Bünyamin Zile

Anı Yaşamak


Скачать книгу

Her bahar âşık olurdum; sesini duymadığım, gözlerinin rengini bile bilmediğim sevgilime. Bilinmeyen hülyaların saçlarını tarardım; sonsuz bir coşku içinde. Baharı koklamak, duymak ve yaşamak isterdim. Her saniye ayrı bir coşku yaşardı yüreğim. Aklımın sesini dinlemeden dolu dizgin gider ne kural dinlerdim, ne statü, ne hiyerarşik düzen. Kalbime hiç söz geçiremezdim o zamanlar. Hani yürekten gelen ilk ses Hak’tandır derler ya, sonra gelen akıldan aynen ben de öyle bırakırdım kendimi onun sesine. Yanlış ortamlara, yanlış duraklara, yanlış mekanlara götürmezdi beni,kalbim.

      Şimdi ise köşedeki minderin üstünde karnını tıka basa doyurmuş tekir gibi uyuyor. Benim ruh halim umurunda bile değil. O da bana küstü anlaşılan. Ne halin varsa gör, diyor sanki.

      Bir anlamsızlık duygusu kaplıyor benliğimi. Hiçbir şeyin anlamı yok, sanıyorum. Ne annenin ne babanın, ne eşin ne çocukların; ne mehtabın ne yıldızların… Yaşamak anlamsız, sevişmek anlamsız, sevilmek anlamsız, öfke, nefret anlamsız, yemek içmek anlamsız…

      Bir tek ölmek mi her şeye anlam katan?

      Hiç bir şey düşünmeden düşünmek; anlamlı olan tek gerçek…

      Yaşamak da bir ölmek de.

      Yoksan, yaşarken yaşamıyorsan…

      Böyle bir kâbus rüya işte!

      Bense yaşamak istiyorum, dolu dolu anlamlı hayatı, duygulu dünyayı…

       (Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi, Deneme Atölyesi, 2014)

      SİGARAMIN DUMANI

      Babamı görmeyeli tam on beş yıl oldu. Bir gün öğle üzeri sürpriz yaparak aniden “meçhule giden gemi”ye biniverdi. Önceleri inanamadım öldüğüne. Daha sabah kahvaltısını beraber yapmıştık. Her an bir yerden çıkıverecek gibi yollarını gözledim günlerce Ama nafile bekleyişti bu biliyordum.

      Anneciğimi görmeyeli iki ay oldu. Özlüyorum tabi. Ama o kadar. Ya kızımı? Okulların tatil dönemlerinde görüyorum sadece. Onu da özlüyorum tabi ama o kadar. Eşimi her sabah akşam görüyorum. Özlüyor muyum? Bilmiyorum doğrusu, hiç düşünmedim ya da özleme fırsatı olmadı.

      Ama bir şey var ki bir saat bile ayrı kalsam bütün dengelerim bozuluyor. Asabileşiyorum, sinirlerim boşalıyor. Kan dolaşımım hızlanıyor. Kırmızı rengi gören boğa gibi göz bebeklerim büyüyor. Nefes alışım hızlanıyor, saldırganlaşıyorum. Burnumdan solumaya başlıyorum. Bir mengene beynimi sıkıyor da sıkıyor. Sonra dudaklarımla öpüyorum onu. Doyasıya kokluyorum. Derin nefeslerle ciğerlerime dolduruyorum. Ohh dünya varmış, diyorum.. Sinirlerim gevşiyor. Her şey yeniden anlam kazanıyor. Arkadaşlarım ne kadar candanmış meğer, masama gelen çay ne kadar tatlıymış meğer, penceremden görünen manzara ne kadar güzelmiş meğer.

      Tam otuz beş yıl oldu seninle dost olalı. Anamdan babamdan, çocuklarımdan, eşimden, dostlarımdan daha yakın oldun bana. Kimseyle paylaşamadığım her şeyimi, ama her şeyimi seninle paylaştım.

      Bu gün hava çok güzel yak bir tane; bulutlandı, yağmur yağıyor yak bir tane, iş yerinde amirim kızdı yak bir tane, kızım otobüste bavulunu kaybetti yak bir tane, yaptığım sunum çok beğenildi, büyük alkış aldı yak bir daha, kahve içerken ne büyük keyif verir yak bir tane, yemeklerin üstüne yak bir tane… Ya askerde?

      “Dinlenmeler bir sigara içimi

      Duman duman sen kaplarsın içimi”

      Bütün acılarımı, hüzünlerimi, sevinçlerimi, mutluluklarımı, başarılarımı, başarısızlıklarımı, umutlarımı, heyecanlarımı, hayal kırıklıklarımı, küskünlüklerimi, her şeyimi ama her şeyimi seninle paylaşmadım mı ben? Bana annemden, babamdan, dostlarımdan, çocuklarımdan ve dahası karımdan daha yakın olmadın mı yıllarca?

      Dostum bildiğim yanımdan bir saniye bile ayırmadığım, yokluğuna hiç ama hiç dayanamadığım, 35 yıllık kader arkadaşım sinsi sinsi kanıma işlermiş, ciğerlerime işlermiş, damarlarıma işlermiş, dahası kalbime, böbreklerime ve beynime işlermiş. Bir an önce meçhule giden gemiye binmem için çalışırmış da kasaplık koyun gibi bunca yıl takılıp gitmişim celladımın peşinden

      Bir ay önce: üşüyorum, bir titreme bütün vücudumu sarıyor. Sıtma nöbetlerine tutuluyorum. Yüzüm pancar gibi kızarıyor. Tansiyonum düşüyor. Akşam benim bu halimi gören eşim “Hadi doktora!” diyor. Doktor akciğer filmi, ve kan tahlili istiyor. Sonra sonuçlara bakınca “Sigara içiyor musun?” diye soruyor. Ve başlıyor anlatmaya. Ciğerlerim sislenmiş, bronşlarım dolmuş, damar sertliği başlamış, üstesine bir de diyabet… “Sen intihar ediyorsun” diyor bana, “bırak bir an önce .”

      Hastaneden çıkınca o sinirle bir tane daha yakıyorum. Ama oda ne gitmiyor, istemiyor vücudum. Bir nefes daha hayır, ne kadar pis kokarmış meğer. Tam üç gün yataktan çıkmıyorum. Sigarayla olan dostluğum bitiyor mu ne? Tam otuz beş yıldır bir saat bile yanımdan ayrılmayan dostum, üç gündür ziyaretime bile gelmedi!

      Evdeki paketi kırıp sobaya attım. Biraz kendime gelip iyileşince bir de ne göreyim? Yanı başımda yine “Ben geldim” diyor gülerek.

      Hoş geldin ama bu sefer seni öpmeyeceğim, koklayıp, ciğerlerime doldurmayacağım diyorum. Sadece bir tebessüm edip, beynimdeki köşesinde bekliyor…

      Aman Yarabbim o da ne… Ne büyük bir arzu? Ne büyük bir istek? Bütün vücudumu kaplıyor. İçmiyorum işte. İnatsa inat… Hemen dışarı çıkıyorum, yürüyorum anlamsızca. Vitrinlere bakıyorum. Bir ara beynimden çıkmış gitmiş, yoruldu beklemekten anlaşılan. Sonra muhteşem bir dönüş…

      Rüyalarımı da esir aldı. Rüyalarımda içiyorum çoğu zaman. Sonra bu kâbustan sıçrayarak uyanıyorum. Oh be dünya varmış, rüyaymış, diyorum!

      Bir anlamsızlık duygusu sarıyor benliğimi. Her şey ama her şey anlamsızlaşıveriyor bir anda. Yolda yürümek anlamsız, sinemaya gitmek anlamsız, futbol maçı seyretmek anlamsız, çalışmak anlamsız, para kazanmak anlamsız, okumak anlamsız, yazmak anlamsız, yemek içmek anlamsız, yaşamak anlamsız, Anne, baba anlamsız, çocuklar anlamsız, karım bile bir anlam katmıyor hayatıma! Sadece ama sadece sigara…

      Üstelik anlamsızlık duygusuyla yaşamayı da öğretti bana. Zevk almayı da…

      Dünyanın malını bir yana koysalar, yıldızları, ayı bir yana. Bir tek sigarayı diğer yana koysalar da seçim yap deseler bana. Tereddütsüz sigaraya gider elim, biliyorum!..

      Ama, yine de içmiyorum işte; inatsa inat!

       (Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi, Deneme Atölyesi, 2014)

      KİTAP SEVGİSİ

      Kitap okumayı severim ben. Okurken büyük zevk alırım. Bambaşka bir duygudur okumak. Doğduğum an yüreğime sevme hissini de vermiş yüce yaratıcı. Bütün yarattıklarına verdiği gibi, ama her insanın yetiştiği sosyal çevre, aldığı eğitim, algılama biçimi, ilgi alanları farklı farklı olduğu için sevdiklerinde ve sevme oranlarında da farklılıkları görülmesi doğal bir şey belki.

      Ya kitap sevgisi?

      Okumayı sevmediğini söyler bazı insanlar, nasıl yaşarlar bilmem ki! Yüreklerinde bir eksiklik, bir boşluk hissetmezler mi? çiçeği, ağacı, böceği nasıl severler, güzel gözlü ceylanı nasıl severler? Nasıl severler kadınlarını? Ya çocuklarını? Okumayan insanın ruhu olgunlaşır mı? Olgunlaşmayan bir ruh, sevmeyi bilir mi? yaşamaktan zevk alır mı? Ya gönül gözü? Açık mı olur böylelerinin.

      Allah”ın yarattığı her canlı yaşar bilirim.