sahnelendiği yer olacak ve biz de orada ikinci perdenin oynanmaması için elimizden geleni yapacağız.”
“Tekinsiz bir yere benziyor.”
“Evet, tarif edilen olay yeri buraya uyuyor. Eğer şeytan insanların işlerine karışmak istiyorsa…”
“Sen de bu doğaüstü açıklamaya inanma eğilimindesin demek…”
“Şeytanın temsilcileri etten kemikten olamaz mı? Başlangıçta bizim cevaplamamız gereken iki soru var. İlki, gerçekten herhangi bir suç işlendi mi? Diğeri ise işlenen suç nedir ve nasıl işlendi? Tabii, eğer Dr. Mortimer’ın şüpheleri yerinde çıkarsa doğaüstü güçlerle baş etmeye çalışıyoruz demektir ve bu da soruşturmamızın sonu anlamına gelir. Ama bu varsayıma dönmeden önce diğer varsayımların hepsini elememiz gerekiyor. Eğer sorun olmazsa şu pencereyi kapatmak istiyorum. Sana biraz tuhaf gelecek ama kapalı ortamlarda düşüncelerimi daha iyi toparlayabiliyorum sanki. Tabii düşünmek için ufacık bir kutuya girecek kadar ileri gitmeyeceğim; ama yine de mantıklı bir düşünce sayılır! Sen bu davayla ilgili neler düşünüyorsun?”
“Evet, konu üzerinde bugün bayağı düşündüm.”
“Ne diyorsun?”
“Çok şaşırtıcı.”
“Kendine has bir özelliği var. Bazı noktalara dikkat etmemiz gerekiyor. Örneğin ayak izlerindeki değişiklik. Buna ne diyorsun?”
“Mortimer, adamın, sokağın o kısmında ayak uçlarında yürüdüğünü söylemişti.”
“O sadece bir budalanın soruşturmada söylediğini tekrarladı. Bir adam neden sokakta parmak ucunda yürüsün ki?”
“Sence?”
“Çünkü koşuyordu Watson, hayatını kurtarmak için umutsuzca koşuyordu. En sonunda tabii kalbi buna dayanamadı ve adamcağız yüzüstü düşüp öldü.”
“Neyden kaçıyordu?”
“İşte bütün mesele de burada yatıyor. Bence koşmaya başlamadan önce korkudan çıldırmıştı.”
“Bunu da nereden çıkardın?”
“Korkularının sebebinin bozkırda olduğunu düşünüyorum. Eğer durum böyle ise ancak aklını kaçırmış bir insanın eve değil de evden uzağa doğru koşacağını tahmin ediyorum. Bu da mantıklı bir açıklama. Eğer Çingene’nin söylediklerini doğru kabul edersek yardım gelme ihtimalinin en az olabileceği yöne doğru yardım çığlıkları atarak son sürat koşmuş. Ayrıca bir nokta daha var, o gece kimi bekliyordu ve onu neden kendi evi yerine patikada bekliyordu?”
“Birisini mi beklediğini düşünüyorsun?”
“Adam yaşlı ve kuvvetten düşmüştü. Onun akşam yürüyüşlerine çıkmasını normal karşılayabiliriz ama o gece yerler ıslaktı ve hava soğuktu. Dr. Mortimer’ın daha sağduyulu bir insan olduğu sonucuna varmıştım fakat onun dediği gibi, sigara küllerinden çıkardığı sonuca göre, sence bu adamın beş on dakika oralarda durması normal bir şey mi?”
“Fakat her gece dışarı çıkıyormuş.”
“Her gece bozkırın kapısında durup beklediğini sanmıyorum ama… Aksine, elimizdeki bulgulara göre oraya gitmekten hep kaçınmış. O gece orada bekledi. Londra’ya gitmeden bir önceki geceydi. Her şey yavaş yavaş şekillenmeye ve anlam kazanmaya başladı Watson. Sana zahmet bana kemanımı uzatabilir misin? Ve yarın Dr. Mortimer ile Sör Henry Baskerville ile karşılaşana kadar bu konudaki bütün akıl yürütmelerimizi ertelemeyi öneriyorum.”
4. BÖLÜM
Sör Henry Baskerville
Kahvaltı masamız erken kaldırılmıştı ve Holmes, ropdöşambırı üzerinde, kararlaştırılan randevu saatini beklemeye başladı. Müşterilerimiz çok dakikti. Dr. Mortimer içeri girdiğinde saat tam onu gösteriyordu. Hemen arkasından ufak tefek, uyanık görünen, siyah gözlü bir bey olan genç baronet içeri girmişti. Otuz yaşlarında olmalıydı. Gürbüz bir yapısı, kalın, siyah kaşları ve güçlü, hırçın bir yüzü vardı. Kırmızı tüvit bir takım elbise giymişti. Hayatının çoğunu açık havada geçirmiş ve her türlü hava koşuluna maruz kalmış birine benziyordu. Ancak yine de sakin bakışları ve sessiz tavırlarından, başka bir şeyler sezinlemiştim sanki.
“Sizi Sör Henry Baskerville ile tanıştırayım.” dedi Dr. Mortimer.
“Ah, evet…” dedi Henry Baskerville, “İşin ilginç yanı, eğer bu sabah bizim gelmemizi istemeseydiniz Bay Sherlock Holmes, herhâlde ben çıkıp gelecektim. Ufak tefek gizemleri çözmeyi sevdiğinizi duydum. Bu sabah başıma öyle bir şey geldi ki sanıyorum benim anlayabileceğimden çok daha fazlası var işin içinde.”
“Lütfen oturun Sör Henry. Londra’ya geldikten sonra başınıza ilginç bir olayın geldiğini mi söylemek istiyorsunuz?”
“Belki çok önemli bir şey değildir Bay Holmes. Belki sadece bir şakaydı. Bu sabah bana bir mektup geldi, tabii eğer mektup denilebilirse…”
Masanın üzerine bir zarf koydu. Hepimiz üzerine eğildik. Pek kaliteli olmayan gri renkli bir zarftı. Üstünde kabaca “Sör Henry Baskerville, Northumberland Oteli” yazıyordu. “Charing Cross”un posta damgası vurulmuştu ve mektubun bir önceki gün postaya verildiği anlaşılıyordu.
“Northumberland Oteline gideceğinizi kim biliyordu?” diye sordu Holmes ziyaretçimize dikkatle bakarak.
“Hiç kimse… Buna Dr. Mortimer ile buluştuktan sonra karar verdik.”
“Ama Dr. Mortimer herhâlde o otelde kalıyordu değil mi?”
“Hayır, ben bir arkadaşımda kalıyordum.” dedi doktor.
“Daha önceden bu otele gideceğimizi kararlaştırmamıştık.”
“Hım! Birisi sizin yaptıklarınızla çok ilgileniyor.” Zarfın içinden büyük boy bir kâğıdın yarısı çıktı. Bu da dörde katlanmıştı. Bunu açıp masanın üzerine yaydı. Tam ortasında tek bir cümle vardı ve basılı bir metinden kesilen harfler üzerine yapıştırılmıştı. Şöyle yazıyordu: “Hayatına veya aklına değer veriyorsan bozkırdan uzak dur.” Sadece “bozkır” kelimesi mürekkep ile yazılmıştı.
“Şimdi…” dedi Sör Henry Baskerville, “Belki bunun ne anlama geldiğini ve kimin benim işlerimle bu kadar yakından ilgilendiğini bana anlatabilirsiniz Bay Holmes.”
“Siz bu konuda ne diyorsunuz Dr. Mortimer? En azından bunu da doğaüstü güçlerin yaptığını söylemezsiniz sanırım.”
“Tabii ki hayır. Ama bu notun, olayların doğaüstü olduğuna inanan birinden gelmiş olabileceğini düşünebiliriz.”
“Hangi olaylar?” diye araya girdi Sör Henry, “Öyle görünüyor ki sizler, işlerimi benden daha iyi biliyorsunuz.”
“Bu odadan ayrılmadan önce her şeyi öğrenmiş olacaksınız Sör Henry. Buna söz veriyorum.” dedi Sherlock Holmes. “Eğer izin verirseniz şu an bize getirmiş olduğunuz bu ilginç kâğıt ile bir süre ilgilenmek istiyorum. Dün gece hazırlanıp postaya verilmiş olabilir. Dünkü ‘Times’ buralarda mı Watson?”
“Şu köşede duruyor.”
“Sana zahmet onu getirir misin? İlk sayfadaki başmakaleyi açar mısın lütfen?” Hızla bütün sütunlara teker teker göz attı. “Başmakale serbest ticaretle ilgili. İzin verirseniz size bir kısmını okumak istiyorum: Kendi özel ticaretiniz veya sanayinizin sizi koruyacak bir yasayla destekleneceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Fakat böyle bir vergi yasası, uzun vadede ülkeden çok şey