Ахмет Мидхат

Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar


Скачать книгу

de bu aralık içeriye hizmetçisi Angelino girip kendi çektirisinin reisi Duchan’ın gelmiş olduğunu ve yanına çıkmak istediğini haber verdi ve Cuzella’nın müsaade yüzü göstermekle Duchan kapıdan girip kızı gayet hürmetli bir şekilde selamladı.

      Cuzella: “Nereden geliyorsunuz Sinyor Duchan?”

      Duchan: “İskeleden efendim!”

      Cuzella: “Babam orada mı?”

      Duchan: “Orada efendim, çektiriniz içinde.”

      Cuzella: “Ee, siz ne istiyorsunuz?”

      Duchan: “Pederinizin emriyle geldim efendim.”

      Cuzella: “Ne söyledi?”

      Duchan: “Bu gece Sinyor Pavlos gelmiş de onu haber vermeye geldim.”

      Cuzella: (telaşla) “Pavlos mu?”

      Duchan: “Evet efendim, bu gece gelmiş.”

      Cuzella: “Allah Allah, ne çabuk! Bugün gelen mektubunda daha bu yakınlarda geleceğini yazıyordu.”

      Duchan: “Efendim, altında öyle bir uskuna3 var ki gemi değil kuş, turna! Kendi malı imiş, yalnız kendi seyahati içinmiş. Bir iki gün hava hep aşağıdan estiği cihetle ihtimal ki bu havayı kaybetmemek için yola çıkmıştır. Hem buradan baksanız gemisini görebilirsiniz. Bizim çektirinin pupa cihetinde mavi boyalı, iki direkli, kız gibi bir tekne.”

      Cuzella: “Pekâlâ, işiniz varsa işinizden geri kalmayınız.”

      Duchan: “Başka bir emriniz yok mu efendim?”

      Cuzella: “Hayır Sinyor Duchan, selametle.”

      Reis, yine büyük bir hürmet ve saygıyla Cuzella’yı selamlayıp çıktı. Kız, Duchan’dan sonra biraz vakit daha Pavlos’un böyle, bu kadar çabuk gelişine hayret ederek, sonra nasıl bir merakın zorlaması ile olduğunu kendisi dahi fark edemeyerek herhâlde şu Duchan’ın methettiği gemiyi görmek için üst kata çıktı. Ve dürbünü eline alarak liman içinde her tarafa gezdirerek en evvel kendi çektirisini bulup sonra Pavlos’un uskunasını dahi kestirdi. Bu tekne Duchan’ın methettiği kadar vardı. Su kesimine kadar yeri kırmızıya boyanmış, üst tarafı açık mavi ve yalnız etrafında siyah bir zih4 vardı. Başın, kıçın biçimi gerçekten pek güzel olduğu gibi direkleri cam ile kazınmış olduğundan tertemiz olarak sanki açık kavuniçi renge boyanmış zannolunurdu. Liman ile konağın arasındaki mesafe ancak iki mil kadar olmasıyla limanda bulunan gemilerin içindeki adamlar dahi birer birer fark olunuyordu. Dolayısıyla henüz açık ve sarkık bulunan bir gabya yelkeninden başka, yelkenleri sarmaya çıkmış olan armacıların ayaklarında kar gibi beyaz pantolon, sırtlarında beyaz gömlek ve bellerinde kırmızı kuşak, başlarında parlak şapkalar gerçekten göz alıyordu. Hele gerek yelkenlerin ve gerek tentelerin beyazlığı ve intizamı başka hiçbir gemide görünmezdi.

      Cuzella’nın gemiye hevesi ziyadece olduğundan Pavlos’un gelişinden ne derece sevinmediyse uskunasını seyretmekten o kadar zevklendi. Özellikle bir şeye bu kadar meraklı olanlarda bulunması tabii olan bir nevi rekabet sebebiyle uskunayı kendi çektirisiyle mukayeseye de başladı. İşte bu esnada dürbün, kendi çektirisi üzerinde babasıyla Pavlos’a dahi yetişti.

      Pavlos, İstanbul işi, gayet dar ve mavi pantolonun paçalarını dize kadar çizme içine sokmuştu. Pantolon üzerinde bulunan beyaz bir gömleğin yalnız göğüs tarafı görünüyor, başka yerlerini yine dar ve siyah bir salta5 örtüyordu. Başında nasıl bir şapka olduğunu Cuzella göremedi. Çünkü Pavlos, babasına gösterdiği büyük hürmetten dolayı başı açık bulunuyordu. Babası bir kanepe üzerinde oturmuş ve karşısında bir kanepe daha varken Pavlos yeşil boyalı güzel bir su variline dayanmıştı. Ellerinin telaşlıca hareketlerine bakıldıkça pek mühim bazı şeyler hikâye ettiği görülüyordu. Aralıkta bir koşup babasının ellerini kendi elleri içine alıyor ve sallanan başını da tasdik şeklinde eğiyor ve zaman zaman yalvarmayı anlatan tavırlar ve hareketler gösteriyordu.

      Cuzella bu hâlleri gördükçe memnunca değil, belki nefret ederek Şimdi babam böyle üç dört yüz bin taler sahibi, şanlı şöhretli bir adamın bu kadar alçalırcasına tavrını gördükçe kim bilir ne kadar keyfi gelir! diye düşünmeye başladı. Kızın bu düşüncesi ve gemideki damat ile kayınpederin sohbeti bir hayli vakit devam etti. Nihayet Pavlos ile Alfons ayağa kalktı. Merdivene doğru yürüdüler, indiler. Merdiven altında beyaza boyanmış iki çifte6 bir sandal hazırdı. Alfons, önce Pavlos’u bindirmeye pek çok çalıştı ise de Pavlos elleriyle, başıyla kabul etmediğini bildiren hâlleri göstererek hatta koltuklarından tutup kayınpederini bindirdikten sonra kendisi dahi bindi. Dümenin iplerini ellerine aldı, tayfalar küreklere sarıldılar. Birkaç kürek aldıktan sonra Cuzella’nın dürbünü önünden kayboldular. Çünkü artık gemilerin arasına girip sahile dahi yaklaştı.

      Kız konakta kendi düşünceleriyle meşgul olsun. Biz biraz da Pavlos ile Alfons’un karşılıklı konuşmalarına bakalım.

      O sabah Alfons limana inip Pavlos’un geldiğini liman reisliğinden haber alınca kendisine bir adam gönderip ziyaret kabul edip edemeyeceğini sordurmuştu. Pavlos ilk vazife olarak kendi ziyaretinin kabulünü rica etmekle ilk görüşme Cuzella’nın çektirisi içinde gerçekleşti.

      Hoş gelindiğine, safa bulunduğuna dair merasimden ve dün mektubu geldiği hâlde bugün kendisinin de gelişinden biraz söz söylendikten sonra Pavlos dün gelen mektubunda istirham ettiği hususların kabul edilip edilemeyeceğini gayet nazikçe ve edeplice sordu ve Alfons dahi bu teklifin kabulü cana minnet ise de Cuzella’nın henüz çocuk olduğundan mıdır nedir biraz naz göstermekte bulunduğunu ve fakat bu nazın asıl sebebinin birkaç vakitten beri bilemediği bir can sıkıntısına müptela olduğu meselesi olup yoksa onun da elbette bu izdivacı cana minnet bileceğini yine nazik bir tavırla anlatınca Pavlos, sevincinden ne yapacağını bilemedi.

      İkisi birlikte sandala bindikleri zaman konağa gitmeye ve Pavlos’u kız ile görüştürmeye niyet etmişlerdi.

      Yolda giderlerken Alfons kıza biraz yumuşakça davranmasını ve nişan meselesinde pek de üzerine varmayıp duruma göre hareketini ve işi oluruna bırakmasını da anlatmıştı.

      Sözün kısası, konağa vardılar. Damat ile peder evvela Alfons’un odasına girip sonra bir kere fikrini öğrenmek maksadıyla Cuzella’nın yanına bir hizmetkâr gönderdiler.

      Biçare kız, çarnaçar teklif olunan görüşmeyi kabul ederek yalnız giyinmek için biraz vakit istedi ve bu vakit içinde her zamanki sadeliğinden dışarıya çıkmamak üzere giyinip kuşanıp teşriflerini beklediği haberini gönderdi.

      Alfons ile Pavlos göründüler. Pavlos, başındaki kırmızı tüylü şapkasını çıkarıp birkaç adım ilerleyerek yerlere kapanırcasına kızı selamladıktan sonra çok güzel ve tesirli bir şekilde söze başladı:

      Pavlos: “Gerek pederiniz efendiye gerek çok nazik olan zatınıza köleliğimi arz etmek iştiyakını bir türlü yenemeyerek bu tarafa gelmek değil, can atmaya mecbur oldum efendim.”

      Kız dahi oldukça bir tevazu ile Pavlos’un selamını alarak cevap vermekten geri durmadı.

      Cuzella: “Mektubunuz hemen dün akşam gelmişti.”

      Alfons: “Öyleydi.”

      Pavlos: “Evet efendim, fakat bendeniz bu mektubu gemiye vereli bir aya yakındır. O gemi Melile önünde hava bekleyip kalmış. Onun bulduğu hava ile ben dahi yola çıkmışım da efendim, böyle hemen ikimiz beraberce gelmişiz. Bu hâle göre mektubu yine kulunuz getirmiş olsaydım da pek gecikmemiş