek.
Bildiğini okumak: Bildiği gibi davranmak.
Bindiği dalı kesmek: Çıkarının geldiği yere zarar vermek.
Bir ayağı çukurda olmak: Ölümü yaklaşmak.
Bir baltaya sap olmak: Bir iş sahibi olmak.
Bir bardak suda fırtına koparmak: Önemsiz bir işi büyütmek.
Bir çuval inciri berbat etmek: Yapılmaması gereken bir işi yapmak.
Bir içim su: Güzel bir kadın için söylenir.
Bir deri bir kemik: Çok zayıf.
Bir kaşık suda boğmak: Büyük kin beslemek.
Bir lokma bir hırka: Çok azla geçinmek.
Bir taşla iki kuş vurmak: Bir hareketle iki iş yapmak veya bir hareketin birden fazla getirisi olmak.
Bohçasını koltuğuna vermek: Evden kovmak.
Bol keseden atmak: Olamayacak vaatlerde bulunmak.
Borusu ötmek: Sözü geçmek.
Boş bulunmak: Dalgın bulunmak.
Boş düşmek: Eskiden kocanın bir sözüyle karısını boşamış olmak.
Boş gezenin boş kalfası: İşsizler için söylenir.
Boş vermek: Aldırmamak.
Boyacı küpü: Acele yapılan iş. Rüküş.
Boyunun ölçüsünü almak: