Banu Sancak

Göğsümüzdeki Nâr


Скачать книгу

zor belâmı.

      Yükleyip bana, ettiğin zarar ziyanı,

      Göğsünden içre mezarım kazarın mı var?

      Gel ey merhamet, yine okudun Sâlâ’mı,

      Her yenilgimde can satan pazarın mı var?

      KAÇAK

      Saçlarım darmadağınsa, üstüm salkım saçak,

      Bir yer bulmuşumdur yine, koşarak kaçacak.

      Bedenim burada işte, rûhum deli kaçak,

      Hiç’in koca bir boşluğu, yuttuğu yerdeyim.

      El çekmedim savaşlardan, kollarım geceyi,

      Unuttum sanmayın sakın, o kutsal heceyi.

      Yankılanan çağrı ile bileyip pençeyi,

      Hiddetli ebabillerin, uçtuğu yerdeyim.

      Hani bir tufan kopar ya, sessiz ve derinden,

      Çatlayarak yarılır yer, tam orta yerinden.

      Avuçlarımda biriken, alnımın terinden

      Barajlar kuran sabrımın, taştığı yerdeyim.

      Paylaştığım her sevinçte, gözyaşım daralı,

      Varlıkta yokluğu gördüm, olmadım oralı.

      Güllü tahtırevanımda tüllerim aralı,

      Züleyha’nın çil çil altın saçtığı yerdeyim.

      Yanmak; tuz kadar lezzetli, ekmek kadar elzem,

      Yakar geçer susuzluğum, yoklayınca herzem.

      Her gece dualarımda birkaç damla zemzem,

      Hacer’in kızgın çölleri aştığı yerdeyim.

      Elimde geçmişten kalan, bir pazar filesi

      Bedavadan satılıyor, dünyanın çilesi.

      Ciğer çengelden inmedi, eller ne bilesi?

      Kör bıçakların göğsümü, açtığı yerdeyim.

      Günden güne kurusa da topraktan temelim,

      Koca ömür tükenir de tükenmez emelim.

      Silinmiyor gözlerimden, simsiyah rimelim,

      Annemin aynaya bakıp şaştığı yerdeyim.

      TUTAMADIM ELLERİNDEN

      Kum gibiydi hüzünlerin, köpüğün yâre,

      Düşüvermiş sularına, gökten seyyâre…

      Ansızın saldım kendimi, sandım ki durgun,

      Çarpınca azgın dalgalar, yiyince vurgun;

      Dalamadım derunune, bilmem sihir mi?

      Bana öğretilen sular, eritir tuzu,

      Apaklayıp arındırır, toprağı tozu.

      Dolduramadım avcumu, ayrıştı zerre,

      Islanıyorken kurudum, hem de çok kere;

      Sürüklendim sularında, bilmem nehir mi?

      Kulak verdim yer altıyla göğün katına,

      Ehli söyleyince vardım, sözün tadına.

      Can kulağıyla dinlerim, bitmeden yorma,

      Bir zakkum çiçeği olur, bir ballı hurma,

      Çözemedim dillerini, bilmem zehir mi?

      Rûhum hırçın bir çocuktur, gönlüm talebe,

      Düşürüp yaralar beni, aklım körebe…

      Gözlerim kıvılcım saçar, sözlerim belâ,

      Sabır ile bu düğümü, çözsen mesela;

      Tutamadım ellerinden, bilmem mâhir mi?

      KULAĞIMDA ÇINLADI ADIMI ZİKREDİŞİN

      Bir ben miyim râm ile, dara asılan karar,

      Kutsar divâneleri, zihnim içre bir damar,

      İstersen inkâra gel, istersen açık ikrâr,

      Kulağımda çınladı, adımı zikredişin.

      Yakup gibi sancılı, Yusufcasına afif,

      Fil yüreğinden ağır, serçe canından hafif,

      Duydum diyorum işte, nasıl etmeli tarif,

      Kulağımda çınladı, adımı zikredişin.

      Her ânın düşünceli, her günün yeknesaklı,

      Sözünle olmasa da özünle iltisaklı,

      Saklayarak sussan da yine çıkarım haklı,

      Kulağımda çınladı, adımı zikredişin.

      Bebek lisanı ağıt, lâl dilinde pamukçuk,

      Çipil çipil bakışlı, dudaklarında uçuk,

      Bak yine tekrarlıyor, içindeki toy çocuk,

      Kulağımda çınladı, adımı zikredişin.

      Âmin denen duâdan, nasibimi alınca,

      Pencerendeki kuşlar, muştusunu salınca,

      Sessizliğin gür sesi, türküsünü çalınca,

      Kulağımda çınladı, adımı zikredişin

      Sözlerinin çoğundan, benliğinin hiçinden,

      Ömrünü yiyip durdun, Allah versin gecinden,

      Diline gelmese de derinlerden içinden,

      Kulağımda çınladı, adımı zikredişin.

      BANA ALLAH YETER…

      Lütfedilen meşkiyle yanan yansın,

      Dost ateşi külü yoktur közünde;

      Meclisine varan ülfete dalsın;

      Söyleme can dingin ol demedim mi.

      Coşkuyla verip caydığı sözünde,

      Ona şan şöhret, bana Allah yeter…

      Süzülünce dimağdan gönlün teri,

      Demlenir tahtında aklın gövdesi;

      Heybetle üstüne bastığın yeri,

      İncitme can, engin ol demedim mi.

      Tutuştuğunda gözlerin perdesi,

      Ona od gerçek, bana Allah yeter…

      Yazı yaban yer, zapt edene kabil,

      Karaya boyanır sabrın katığı;

      Küffara mazlumların kanı sebil,

      Gevşeme can, gergin ol demedim mi.

      Pusuda bek olmalı gez çatığı,

      Ona don döşek, bana Allah yeter…

      Varsa Hak yoluna çıkmaya niyet,

      Bir çift sözle silinir küfrün pası;

      Bir ömür, bir baş, bir aşkla kurbiyet,

      Olursan can, bilgin ol demedim mi

      Mest etmiş ise dünya temaşası,

      Ona toy köçek, bana Allah yeter…

      Ömür geçip pişmanlık duyduğunda

      Yurt edinir tabiatında siret;

      Конец