Muammer Çalar

Şehriyar


Скачать книгу

BIR DURUŞ HAYAT… HOŞGÖRÜ VE ÇAĞLARİ…

      “Çağlar’inin asıl adı Muammer Çalar 15 Mart 1965 Karaman Morcalı köyünde dünya’ya geldi. İlkokulu doğduğu köyde bitirdi,1980 yılında işci ailesi olarak Hollanda’ya gelip yerleşti. Eserlerinin bir bölümünü bir kitapta toplayan Çağlari’nin üçüncü Albümü de piyasaya çıkmak üzere. 1987 de Konya aşıklar bayramında kendisine bir ödül ve Çağlari mahlası verildi.”

      Aşık Çağlarinin üçüncü albümü hazır durumda zevkle dinledim bu değerli ozanı, bir ve ikinci albümünden daha özenli ve düzenli hazırlanmış.

      Umarım hak ettiği, beklediği ilgiyi, değeri görür..

      Çağlari geleneksel şiirin dil, anlatım, ölçü anlayışından ayrılmadan aşk, doğa, özlem, ölüm, ayrılık gibi temaları işlemiştir şiirlerinde, türkülerinde. Aşık edebiyatının özelliği ve sadeliğiyle yazılmış, zengin ve güçlü bir şiir sunuyor bizlere.

      Çağlari şiirlerinde edebiyat geleneklerine uygun olarak, süsten uzak, açık, net, anlaşılır bir dil kullanmış. Deyiş ve toplumsal yergi içerikli şiirleriyle de halk şiirinin ustalarından sayılır Çağlari.

      Aşıklık ve halk ozanlığı Anadolu da toplumun öncüsü olmuş bir gelenek, Kaynağını geleneklerden, halkın kültüründen alan bir edebiyat, halka mal olmuş bir kültürdür.

      Çağlari de yaşamını halkla birlikte idame ettiren, sazıyla sözüyle halkın sesini yüreğinde çağıldayan güçlü bir Ozan.

      Biçim, konular, duyarlıklar bakımından da halk kültürüne, halkın hayatına sıkı sıkıya bağlı Aşık Çağlari’nin şiirleri, türküleri.

      “Âşık edebiyatının kaynağı, İslamiyet’in kabulünden önceki Sözlü Edebiyat’tır. 15. yy’dan sonra gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır. Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” “oyun” denilirken, İslâm’ın kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir. Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir.

      Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür”.

      İşin aslına bakılırsa, ozanlık geleneği Şamanlık geleneğiyle eşanlamlı olarak yazılır Şaman hocalarının aynı zamanda birer ozan oldukları artık biliniyor Nereden ba-karsan bak, MÖ 5 yüzyıllara kadar uzanan bir geçmişten söz etmek gerekiyor…

      “Âşıklık geleneği, kültür varlığımızın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Âşıklık çağlar süren deneyimlerden geçerek biçimlenmiş, kendine özgü icra töresi, geleneğe dayalı yapısı, âşık olmak, âşıklığı sürdürmek için uyulması gereken kuralları olan bir gelenektir. Âşık edebiyatı, ozan – baksı geleneğinin Anadolu’da yaşama biçiminin değişimiyle ortadan kalkması üzerine oluşmuştur.Âşıklık geleneğinde sazlı (telden), sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere “âşık”, bu söyleme biçimine “âşıklık – âşıklama”, âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de “âşıklık geleneği” adı verilir.”

      Çağlar’inin kendi deyimiyle “Ozanlık bir mertebedir, layık olmaksa meşakkatli, zor bir iş. Ticari bir amacım yok, her halk Ozan’ının buluşmak istediği yer, insanın gönlüdür, kalbidir, sevgisidir. Çünkü Ozanlık geleneğinde tabiat sevgisi, halk sevgisi, vatan sevgisi, hak sevgisi vardır. Dünya var oldukça halkın ozanları da olacaktır. Gurbette yaşadığım için Gurbetçi ozan diyorlar, varsın desinler ben işime bakarım”. Demekle yet’iniyor Aşık Çağlari.

      Ozan deyince özgür düşünen, düşündüklerini özgürce haykırıp yolsuzluklara, haksızlıklara da baş kaldırandır. 13 ve 14. yüzyıla ilişkin halkın tarihinde Yunus, Aşık Paşa, Kaygusuz gibi ozanların şiirlerinden başka neler gelmiştir günümüze.

      Halk şiiri sadeliğine rağmen bir ustalık, maharet ve güçlü bir deyiş kabiliyeti gerektirir… Aşık Çağlari, söylediği türkülerde sevinci, kederi, özlemi dile getirir yanık yanık, sazıyla türküleri konuşturur adeta…

      Şiirinde duyguları, özlemleri, acıları dile getirse de zaman zaman ince bir seziş espri duyarlılığı da kendini gösterir.

      Çağlari yüreğini güzelliklerle bezemiş güler yüzlü, dost, tatlı dilli, hayırsever, misafirperver dost bir insan. Hasreti gönlünde duman duman tütse de gurbet ellerde, yaşama sevincini, dostluğa, doğaya, vatana olan sevgisini yüceltir hep.

      Karekteridir hoşgörü, doğa ve insan sevgisi, Mevlana tutkunu bir ozan.

      Her ozan yetiştiği ortamın kültürünü yansıtır. Çağlariye hasret türkülerini söyleten etkenin en etkini kuşkusuz gurbettir. Ekmek parası için yadelerde yaşamak zorunda kalanların arkada bıraktıkları ana, baba, eş ve çocuklar mektuplar bekler, para bekler acıdır ama Çağlari bunları hem yaşamış hem de gurbetdaşlarının kederine, efkarına tanık olmuştur.

      Sazının mızrabı hasret teline vurdukça dağlara vurur yankısı, sevgililerin, hasret çekenlerin aynası olur. Yıllara vurur kıvrıklaşır, yakar yanar yankılanır dağlarda, ovalarda…. Gurbette hasret çekenlerin derdini, efkarını arzı hal eyler.., Hasret çekenlerin duygularına tercüman olur. Kimi zaman gözyaşı olur yanaklarda süzülür, kimi zaman teselli olur yüreklere serpilir türkü türkü…

      Daha önceki bir yazımda da sözünü ettiğim gibi Aşık Çağlari, “sevgisi, saygısı, alçak gönüllülüğü, bilgeliği ve dost canlısı tavırlarıyla, düşmanlığın, kinin ya da ucuz popilistliğin derin çukuruna gömülmüş, ucuz politikalarla çevresindeki insanları çekip çeviren ve alabildiğine kullanan hırs küpüne dönmüş zavallı insan tipinden çok uzak. Çağlari sazıyla sözüyle davudi sesiyle bence tam bir halk ozanı halk adamı. İfksan kurumu çerçevesinde ortaya koyduğu düşünceler ve şimdiye kadar büyük bir emek ve özveriyle oluşturduğu halk ozan ve halk edebiyatıyla ilgili bilgi belge ve eserleriyle belki de şimdiye kadar oluşturulan en büyük arşive sahip.”

      Aşık Çağlari’nin hayatında, Türkülerinde içtenliğin, güzelliğin, temiz duyguların ve bir yüreğin insanca vuruşu var.

      Ve bu öylece kimliğine sinmiştir bu duruş.… HAYAT… HOŞGÖRÜ VE ÇAĞLARİ…..

Nuri Canwww.nurican.com2010.07.07

      HOLLANDA DA HAYKIRAN BIR OZAN

      “Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet

      Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir”

Mehmet Emin Yurdakul

      Evet savaş yıllarını, daha doğrusu Osmanlının çöküş, yıkılış ve paylaşıldığı bir zamanı gören M. E. Yurdakul böyle diyor. Siyasi olaylara politikacılar, ekonomiye iktisatçılar, talim ve terbiyeye eğitimciler yön verse de; duygu ve düşünceleri, heyacan ve endişeleri, ümit ve beklentileri, dert ve felaketleri şairler/ozanlar dile getirir, düşünce ve ilim adamları anlar ve anlatır.

      Şairleri, ozanları, aydınları konuşan, söyleyen, yazan bir toplum güçlüdür. Bunlardan mahrum olan toplumların kolu kanadı kırık, sağı solu belirsiz, dili damağı kurumuş gibidir. Zira toplumlar bunlarla konuşur, bunlarla haykırır, bunlarla derdini anlatır. Ya da kendini ifade eder.

      Hele felaket zamanlarını düşünün. Savaş,