Ekrem Barak Arıkoğlu

Turan İyilikten Yanadır


Скачать книгу

rem Arıkoğlu

      Turan İyilikten Yanadır

      SÖZ BAŞI

      Her şey hayal etmekle başlar. 1987 yılı. Giresun, Akçalı Ortaokulunun öğretmenler odası. Ülküdaşım Hasan’a duvarda asılı duran dünya haritasında Sibirya’yı göstererk: “Hasan bu Türk illeri şimdi esir, zaman gelecek buralar özgürlüğüne kavuşacak, Türk devletleri bir olacak, Turan kurulacak. Bizler de karşılıklı birbirimizi görmeye gideceğiz” diye hayallerimi anlatıyorum. Türk doğmuşuz, Türk milliyetçisi olmuşuz. Her Türk milliyetçisi gibi bizim de hayalimiz esir Türklerin esaretten kurtulması, sonra birlik olması, Turan’ı kurması üzerine.

      Daha ortaokul yılları. İngilizce öğretmenimiz Ejder Dilci. Bir gün derste ağlayarak anlatıyor: “Çocuklar Kırımlı Mustafa Cemiloğlu’nu şehit etmişler.” diyor. Hocamızın üzüntüsüyle biz de üzülüyoruz. Yüreği kendinden büyük Cemiloğlu şehit oldu diye Türk Mavisi basılan Türk Kültürü dergisinin bir sayısı siyah kapakla çıkmıştı. Neyse ki haber doğru değilmiş. Büyük yürekli Cemiloğlu güzel Kırım’ın nispeten özgürlüğüne kavuşmasını da gördü yeniden tutsak edilmesinin acısını bir kez daha yaşadı ve hâlâ ayakta. Kırım tam özgür oluncaya kadar yaşasın!

      Hayal kuruyorduk, bir umuttu, ulaşılması çok zor bir ümitti. Şimdi dönüp baktığımda hiç de zor değilmiş meğer. Hasan’a hayallerimi anlattığım o yerlere gitmem sadece 6 yıl sonra gerçek oldu. 1993 yılının Kasım ayında Güney Sibirya’daki Tuva’nın başkenti Kızıl’a giden uçağın içindeydim. Gittim, onlarla hayatlarını yaşadım, dillerini tattım, GULAK hikâyeleri dinledim, eksi 55 derecede Sibirya’da nasıl yaşandığını öğrendim. Türkiye’de Müslümanlık adına yaşayıp yaşattığımız pek çok şeyin bin yıllar öncesinin Gök Tanrı inancından süzüp getirdiğimiz kültür değerlerimizin dine dönüşmüş hâli olduğunu anladım. Dünyam genişledi, zenginleşti. Sonraki yıllarda da Türk Dünyasının pek çok yerini gördüm, yıllarca hayallerimi gerçekleştirdim, Turan ellerinde yıllarca yaşadım. Ne zor şartlardan geçtiklerini gördüm, kültürümüzde farklılıklardan çok benzerliklerimizin olduğunu anladım. Türk’ün en ele alınmaz yanının kardeş düşmanlığı olduğunu, kardeşle düşman olmak için düşmanla dost olunduğunu yaşayarak öğrendim.

      Kendimi bildim bileli Türk Milliyetçisiyim. Türk Milliyetçiliği Türk’ü sevmektir ve onun birliği, dirliği, güçlü olması için çalışmaktır. Türk’ü sevmemiz başka milletlere düşman olmamızı gerektirmez. Elbette bize düşmanlık edenin, ocağımızı söndürenin düşmanlığını aklımızda tutmalıyız fakat Türk olmayanı “bizden değil” diye hor görmeyiz. Bizim, Tanrının verdiği üstünlüklerimiz bizim gibi olmayanı yok etmek için değil; bizden olmayanı da mutlu, tok yaşatmak için verilmiş özel üstünlüklerimizdir. Tanrı Türkü dünyaya nizam versin diye, insanlık içinde adalet dağıtsın diye il tutma yeteneğiyle yaratmıştır. Tarihin geçmiş sayfaları bunun böyle olduğunu söylüyor, bundan sonrası da böyle olacak…

      Turan hayalimin gerçekleşme sürecinin epeyce bir bölümünü, bir insan ömrünün kısacık süresinde, yaşayarak gördüm. Bu hayalin tam gerçekleşmesi için neler gerekli, eksiğimiz fazlamız nedir? Hangi değerlerimiz insanlığa güzellikler getirir? Bütün bunları 50 yıllık Türk Milliyetçiliği, 30 yıllık Türk Dünyası hizmetkârlığı tecrübelerimle deneme tarzında yazdım. İçinde bulunduğumuz sıkıntılı günler Turan için bir fırsat olabilir. Dünyanın vahşi kapitalizm yönetimlerinin, faşist diktatörlüklerin, irticai insanlık dışı uygulamaların bir işe yaramadığı, insanlığın ve dünyamızın geleceğini yok ettiği ortaya çıktı. Yeni arayışların ilacı Türk birliğidir, Turan’dır. İnsanı seven, iyiliği esas alan, dünyaya saygı duyan bir düşünce, birlik dirlik düşüncesi Turan.

      Turan Gelecektir, Gelecek Turandır.

      TURAN TARİHİ

      Türklerin tarihi en az on bin yıllıktır. Akrabalık bağlarının olduğuna dair kuvvetli deliller bulunan Amerikan yerlileri ile bu akrabalıkları kesinleşirse on bin yıldan daha öncesine gitmemiz gerekir. Sümerce ile Türkçe arasında ilişki bulunduğu kesindir. Sümerler MÖ 4 binli yıllarda Mezopotamya’da uygarlık kurdular. Yazıyı icat ettiler. Bu demek oluyor ki 6 bin yıl önce Türkler kesin olarak, bugünkü Türkçe dediğimiz dili kullanan topluluk olarak yeryüzünde var idiler. Çeşitli kaynakların iddialarına göre Türklerin o zaman yaşadıkları bölge bugünkü Anadolu’nun Doğusu ile Merkezi Asya’nın Batısında bir yer idi. MÖ 8. yüzyıldan itibaren Asya’dan Avrupa’ya uzanan ve arkalarında pek çok sanat eseri bırakan İskitler çoğu tarihçiye göre bugünkü Türklerin ataları idi. Varlıkları MS 3. asra kadar devam etti. Kazakistan’da bulunan Altın Elbiseli Adam, Tuva’da bulunan Arjan Kurganı’ndaki çok kıymetli altın hazineler İskitlerin, yani uzak atalarımızın sanatta, maden işlemeciliği alanında çok ileri olduğunu gösteriyor. MÖ 1200 yılından Milat yıllarına kadar Asya’da Hun atalarımızın hâkimiyeti vardır. MS 4-5. yüzyıllarda Batı Hun atalarımız Avrupa’ya hâkimdi. 4. yüzyılda Asya’ya hâkim olan Toba (Tabgaç) devletinin hâkim unsurları Türkler idiler. Sonra Göktürkler, sonra Uygurlar, sonra Kırgızlar, Moğollar, Gazneliler, Babürlüler, Çağatay Hanlığı…

      Batıda Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Ak Koyunlular, Kara Koyunlular, Karamanoğulları, Onlarca Türk Beyliği, Memlükler ve Osmanlı İmparatorluğu.

      20. Asra gelinceye kadar neredeyse bütün tarih boyunca yeryüzünün en hâkim güçlerinden biri Türklerin kurduğu devletlerdi.

      20. Asır biz Türkler için tarihin en kara yüzyılı olmuştur. En çok acı çektiğimiz, en çok esir kaldığımız asırdır. Bu asırda Türklerin bütünüyle esarete düşmesini önleyen Türkiye Cumhuriyetinin varlığıdır.

      Turan’ın bundan sonraki tarihi ne olacak? Turan’ın tarihi Türk’ün tarihidir. Türk, sadece Türk ırkından olanları değil onun kültürü etkisinde asırlarca yaşamış coğrafyayı da Turan olarak algılar. Bu sınırın bir ucu Çin Seddi’dir diğer ucu Viyana ve Roma’dır. Bilinen Türk tarihinin zirvesi 15-16. yüzyıldır. Bu asırda Türkler Doğu’da ve Batı’da dünyaya hâkim olan yeğâne güçtür. Bu iki sınır arasındaki mesafe günümüzden bakınca hayal gibi gelebilir (Turan bugün zaten bir hayaldir ve gerçekçi bir hayaldir) fakat hayal olmadığı tarihte gerçekleşerek görülmüştür. MÖ 3. asırda, MS. 4-5. asırda, 7-8. asırda, 15-16. asırda olan 21. asırda neden olmasın? Biz orta yaşını geçmiş faniler bile bağımsız ve yarı bağımsız çekirdek Turan coğrafyasının birleştiğini görmeyi umarız. Kardeşlerimizin çoğunun hayal ettiğimiz esaret prangalarından kurtulmalarını şükürler olsun yaşadık. Dostluk bileklerinin birleşerek dünya gücü olma yolunda adımların atıldığını görüyoruz. Hem biz görmesek oğullarımız, kızlarımız, torunlarımız, torunlarımızın çocukları o günleri mutlaka görecek. Bu inançla Turan kardeşliği için çalışmak ne kutsal bir iştir. Ne kadar kutsal bir emek veriştir. Bunun gerçekleşmesi son derece kolay olacak, birbirimizi kardeş göreceğiz, iyi insanlar olacağız ve çok çalışacağız. Turan iyilikten yanadır. İyiliği görünce gelir.

      TURAN DİLİ

      “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”

Karaman Oğlu Mehmet Bey

      Turan’ın dili Türkçedir. Türkçe dünyanın en eski dillerinden biridir. Osman Nedim Tuna’nın söyleyişi ile “kelimeleri yazılı kayıtlarda bulunan dünyanın yaşayan en eski dili Türkçedir.” Türkçenin bilinen kökleri 10 bin yıl öncesine dayanır. Milattan öncesine ait yazılı metinleri vardır. 8. asırda yazı dili Türkçe ile felsefe yapılırken dünyanın günümüzdeki pek çok popüler dili henüz yazı dile bile olmamıştı. Türkçe başlangıçtan 12. yüzyıla kadar bütün Turan dünyasının ortak dilidir. Bugün Moğolistan sınırları içinde bulunan Köktürk Bengü Taşlarındaki yazı, Divanu Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig Turan coğrafyasındaki herkesin ortak eseridir. Bu ortaklık bütün Türk boyları tarafından kabul edilir. 12. yüzyıldan itibaren Anadolu’da Oğuzların konuşma dilinden yeni bir yazı dili ortaya çıkmıştır. Zamanla bu yazı diline de özellikle Divan edebiyatı dediğimiz yazılı edebiyat türünde Arapça-Farsça sözler çokça girmiştir. Oysa bugün annemizden emdiğimiz süt kadar taze ve leziz Yunus Emre Türkçesinin tarihi yedi yüz yıl önceye gider. 15-16. asırlarda en güzel eserlerini veren Doğu (Çağatay) ve Batı (Osmanlı) edebî dilinin adı, yazarlarının söyleyişi “Türk