er Çalar
Şehriyar (Âşık Çağlarî)
Gönül kafesinde bübül misali
Feryâdı figânda ahüzardayım
Aşk çölünde açan bir gül misali
İrem bağlarında şehr-i yârdayım
Sevda denizine yelken açalı
Seyyahlar misâli sonsuz turdayım
Dünyaya rest çekip serden geçeli
Bilmem zarardayım bilmem kârdayım
Çağlari dediler kuru göllere
Dört mevsim hazanda boran kardayım
Sevdanla düşeli dilden dillere
Medet ey sevdiğim başı dardayım
Muammer Çalar, 15 Mart 1965’de Karaman’da doğmuştur. Aşık, doğumuyla ilgili anılarını şöyle dile getirir “Karaman Morcalı Köyünde bir yaz günü ekin dağında doğmuşum. Göbeğimi babam kesmiş, o zamanlarda doğan çocukları ilkokula başlayana kadar nüfusa yazdırmazlarmış nitekim bende ilkokula başladıktan sonra nüfusa yazılmışım ve 15 Mart 1965 nüfus cüzdanıma sahip oldumsa da annem hep seni ekin dağında yığının dibinde doğurdum der.”
Çalar, ilkokulu köyünde okumuş daha sonra ailesiyle Hollanda’ya yerleşmiştir. Hollanda’da 18 yaşına kadar okuma zorunluluğu nedeniyle orada yeniden okula başlamış, bir yıl dil, iki yıl da meslek okuluna gitmiştir. Okulu bitiremeden iş hayatına atılmıştır. Temizlik, tekstil gibi sektörlerde çalışmış, 5 yıl kadar işverenlik yapmış, tekstil atölyesi açmıştır. Daha sonra restorant ve kahve çalıştırmış, sağlığının bozulması nedeniyle 7 yıl kadar ankilozon rahatsızlığı yüzünden çalışamamıştır. Bu yedi yıl içinde tekrar üç yıl grafik okuluna gitmiş, 9 dalda sertifika almış ve 3 yıl gönüllü olarak 50 yaş üstü Hollandalılara bilgisayarlı grafik dersleri vermiştir.
1987’de Ayşe Hanımla evlenmiştir. 1988’de Gülhan ve 1990’da Atike isimli kızları, 1995’de de Erkan isimli oğlu doğmuştur. Gülhan ve Atike hukuk bölümünde oğlu Erkan’da lise 2. Sınıfta okumaktadır.Onun yaşam öyküsü pek çok insan için bir örnektir. Söylediği sözlerde ve yazdığı şiirlerde gerek çektiği acıları, gerek yaşama gücünü gerekse ailesine duyduğu derin sevgiyi görmek mümkündür. 1997 yılında belinde başlayan rahatsızlıktan dolayı çalışamaz olmuş, tedavi için başvurduğu hastane uzun araştırmalar sonucu ankilozon olduğunu bununla yaşaması gerektiğini açıklamıştır. O dayanılması güç ağrılar içinde yaşam mücadelesi verirken kendisini edebiyata, sanata, saza söze vermiştir. Bilgisayarla internetle tanışınca, bilgisayar sayesinde tekrar okula başlamış grafik öğrenmiş, gönüllü yaşlılara dersler vermiştir. Bu onun hayata karşı duyduğu yaşam mücadelesinin ürünüdür.
Onun mısraları adeta sevgi kokar, umudunu yitirmiş pek çok insan için bir kapı aralar. Eşini ailesini çok seven âşık bunu her fırsatta dile getirmektedir Ona ailesini sorduğumuzda Âşık Çağlar’ın verdiği ilk cevap “eşimle Karaman’da bir yaz günü görücü usulüyle tanışıp evlendim, iyi ki de evlenmişim, birbirimizi çok sevdik hala da ilk günkü gibi âşığız” olur. Yıllar önce görücü usulüyle evlendiği eşine ilk günkü gibi duyduğu aşkı onun şiirlerinde görmek mümkündür.
Muammer Çalar, 2004 yılında Karaman’ın Ayrancı Kasabasına bağlı Ambar köyünde görev yapan Doktor Suat Kıyak’a gitmiş, onun uyguladığı tedavi ile dördüncü günde ağrıları yok olmuş ve bir yıl içerisinde kendini toparlayarak işe başlamıştır. Çağlarî şimdi ise Hollanda’da Türk döneri üreten bir fabrikanın mamullerini pazarlamakta bu vesile ile sık sık seyahat edip gezme imkânı bulmaktadır.
Çalar, âşıklığa başlamasını şu sözleriyle anlatır: “Ben henüz çocuktum köyde oturuyorduk. Anneciğimin okuması yazması yoktu, babamsa okumayı yazmayı askerde öğrenmiş.1969 yılında Hollanda’ya çalışmaya giden babacığımdan gelen mektupları annem okutmak için ablama ve ağabeyime ne diller döker ne vaatler ederdi buna rağmen onlar annemin mektuplarını okumamakta ve geri babama cevap yazmakta pek yavan davranırlardı. Anacığım o mektubu koynunda gezdirir ne zaman aklına gelse onu öper koklar yüzüne sürer ağlardı. Bu durum beni çok yaralardı ve ben anneme “anne beni okula gönder ben senin mektuplarını okuyacağım, cevabını babama yazıvereceğim” derdim bana “a yavrum sen daha küçüksün gelecek yıl seni okula alacaklarmış” derdi ve ben okula başlayıp birinci sınıfta fişlerdeki harfleri tanıyıp okumaya başlayınca aynı provayı annemle mektuplar üzerinde yapmaya başladık hele 2.sınıfta annem söyleyip ben yazdığım mektuplar babama ulaşıp cevaplar gelmeye başlayınca mektuplaşmamız arttı. Anacığım her mektup yazdırdığında sonuna haydi birde destan yazalım der, o söyler bende yazardım. Bu benim çok hoşuma giderdi, anneme sorar dururdum anneme “bu destanı nasıl söyledin, nereden bilirsin” diye sorduğumda annem de bana saatlarca anlatırdı. “Yunus Emre varmış ilahiler söylermiş, Karacaoğlan varmış güzellere yakımlar yakar dururmuş, insanlar yavuklusuna ahvalini destanla deyiverir, Nuri Dayın gibi âşıklar var onlar da sazıyla destanını söylerler derdi.
1978’de ilkokul bitti yaz tatilinde köyümüze inşaat ustası olarak bir Halil İbrahim usta geldi. Amcam Recep Çalar’ın evini yapmaya bende amcamın evi olması münasebetiyle yardımcı oluyorum taş, kum, çakıl taşıyorum. Halil İbrahim usta Karacaoğlan’ın şiirlerini ezbere saatlerce sesli okurdu,çay saatlerinde, yemek saatlerinde benim çok ilgimi çektiğini fark edince ben ne zaman duvar örme sırasında onun yakınına yaklaşsam bana ayrıca bir şiir okuyuverirdi. İnşaat 15 sonra bitti ve İbrahim usta geldiği Dağal Köyüne geri dönmeye hazırlanırken beni çağırıp bir kitap hediye etti eski, yarısı yırtık pırtık bir kitap. Bu kitap Karacaoğlan’ın hayatı ve şiirleriydi kaç kez okudum, her günüme o kitap yerleşti ve ben İstanbul’a çalışmaya gittim, meslek öğrenmeye ufak bir terzi atölyesinde işe başladım, anneme yazdığım mektuplarda Karacaoğlan’ın şiirlerinden yazar gönderirdim, bu böyle devam ederken kendimde şiirler yazmayı denedim 1980 Hollanda ya gelince gurbetlik hasretlik mektup trafiğini iyice hızlandırdı bu mektuplarda anamdan bana geçme alışkanlığım sürdü gitti ve bir şiir defteri oluşturmaya karar verdim. Yazdığım şiirleri herkesten gizliyordum. Bir gün eve geldiğimde şiir defterimi bulamadım anneme sorduğumda “a kuzum baban odanı topladıydı, senin defteri de yırtıp atmış” demez mi dünyam yıkıldı çok ağladım ve babamla tartışıp evi terk etme kararı aldım.Odama girdim çantamı hazırladım tam kapıdan çıkarken babam kolumdan tutup,“oğlum beş dakika bir konuşalım sonra git nereye istersen” dedi.Ve beni karşısına oturtup konuşmaya başladı. “Bak oğlum sen çok güzel bir şey yapmaya çalışıyorsun ancak bilgisizliğinden yalan yanlış yapıyorsun. Şiir nedir desem bana anlatabilir misin” dedi? Benden cevap yok. “Babam bak oğlum şiir bir toplumun yüzünün akıdır. Toplumlar ozanlarıyla, yazarlarıyla, şairleriyle, sanatıyla övünürler. Madem şiir yazacaksan ben derim ki var git önce bir araştır incele bak senden öncekiler ne yazmış neden yazmış nasıl yapmış kendini bilgiyle donat ki adam gibi şiir yazabilesin böyle kır kültürüyle yazılan şiirin hiç bir edebi değeri yoktur.” Deyince hemen kalkıp babamın elini öptüm af diledim sarılıp ağladık ikimizde birbirimizden özür diledik barıştık. O günden sonra kendimi kitaplara verdim işin dışında kalan zamanımı okumaya ayırdım 3 yıl tek kelime şiir yazmadan sadece okudum araştırdım, ozanlarımızın şairlerimizin elde edebildiğim kadar yapıtlarını inceledim, bir oda dolusu kütüphanem oldu.”
1983 yılında yazdığı ilk şiiri “Yıkılası Gurbet Eller “bestelenip türkü olmuş daha sonra da “Hoşgörü” adlı albümünde yayınlanmıştır.
Karamanlı Merhum âşık Mevlevî (Nuri Uzun) Muammer Çalar’ın dayısıdır. Amcası Hikmet Çalar da Karaman yöresinde saz, cümbüş, keman, ud gibi bütün telli çalgıları ustaca çalan mahalli bir sanatçıdır. Bu iki isim ailesinde ki geleneğe bağlı iki önemli isim olmakla birlikle kendisine de ustalık eden kişilerdir. Onun söz ustalarından biri de İsa Oğuzdur. Onunla 1986’da Karaman’da saz alırken tanışmıştır. İsa Oğuz onun Âşık Mevlevî’nin yeğeni olduğunu ve Çalar’ın da şiir yazdığını öğrenince onunla görüşmeye başlamış. Muammer Çalar şiirlerini ona göndermiş, İsa Oğuz teknik yönünden eksiklerini belirtmiş ve onun bazı şiirlerini yayınlamıştır.
Âşık