Ахмет Мидхат

Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar


Скачать книгу

layık kocanın kendisi olduğu hakkında bir de vaat alır.

      Alfons, bu durumu kızına açtığı zaman kız işe o kadar da ehemmiyet vermemişti. Sonra Pavlos, Alfons’tan aldığı müsaade üzerine kıza yaranmaya çalıştığı sırada, kız, babasının söylediği sözün ciddi olduğunu anlamışsa da her ne hâl ise Pavlos’tan hoşlaşamamıştı. Pavlos’a karşı iyi davranmasını lüzumlu gördüğünü babası bilhassa söyledikçe kız da o herife yüz vermemesini kendisi lüzumlu gördüğünü söylerdi. İhtimal ki Pavlos, çok zarif olan kızın kendisini sevmediğini ve sevemeyeceğini anlamış olsun. Lakin görünüşte böyle bir şey sezdiğine dair hiçbir ipucu olmayıp kıza daima iltifattan geri durmazdı.

      Pavlos, Cartagena’da bir buçuk ay kadar ikametinden sonra kalkıp yine geldiği yere gittiği zaman Cuzella üzerinden bir dağ kalkmış kadar hafiflendiyse de Pavlos, güya bu muhabbeti soğutmamak için hemen her gelen gemi ile aşk mektupları yazmaktan geri durmazdı. Bu mektupları Alfons kendi eliyle kızına verir ve mektupların ifade tarzı ile Pavlos’un gösterdiği fazilet ve zarafete Alfons dahi hayran olur idiyse de kız mektup geldikçe delikanlı aleyhine bir kat daha nefret gösterirdi ki en sonraları biçareye gelen dalgınlığın işte sebebi bu hâl idi.

      Evet, kızın dalgınlığına, sıkıntısına sebep bu idiyse de babası sebebin bu olduğunu bilmediği gibi hatta ihtimal ki bilmek dahi istemezdi. Kızının hâline dikkatle baktıkça “Cuzella, a kızım, sana ne oldu da niçin evvelki gibi çıkıp gezmezsin?” diye yeniden hâlini sorar ve Cuzella da babası hâlini hâlâ anlamamış ve anlamıyorsa anlatmanın da kendine ait olmadığını düşünerek Alfons’u susturacak hiçbir cevap vermeye lüzum görmezdi.

      Nihayet bir gün Pavlos’tan yine bir mektup daha gelmiş olduğundan Alfons bir uşak ile mektubu kıza gönderdi. Kız mektubu alıp uşağı savdıktan sonra fırlattı, bir tarafa attı ise de herifin yine ne kozlar kırdığını anlamak için değil, belki ileride mukabeleye mecbur olacağı düşmanının politikasını şimdiden anlayarak babasına karşı da gereği gibi hareket etmek için yine okumaya karar verdi.

      Pavlos’un mektubu şu şekilde idi:

      Sevgisinin hayali ruhumun gıdası olan Cuzella Cenapları… Altı aydan beri, sevgim hususunda arz ettiklerime bir cevap lütuf buyurmamış olmaları, benim gibi sadık bir kulu çok üzecek hâllerden olduğu aşikâr ise de bendeniz, sizin yüce merhametinizin pek üstün olduğunu bildiğimden bununla teselli bulmaktayım. İnşallah bugün yarın hareket edecek bir gemi ile gelip ayaklarınıza yüz süreceğim. Hatta bu defa gerekirse pederinizin ayaklarına da kapanarak bir nişan kabul ettirip tarafınızdan dahi bir nişana kavuşmaya çalışacağım. Sevgi ve samimi bağlılıklarımla!..

      Köleniz

      Pavlos

      Tarife gerek yoktur ki Cuzella’nın bu mektubu açıktan okuması icap etmez. Kâğıdın üzerine güzel gözlerinin latif nazarlarını çabuk çabuk gezdirdikten sonra kâğıdı dürdü, büktü, zaten içinde birçok kâğıt dolu bulunan kutu gibi bir şeyin içine attı.

      Oturduğu yerden fırladı, kalktı. Bir müddetten beri kendisinde ikinci bir huy olmuş bulunan sıkıntısı yine baş gösterdiği cihetle kütüphanesine koşup bir kitap alarak ve odasına gelip bir köşeye kapanarak yine okumaya daldı gitti.

      Fakat bakalım kalbi de bu okuduğu şeyi muhakeme ile mi meşguldü? Kesinlikle değildi. Sevmediği ve ne sebebe dayanarak sevmediğini de bilmediği bir adama ve özellikle babasının rıza ve hatta arzusuna karşı nasıl davranacağını düşünme işi herhâlde kalbinde mevcut bulunduğundan ihtimal ki okuduğu şeyin değerli yönlerine dahi layığıyla varamazdı.

      Şurası dahi ehemmiyet verilecek bir şeydir ki Cuzella, babasına göre kendisinin bütün dünyaya bedel olacak kadar nazlı ve kıymetli olduğunu bilir idiyse de babalık hakkını ve babaya karşı gösterilecek itaati ve saygıyı da pekâlâ bildiğinden babası bir şeyi emreder ve emrinde ısrar edecek olursa artık kızcağız kendi arzusunu geriye alarak babasının emrini yerine getirmeye kendisini borçlu bilirdi.

      İşte bir yandan Pavlos’a olan nefreti ve öbür yandan herifin Cartagena’ya geleceği havadisi ve o hususta babası ısrarda bulunursa Pavlos’un arzusu üzerine nişanlanmaya razı olmaya kadar göze aldırmak fedakârlığı ile birleşip kızın etrafını kuşatarak kendisini sıkıştırmaya başladıkları sırada hizmetkârı bulunan Angelino, yanına gelip babasının geldiğini ve kendisini istediğini haber verdi.

      Cuzella: “Babam mı geldi?”

      Angelino: “Evet efendim, sizi istiyor.”

      Cuzella: “Yüzü nasıl, asık mı, yoksa neşeli mi?”

      Angelino: “Yüzü pek gülüyor. Daha odasına girerken hemen sizi istedi. ‘Cuzella’ya söyle de biraz benim yanıma gelsin.’ dedi.”

      Cuzella hizmetkârı sorguya çektikten sonra, “Mutlaka Pavlos işi için neşelidir. Böyle neşe yere batsın!” diye mırıldanarak hizmetkâra: “Haydi sen git, ben de geliyorum.” diye onu defettikten sonra, kendisi dahi hemen gidip gitmemek konusunda geçici bir tereddüt içinde kaldı.

      İkinci Bölüm

      Gerçekten Cuzella’nın tahmin ettiği gibi, babası Alfons’un o akşamki neşesi Pavlos tarafından gelen mektup üzerine idi. Zira Pavlos kıza yazdığı gibi bir mektup dahi kayınpederi olacak Alfons’a yazmış ve hatta Cuzella’nın mektubunun bir suretini bile eklemişti. Alfons, dört yüz bin taler sermayeli ve bu kadar dirayet ve malumatlı bir damada malik olmak sevinciyle hanesine gelip kızını davet ettikten hemen bir saat sonra kızı yanına gelerek o hâlde dahi biraz kaçıkça çehre ile gelmesi azıcık canını sıktıysa da bu hâlleri kızın öteden beri malum olan can sıkıntısına vermek varken rızası dışında bir evlenmeye zorlanacağı gibi bir şeye asla yormayarak güya o gün Pavlos’tan aldığı sevindirici ve güzel haberi kıza ilaç olarak çalmaya başladı.

      Alfons: “Nasıl, yavuklun Pavlos’un mektubunu okudun mu?”

      Cuzella: “Neden yavuklum olmuş?”

      Alfons: “Evet, hakkın var. Gerçi daha olmadı. Ama işte bugün yarın gelip olacakmış. Ama ne kitabet ne alçak gönüllülük ne tevazu! ‘Gerekirse pederinizin ayaklarına kapanıp bir nişan takdimine ve sizin tarafınızdan da bir nişana kavuşmaya çalışacağım.’ diyor. Yani yavuklu olmak için ayaklarıma da kapanacakmış.”

      Cuzella: (soğuk bir tavırla) “İsterse secde etsin!”

      Alfons: (sırıtarak) “Yok yok! Köftehor. Gerçi kibir ve gurur da kızlar için bir meziyet sayılır ama bu derecesi değil. Pavlos gibi üç, dört yüz bin taler sermayeli, bu kadar şanlı, itibarlı, dirayetli, malumatlı bir adam gerekirse ayaklarıma kapanacak olduktan sonra… Hey kuzum hey!”

      Cuzella: “Bu saydığınız şeylerden bana ne?”

      Alfons: “Acayip, ya kime olacak? Demek oluyor ki Pavlos’un senin ayaklarına kapanacağından dolayı canın sıkıldı…”

      Cuzella: “Estağfurullah…”

      Alfons: (lakırtısının arasını kesmeyerek) “Darılma ayol, darılma. Pavlos seni o kadar seviyor ki senin de ayaklarına kapanmak değil, hatta secde bile eder. Lakin gerçek söylüyorum, bu kadar da taş yürekli olma. Yüreğin biraz merhametli olsun. Artık sana Pavlos da kendisini sevdiremezse başka kim sevdirir?”

      Cuzella: “A babacığım, niçin böyle söylüyorsunuz? Ben henüz gelin olacak kız mıyım?”

      Alfons: (sırıtarak, yılışarak) “Maşallah, maşallah, gelin olabilecek kızsın. Sen o Fransız âdetlerini kitaplarda okuduğun için böyle söylüyorsun. Ama işin içinde fark var. Oralar, kuzey memleketleri, soğuk yerler olduğu için