Жюль Верн

Robensonlar Mektebi


Скачать книгу

milyon beş yüz bin dolar!”

      William W. Kolderup beklemeden, sakin ve kuvvetli bir sesle:

      “Dört milyon dolar!” diye cevap verdi.

      Bu, J. R. Taskinar’ın başına inen sonuncu balyoz darbesi oldu. Yüzü mosmor olarak, arkasındaki iskemleye yuvarlanır gibi oturdu. Alnında biriken terleri silmeye başladı. Cevap verecek hâlde olmadığı belliydi.

      Satış memuru Dean Felporg da bunu anlamış olduğu için elindeki çekici mermer masaya vurarak, satışın kesinleştiğini belirtti. Spencer Adası, dört milyon dolara William W. Kolderup’a satılmıştı.

      J. R. Taskinar salonu terk ederken, rakibinin yüzüne kin ve öfkeyle bakarak:

      “Bunun intikamını alacağım!” diye mırıldandı.

      3. BÖLÜM

      İKİ NİŞANLI PİYANO BAŞINDA

      William W. Kolderup müzayede salonundan, Montgomery Caddesi’ndeki köşküne dönmüştü. Bu cadde, milyonerlerin toplandığı bir caddeydi.

      Köşkü anlatmaya lüzum görmüyorum. Çocuk oyuncağı gibi milyonlarla oynayan bir adamın evini hayalinizde pekâlâ canlandırabilirsiniz. Lüks, konfor ve zevk birbirleriyle kucaklaşmışlardı. Burada hayatı kolaylaştıracak her şeye rastlamak mümkündü.

      William W. Kolderup köşke döndüğü sırada, muhteşem salonlardan birinden akseden bir piyano sesi duymuş ve kendi kendine:

      “Mükemmel!” diye söylenmişti. “İkisi de orada… Bankerime dört milyonu ödemesi için birkaç satır yazdıktan sonra onlarla konuşabilirim…”

      Salonun kapalı olan kapısı önünde kısa bir an duraklamış ve çalışma odasına doğru yürümüştü. Spencer Adası’yla alakalı bütün işleri mümkün olduğu kadar kısa zamanda bitirmek ve bir daha düşünmemek istiyordu.

      William W. Kolderup çalışma masasına oturmuş, zarif bir bloknotu önüne çekmiş ve duvardaki takvime bakmıştı. Mayıs’ın 15’iydi. Bankerine birkaç kelimeyle vaziyeti bildirdikten sonra, uzun zamandan beri zihnini kurcalayan mühim bir mevzuyu o gün kati bir neticeye bağlamak kararındaydı.

      William W. Kolderup’un zihnini bu kadar ısrarla meşgul eden mevzunun iki kahramanı, birinci kattaki muhteşem salondaydı. Bu iki kişiden birisi genç bir erkek, diğeri genç bir kızdı.

      Genç erkek, zarif bir kanepeye yarı uzanmış bir vaziyette, genç kızın çaldığı piyanoyu dinliyordu. Bakışları dalgındı.

      Genç kız, narin parmaklarını fildişi tuşların üzerinde gezdirirken, başını hafifçe geriye çevirerek:

      “Dinliyor musun Godfrey?” diye sordu.

      “Gayet tabi!”

      “Dinlediğinden eminim… Fakat anladığını pek zannetmiyorum!”

      “Anlamadığımı nasıl iddia edebilirsin Phina? Auld Robin Gray’in bu varyasyonlarını hiç kimse senin kadar mükemmel çalamaz!”

      “Fakat Godfrey! Bu çaldığım Auld Robin Gray değil ki! Bu… Happy Moment…”

      Godfrey, dalgın bir sesle:

      “Bu iki parçayı daima birbirine karıştırıyorum.” diye cevap verdi.

      Genç kız iki elini havaya kaldırdı. Bir iki saniye bu şekilde durdu. Parmakları, mütereddit bir tarzda fildişi tuşların üstünde gezindi. Sonra, taburesine yarım bir dönüş yaptırarak, genç adamın gözlerinin içine baktı. Fakat Godfrey, bakışlarını genç kızınkilerden kaçırdı.

      Phina Hollaney, William W. Kolderup’un en yakın dostunun kızıydı. William W. Kolderup, çok küçük yaşta yetim ve öksüz kalmış olan Phina’yı himayesine almış, kendi kızı gibi yetiştirmişti. Zamanla genç kız da ona hakiki babası gibi bağlanmıştı.

      Phina Hollaney, on altı yaşında, sıcakkanlı, zeki bir kızdı. Sarı saçlı, mavi gözlüydü. Kendisini hayale kaptırmaz, zorluklara pratik çareler bulurdu.

      Genç kız, Godfrey’in gözlerinin içine kısa bir an baktıktan sonra:

      “Ne düşünüyorsun?” diye sordu.

      Godfrey, dalgın bir sesle:

      “Seni.” diye cevap verdi.

      Phina, inanmayan bir sesle:

      “Beni düşünmüyorsun Godfrey!” dedi. “Şu anda burada da değilsin! Hayalen açık denizlerin ötesinde dolaşıyorsun!”

      Phina bunları söyledikten sonra piyanoya dönmüş, parmakları tuşların üstünde dolaşmaya başlamıştı.

      Godfrey Morgan, William W. Kolderup’un yeğeniydi. O da çok küçük yaşında öksüz ve yetim kalarak, William W. Kolderup tarafından yetiştirilmişti.

      Yirmi iki yaşında olan Godfrey, mektebini kısa bir zaman önce bitirmişti. Hayatına vereceği yeni istikameti henüz kararlaştırmamıştı. Günlerini bomboş geçiriyordu. Son derece zarif giyiniyor, dayısına layık olmaya çalışıyordu. Herkes, onun Phina Hollaney’le evlenmesini bekliyordu. Zaten başka türlü düşünülmesine de imkân yoktu. Bütün şartlar bu evlenme için uygundu. William W. Kolderup da müessesesinin istikbali bakımından iki gencin evlenmesini şiddetle arzu ediyordu. Bebek sayılacak yaşlarından itibaren bankada onlara birer hesap açtırmış olan William W. Kolderup, düğünün o ayın sonunda yapılması için bütün hazırlıkları tamamlamıştı. Gençlerin bu tarihi kabul etmelerinden başka yapılacak bir iş kalmamıştı. Fakat Godfrey, evlilik hayatı için kendisini hazır hissetmiyordu.

      Godfrey, mektepte öğrendiklerini hayatı için kâfi görmüyordu. Olgunlaşabilmek için, deniz aşırı uzun bir seyahatin muhakkak lazım olduğuna inanıyordu. Böylece görgü ve bilgisini çoğalttıktan sonra, evlilik ve iş hayatına atılabileceğini hissediyordu. Bu şekilde düşünen Godfrey, bir seneden beri bütün vaktini seyahat kitapları okumakla geçiriyordu. Okyanusların ötesindeki adalarda vahşilerle boğuşmak, ıssız bir adada hakiki bir Robenson hayatı yaşamak, bütün hayallerine hâkim olmuştu. Böyle tehlikelerle dolu bir seyahate Phina’yla çıkmayı asla düşünmüyordu. Yeğeninin macera arzularından haberi olmayan William W. Kolderup ise onu Phina’yla evlendirdikten sonra, yanına yardımcı olarak almayı tasarlıyordu.

      Diğer taraftan, pratik zekâlı olan Phina Hollaney, Godfrey’in tasavvurlarını hissetmiş bulunuyordu. İstikbaldeki saadetinin, onu tamamıyla serbest bırakmakla gerçekleşebileceğine inanıyordu. Kendi kendine: “Muhakkak seyahate çıkması lazımsa, evlenmeden bu macera defterini kapatması daha iyi olacaktır!” diyordu.

      İşte bu düşüncelerin tesiri altında kalarak, Godfrey’e:

      “Beni düşünmüyorsun!” demişti. “Şu anda burada da değilsin! Hayalen açık denizlerin ötesinde dolaşıyorsun!”

      Bu sözlerden sonra Godfrey oturduğu yerden kalkmış, Phina’ya bakmadan odanın içinde dolaşmaya başlamıştı. Aynı anda da William W. Kolderup içeri girmiş, neşeli bir sesle:

      “Tarihi kararlaştırdınız mı?” demişti.

      Godfrey, dalgın olduğu için bu sözlerin manasını hemen anlayamamış, şaşkın bir tavırla:

      “Ne tarihi?” diye sormuştu.

      William W. Kolderup:

      “Ne tarihi olacak!” demişti. “Tabii ki düğün tarihi!”

      Phina:

      “Bundan bahsetmek için vakit henüz erken değil mi?” diye söze karışmıştı.

      William W. Kolderup, hayretle:

      “Erken