olup açan. Gurbette hasretimiz, sılada ayrılığımız, karımız, kızımız, oğlumuz. Tek dostumuz, avuntumuz, sırdaşımız bekar odalarında Türküler değil midir? …
Türkülerimiz acılardan damıtılmış gözyaşı, yangınlardan yüreğimize düşmüş madımak, mevsimlerden bahar, vakitlerden akşam; Çiçeklerden gül, figanda bülbül, kuşlardan turnadır…
Biliriz ki, türküler baharda ruhumuza işleyen pak nefesler gibidir, yeni yetme sevdalıların dilinden rüzgarlarla savrulan, pınarlarla çoşan…
Bilirizki, bülbüllerin gözyaşlarıdır güle kavuşma adına türküler… Biliriz ki, bahar yağmurlarında güle kavuşma sevinci gizlidir. Güz yağmurlarında ise bülbüllün gülden ayrılacağının hicranı…
Biliriz ki, türküler Anadolu insanının dilden, gönülden söylediği kah ağlayan, kah ağlatan, güldüren, sevindiren duygu dolu gönül sesimizdir. Rüzgar olup şahlanan, sel olup çoşan, deniz olup dalgalanan yaşama sevincimiz, vefalımız, vefasızımız, aşkımız, sevdamızdır…
“Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
içlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen…”
Ve bunca imkansızlıklara rağmen yine de değerli ozanlarımızla birlikte tarihteki yolculuğunu sürdürmeye devam ediyor. Yolculuğunun Hollanda’daki emekçisi ve adresi ise son kasetiyle hayli ilgi gören Aşık Çağlari’dir. Bunun en önemli etkeni şüphesiz davudi sesi, sazı, seçkin güzel eserleri ve yorumlama biçimidir.
Türkülerimiz dedik, türküler hiç sazsız, sözsüz, ozan-sız ve Hollanda da yaşayıp da Aşık Çağlari’den söz etmeden olur mu? Bu değerleri biribirinden ayırmak mümkün mü? Hiç türküler Çağlari’siz, Çağlari türküsüz olur mu? Çağlari’nin türküleri kimi dağlardan sel olup gelir, kimi rüzgar olup pınarlara seslenir, kimi hasret olup, aşk olup yüreklerde beslenir ve dinledikçe gönlümüz türküyle dolar… İşte Aşık Çağlari’den bir uzun hava…
Sazım alıp gidem karlı dağlara
Garip anam şimdi ağlasın dağlar
Seherde bir haber salım o yâra
Tarayıp zülfünü bağlasın dağlar
Anam ne zor imiş yardan ayrılmak
Sılada sevdiğim ağlasın dağlar
Hayali gözümde hep ırmak ırmak
Zülfü perişanım çağlasın dağlar
yazar.
KABILIYET, MARIFET, MEZIYET…
Değerli ozanım, her şey ver maşallah sizde.
Saz var, söz var, ses var. Daha ne istenir ki…
İçtenlik, sıcaklık, sosyallik işin artıları.
Türk insanının bütün özelliklerini yansıtıyorsunuz maşallah.
Çok güzel bir çalışma olmuş. Sadece ne beklerdim desem herhalde doğru ifade etmiş olurum; şu nakarat kısımları varya türkünüzün, oraları daha vurgulu söyleseydik nasıl olurdu acaba.
Dolu dolu, gümbür gümbür… Türklüğümüzü dünyaya haykırsaydık… Korkusuzca, övünerek, güvenerek…
Veya bilmem teknik olarak olur muydu, sadece nakarat kısımlarını oratoryo tarzında, arkadan daha gür sesli birileri şiir okur gibi, her bir kelimeyi vurgulu, yüksek tonlu okuyarak size eşlik etseydi… Nasıl olurdu bilemiyorum.
Ben işin tekniğinden anlamam. Sadece düşündüğüm, beyinlere, gönüllere, ruhlara öyle bir işlemeli ki, insan yolda yürürken bile o nakarat dizelerini gayri ihtiyari mırıldanmalı, hatta kendinden geçerek söylemeli.
Diline, sazına, sözüne, gönlüne sağlık. Kültürümüzü yaşatan ve yaşayan bu güzel insanlara selam olsun.
Saygılarımla…
O BIR OZANDIR
Çağlari’m der, Ayyıldızlı bu Sancak,
Sönmeyecek Hilâl, hep parlayacak,
Kıyamete kadar yıkılmayacak,
Türküz şanlı Türk evladlarıyız
Özünde taşıdığı hümanist duygular, evrensel derinliğinin yanında yıllardır gurbetçi olmanın omuzlarına yüklediği taşınması zor yük ve yüreğine kelepçelediği “sıla’’ özlemiyle tanıdığım değerli ozanımız sevgili Âşık Çağlari’’ nin coşkulu yorumundan dinlediğim bu güzel yiğitleme, tıpkı “ONUNCU YIL MARŞI’’ gibi ritmik ve coşkulu tınılarıyla akılda kalıcı güzel ve anlamlı bir çalışma. Kendisini kutlarım.
Şiir elbette ki ozan yüreğiyle, ozan diliyle ve algısıyla özde taşınan “aidiyetlik “duygularının masumane bir içtenlikle sese dönüşümüdür.Muammer Bey’’ in ses tonu marş şeklinde bir yoruma çok müsait.
Öncelikle şiiri teknik olarak Halk Edebiyatının âşıklık geleneğine göre değerlendirmemiz gerekir. Yiğitleme tarzında 6+5=11 hece ölçeğiyle yazılmış, yer yer duraklarda hece bölünmesi ile ölçü bütünlüğü sağlanmış, kafiye ve rediflerde yeterli özenin gösterilmediği bir şiir. Dediğim gibi, âşık geleneğinde bu durum çokça önemli değildir. Söze, sözdeki derinliğe bakılır. Şiir içeriğine gelince;
Değerli ozanımızın bugüne değin paylaştığım şiirlerinde; insanı temel alan Yunus yüreğiyle Hak’’ ka /hakkaniyete gösterdiği duyarlılığı… Ayrıştırıcılıktan uzak -etnik ve inançsal farklılıkların zenginliğiyle beslediği hoşgörü geleneğine – ortak paydalarda tek güç tek kuvvet olan- gelişmiş uzlaşı ve demokratik anlayışını harmanlayan söylemlerini gördüm.Ve tabii ki hayatın imbiğinden geçmiş /pişmiş olgun Insanı…
“Biz Cumhuriyet’in Çocuklarıyız” şiirinde, “Türk’’ lük’’ şuuru coşkulu bir dille mısralara yansıtılmış Fakat burada ki “Türk’’ lük şuuru’’ elbette ki ayrıştırıcı-öteleyici anlamda işlenmiyor. Dizelerinden de anlaşılacağı gibi; Kendisini yok etmeye çalışan güçlere karşı halkıyla bütünleşerek destanlar yazmış, adeta küllerinden doğmuş… Ay yıldızlı bayrağı ve Türkçe anadiliyle hür ve bağımsız “Ulus-devlet’’ olabilmiş… Halkına seçme ve seçilme hakkını tanıyarak özgür iradeninerdemin-onurun yanında yer almış Mustafa Kemal Atatürk’’ ün kurduğu cumhuriyete ve ona temel olan devrimlere/ ilkelere inanmış… Etnik ve inançsal ayrılıkların farklılıkların -olması gereken zenginlikler-güzellikler olarak- baş tacı edildiği “demokratik anlayışı sahiplenmiş.. Anayasa ile koruma altına alınan bireylerin eşit ve birinci sınıf’’ vatandaş’’ sayıldığına inanmış…Bu topraklara koşulsuz sevgi ve değerler silsilesiyle’’ bağlı bir birey olarak “Türk’’ kimliğiyle’’ ülkesini ileriye taşıma-yüceltme ve yükseltme mesuliyetiyle dolu bir vatanseverin; “gurbet’’ denilen farklı bir coğrafya-kültür ve