on>
1963 yılında Trabzon’da doğdu. 1980 yılında Trabzon Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazandı. Üniversiteyi 1987 yılında, ilk TUS sınavında kazandığı kulak burun boğaz ihtisasını ise 1991 yılında tamamladı. 1999-2000 yıllarında Pittsburgh Üniversitesi Otolarengoloji (Kulak-Burun-Boğaz) Bölümü’nde misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. 1998 yılında Kulak Burun Boğaz Doçenti, 2004 yılında ise Kulak Burun Boğaz Profesörü unvanı aldı. Kulak Burun Boğaz Bölüm Başkanlığı, Klinik Şefliği, Başhekimlik, Dekan Yardımcılığı görevlerinde bulunan Prof. Dr. Erol Egeli, 2011 yılından beri Ataşehir’de kendi kliniği Rinodent İstanbul’da hastalarına hizmet vermektedir. Kulak burun boğaz alanında çok sayıda asistan, uzman, doçent ve profesör yetiştirmiş olup birçok teze başkanlık yapmıştır. Çoğu uluslararası dergilerde olmak üzere 110’dan fazla makale yayınlamıştır. Yabancı yayınlarının önemli bir kısmı TÜBİTAK ödülü almış ve yayınlarına bugüne kadar 1250 üzeri atıfta bulunulmuştur.
Özsöz
Hayatımın önceliği her daim eğitim oldu. Okumak, dinlemek, öğrenmek yani eğitilmek zorunlu ve çok güzeldi… Düşünmekse vazgeçilmezimdi. Dimağ henüz boşken düşünmek, düşündüklerimizi eğitimle harmanlayarak güzele, doğruya ulaşmak; yaşamak buydu!
Eğitim sürecinde zaman zaman beynimizin yanlışlarla kirletildiğinin farkındalığını hep yaşadım. Bu yüzden eğitim yaptığım yerlerde önce öğrenci, sonra asistan, sonra kıdemine göre uzman olarak söz hakkına en son ben sahip olmayı yeğledim.
Bilim sahasında bile beynimiz kısmen de olsa yanlış bilgiler depolarken sosyal hayattaki gelenekler, kalıplar ve kurumsal baskıların etkisini varın siz düşünün.
Çocukluk ve gençlik yıllarımda, ardından meslek hayatımda hep düşündüm. Çocukken, düşüncelerimi paylaştıkça etraftan kâh tuhaf bakışlar kâh tepkiler aldım. Giderek paylaşmamayı öğrendim. Daha da önemli olan artık düşüncelerimi kendimle de paylaşmıyordum. İfade hürriyetimi ertelemiş gibiydim.
İlerleyen yıllarda iş hayatımdaki dengeleri kurdukça baskılanan bu okuma, düşünme ve ifade eylemime özgürlük sahası tanımayı yeğledim. Tıp dışındaki alanların zenginliği de ilgimi çekmekteydi. Okumak, düşünmek ve yorumlamak hayatı anlamanın bir yoluydu aslında. Geçmişin kimi yanlışlarını, etrafımdaki tuhaf ve tepkisel bakışları, kaynakların bazen belleğimizi kirletebildiğini bir yana bırakarak “kendi yolumda” yürümeyi seçtim.
Bu uzun yolculuğun hangi menzilinde olduğumun pek önemi yok. Bu keşif yolculuğunda özveriyle bana eşlik eden eşim Ayten’e müteşekkirim. Eşimin tahammülüne, destekleyici ve zaman zaman “dur bakalım” diyen tutumuna hayranım. Bu yolu birlikte yürüdüğümüz için şanslıyım. Oğullarımız Buğra ve Alperen’in hayatı anlamamızda, başından beri çok önemli öğretici katkıları oldu bize. Onlarla birlikte bir çok konuda farkındalığımız arttı.
Çevremdekilerin beni tekrar düşünmeye, değerlendirmeye ve doğruları arayışa sevk eden desteği, düşüncelerimi özgüvenle paylaşmamda etkili oldu. Bu kitap, bu düşüncenin sonucu olarak size ulaştı..
Başta Doktor Asu Özgültekin olmak üzere sevgili arkadaşlarım, yazılarımı heyecanla bekleyip yorum yaptılar, fikir kattılar, düşündürttüler. Onlar olmadan olmazdı. Ve de sevgili Zeki Kar güç verdi, heyecan verdi yazılarıma. Bu yolculuğun uzun bir sürecinde beraber çalıştık, paylaştık ve bunu sürdürüyoruz. Kitabın hayat bulmasındaki değerli katkıları için Hayykitap Editörü Elif Ayla’ya içten teşekkürler.
Bu yolculuğumda, hayatıma dokunan başta sevgili ebeveynlerim olmak üzere herkesi olduğu gibi kabul ediyorum. Onların kattıkları anlam ve kendi irademle hayatımda düzenleme yaparken taşın altına elimi koyuyor ve yolculuğun daha sonrasında tüm sorumluluğu üzerime alacağımı bilerek düşünmeye devam diyorum.
Büyüsünü Bozma
Dur, sakin ol, bir süre izle! Heyecanın geçene kadar olduğu gibi kabullen! Büyüsünü bozma!
Sabahın altısında spora gitmek üzere evden çıktım. Hava aydınlanmamıştı henüz. Güzel bir sonbahar sabahıydı. Hafif bir rüzgâr esiyordu. Sokak ışıklarının aydınlattığı ağaçlar, kalan son yapraklarıyla dans ediyordu. Yol bomboştu. İstanbul bu saatlerde trafiksiz bir harika!
Arabamda giderken radyodan klasik müzik dinlemeyi severim. Yine böyle ilerlerken birden arp ile çalınan nefis bir müzik yayına girdi. Melodileri o kadar beğenmiştim ki, radyonun sesini açmaya yeltendim. Tam o sırada içimden bir ses, “Dur!” dedi. “Belki de bu müzik bu ortamda, bu tonda, bu şiddette mükemmeldir.”
Sonra üzerinde düşündükçe farklı şeyler hatırladım. Daha önceleri birçok defa, hoş bir ezgi duyup heyecanla sesini artırdığımda bir an önceki hoşluğunun kalmadığını fark etmiştim… Bu farkındalıkla, bazen dokunmadan, olduğu gibi kabullenmenin en iyi seçenek olduğunu hissettim.
Hayattaki tüm olaylar da böyle değil mi? Başına iyi kötü ne gelirse gelsin, neyle karşılaşırsan karşılaş; dur, sakin ol, bir süre izle! Heyecanın geçene kadar olduğu gibi kabullen. Büyüsünü bozma! Sonra gerekirse, müdahale edersin. Güzelliklerin arttığını, sana sevimsiz gibi gelen şeylerin azaldığını göreceksin…
Hayat Matematik
Matematik sayesinde sistematik düşünce yeteneği kazandım. İşe önce tanım ile başlamayı matematikten öğrendim. Hayat da zaten bir tanımlar bütünü değil mi?
Matematik hayatımın bir parçası. Yaşamdaki her şey matematik ile çözülebilir diye düşünürüm. Emin olun, siz de matematikle her şeyin çözüme ulaşacağını kabul ederseniz işiniz, aileniz, arkadaş ilişkileriniz, maddi durumunuz vs. hepsi dengedeyken her şeyin yolunda olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla bunlardan ideal şekilde faydalanmanız mümkün hale gelir.
Uzun yıllar boyunca eğitim aldığım tıp fakültesine girerken en başarılı dersim matematikti. Zaman zaman mühendis olmayı da düşündüm ama tıbbın matematiksel düşünceye daha yatkın olduğunu okurken hep hissettim.
Bir matematik problemi çözerken nelerin farkına varırsınız? Çözüm için doğru yolda değilseniz, bir şeyleri yanlış yapıyorum hissi uyanır içinizde. O an kendinize güveniniz yetersizdir. İlerlersiniz, ama sanki bir şeyler sizi geri geri çekiyordur. Ya problemi tam anlayamamışsınızdır ya da matematik konuları zihninizde tam oturmamıştır. Konuları iyi kavrayıp problemi doğru analiz edince işlemleriniz akıp gitmeye başlar. Sonucu bulduğunuzdaysa, hiç şüpheniz kalmaz artık. Size şıklar sunulsa da o kadar emin olursunuz ki, onlara bakmaya ihtiyaç duymazsınız. İçinizde doğru çözümü bulmanın rahatlığı vardır.
Fakültedeyken de meselelere böyle yaklaşırdım. Konuları anlamaya, sağlam bir şekilde çözümlemeye çalışırdım. Çok meraklı olduğum fizyopatalojik ilişkilerin anlamadığım kısımlarını arkadaşlarımla tartıştığımda bizim ‘Mekanizmacı Erol’ yine fazla irdeliyor, ne gerek var ki, diye düşünürlerdi. Fakat ben tıptaki başarılı adımlarımı, bu analizleri derin ve doğru bir şekilde yapabilmeme borçluyum.
Matematik sayesinde sistematik düşünce yeteneği kazandım. İşe önce tanım ile başlamayı matematikten öğrendim. Hayat da zaten bir tanımlar yığını değil mi? Tanım deyip geçmeyin. Kısa, öz olur ama içinde o kadar çok anlam barındırır ki, bir kelimesini bile atlarsanız bir gün bu eksiklik mutlaka önünüze çıkar ve sizi zor duruma düşürür.
Söz gelimi bölmenin tanımı, işlemi anlatır ama payda sıfırdan farklı olmak üzere der. Bunu görmediğinizde hataya düşmeniz an meselesidir.
Bu durum her iş için geçerli değil midir? Kullandığınız her aletin bir tanımı yok mu? Bir iş için tanımlanmamış mı? Siz tanımın dışına çıktığınızda fayda elde etmek yerine zarara girersiniz. Tıpta da aynıdır. Her aletin, her ilacın, her hastalığın tanımı vardır. Bu tanımların dışına çıktığınızda zorluklar, yan etkilerle karşılaşırsınız. Örneğin ameliyatların endikasyonları tanımlanır, bu çok önemlidir. Siz buna uymadan gereksiz ameliyat yaptığınızda komplikasyon meydana getirme olasılığınız artar.
Matematik sizi konunun tam özüne