Fevziye Bayramova

Ana - Cengiz Aytmatovun Anne Şeceresi


Скачать книгу

bugünkü Karakol’a gelip yerleşiyor ve her şeye rağmen burada kök salıyorlar… Bunlar hakkında Karakol bölümünde ayrıntılı bilgi vereceğim, şimdi yüzyıllar öncesinin Meçkere’sine geri dönelim.

      İşmen şeceresiyle Meçkere köyündeki 4 Mart 1858 yılının tapu kayıt belgeleri tam olarak birbirini desteklemiyor demiştim. Çünkü bu kayıtlara göre Hamza Gabdulvaliyev’in doğmamış olması gerekiyor, bundan yola çıkarak Hamza’nın 1860’lı yıllarda yaşadığını söyleyebiliriz. Tapu kayıtları gerçekleştirilirken Gabdulveli Gaysin 60 yaşında, onun oğulları Süleyman 30, Hasan 26, Muhammet Yunus 21, İbrahim 20, İshak 17, İsmail 15 yaşındadır. Gabdulveli’nin eşi Mahipcamal 55, kızları (belki torunlarıdır) Bibigayşe 10, Bibiesma 9, Fatıymabanu 6, Negıymebanu 2 yaşındadır. Hasan’ın karısı yani Hamza’nın annesi Bibifatima 21, onların kızı Bibifahihe 1 yaşındadır3. Bu belgelerde görüldüğü üzere, Hamza’nın daha sonra doğmuş olması gerekiyor.

      1860 Yılı Maçkara Nüfus Sayımı Defteri

      Nedendir bilinmez, 1880 yıllarında Gabdulvaliyevlerden üç kardeş, Hamza, Ahmetgali ve Galiya kervana katılıyor, Orta Asya’ya gidiyorlar. Bu konu benim için henüz açıklanmamıştır. Sadece İshak Hacının daveti, doğduğu köyü, annesini ve babasını terk etmesi için yeterli bir sebep olamaz. Hamza’nın köyde genç eşi ve İsmail isimli oğlu da kalıyor. Bunu kimileri Ütemişev neslinden olarak değerlendirmek istiyor ancak bu pek mümkün değildir. Çünkü onlar akrabadır! Hamza’nın sonradan da Meçkere’ye geri geldiği ve ailesine yardım ettiği söyleniyor. Ama şimdi Hamza Bey’in Meçkere’de kalan oğlu İsmail hakkında köyde epeyce hoş olmayan haberler de duyuldu. Buradaki hayatları kötüleşince evlerini satıp Kırgızistan’a gitmişler ama onu orada soğuk karşılanmışlar, şeklinde bilgiler verdiler. İsmail yeniden köye gelip başkasının evinde yaşadı ve öldü dediler, çok sessiz, iyi bir insan olduğunu söylediler… Ben bu konuda Bişkek’te Roza Hanım’a ve Rinat Gabdulvaliyev’e de sorular sordum ancak onlardan kimse bu konuda bir şey söyleyemedi. Aynı zamanda Nagime Hanım’ın İsmail’le irtibatta olduğu haberleri var. Biz bu konuyu araştırdık ancak sonuçlandıramadık. Çünkü Kırgızistan’da da bu haberi ve soruyu pek kabul etmiyorlar, bundan dolayı ben de artık soruşturmuyorum…

      Meçkere’de Hamza ağabeyin yaşamış olduğu araziyi buldum ancak şimdi orada farklı insanlar yaşıyor. Hamza ağabeyin evinin hemen yakınında Meçkere’nin tanınmış medresesi varmış, günümüzde ise o binadan geriye sadece büyük temel taşları kalmış… Meçkere medresesi hakkında zamanında Şehabettin Mercani, Rızaeddin Fahreddin gibi âlimler yazılar yazmış. Bu medrese ve köy, Kayum Nasıyri, Kursavi, Emirhan, Barudi, Camaletdin Bektaşilerin kaderiyle de ilişkilidir. Orada okuyan, mezun olan ve eğitim veren âlimlerin sayısı yüzlercedir…

      Hamza Bey’in evinin bulunduğu arazi, medrese ve camiyle aynı sokakta. Medreseden Birinçi Cemig camisine kadar olan yerler beyaz taşla döşeliymiş. Ünlü Hasan Bey’in evi ve dükkânları da bu yol üzerindedir, taş dükkânı hâlâ çalışıyor. Birinçi Cemig Camisini 1791 yılında Gabdulla Ütemişevler yaptırmış, Sovyet döneminde burası tahıl ambarı olmuş, civciv de beslemişler, şimdi onarılma aşamasında. Kızıl kerpiçten yapılmış iki katlı büyük ev, tabanı nakışlı, duvarları kalın, kapıları ve pencereleri atlı araba sığacak kadar geniş… Burada onarım işleri yıllardır devam ediyor, ancak daha yapılacak çok iş var. Bu işleri köyün imamı Möhir Yosıpov idare ediyor ve o ileride burada bir caminin olacağını söyledi.

      İkinci Cemig Camisi. İlk önce ahşaptan yapılan bu cami, 1800 yılında Gabdulla Ütemişev’in oğlu Musa Ütemişev tarafından İslam dinini kabul eden Udmurtlar için inşa edilmiştir. 1871 yılında o ahşap cami yanınca, Musa Ütemişev’in oğlu İshak 1872 yılında onun yerine taş cami yaptırmış. Sovyet döneminde cami, eğlence kulübü olmuş, Perestroyka döneminde gündüz cami, gece kulüp olarak kullanılmış. Şimdi ise Meçkere’de, karşı köyden getirilip kurulan yeni cami var, halk namaz kılmaya ve ilim almaya oraya gidiyor. Burada, köy imamı Möhir Efendi’yi de hayırla yâd etmek istiyorum. O, Meçkere köyünün bahtı ve iman bekçisi, duacısı… Allah’ın rahmeti üzerine olsun!

      Sonraki durağımız Ütemişevlerin evidir. Aslında evi değil, malikânesi. Meçkere’nin han sarayı gibi milli tarihi, süsü… 1800 yılında Ütemişevler tarafından yaptırılıyor. Büyük sülalenin asıl evi. Ancak Sovyet hükümeti evin sahibi, büyük tüccar, Kazan şehir meclisi üyesi İsmail Ütemişev’i 1929 yılında sürgün eder, onun ailesini, akrabalarını da aynı kader beklemektedir… Ural’ın karşı tarafına sürgün edilen eşi Zübeyde Ütemişeva iki çocuğunu tren penceresinden atar, sonra kendisi de atlar. Allah’ın rahmeti ile o, çocuklarına daha sonra kavuşur. Özbekistan’a kaçarlar. Daha sonra dünyaca tanınan âlim olan Röstem [Özbek] Ütemişev, işte bu tren penceresinden atılan üç yaşındaki çocuktur… Bu olaylardan 85 yıl sonra Röstem Ütemişev’in oğlu İldar Ütemişev, Meçkere’ye gelip atalarının ana vatanına saygı gösterir, mezarlıkta dua eder…

      Çiçeklerin arasına gömülüp kalan bu iki katlı taş ev, şimdi de halka yatılı okul olarak hizmet veriyor. Savaş zamanlarında ise buraya Leningrad’dan gelen yetim çocuklar yerleştiriliyor, 1959 yılında hastalanan çocuklar için yatılı okul açılıyor. Biz burada bulunduk ve buradaki güzelliğe, düzene hayran kaldık. Hasta ve problemli çocukların güzel bir şekilde terbiye edilmesinden dolayı çok sevindik. Öğrenci yurdu ve okul müdürü Nekıyp Şevketoğlu Sabitov’un bütün gücünü verip bu ağır yükü çektiğini düşünüyorum, Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun!

      Yolumuzun üzerinde, köyün başında şırıl şırıl akan pınar, çok eski zamanlardan kalmıştır. Ama son yıllarda unutulmuş, terk edilmiş. Kukmara’nın bölge tarihini araştıran müze müdürü Lebüde Devletşina’nın gayreti ve teklifiyle Bülbül Pınarı yeniden onarılıyor. Bu işe, Ravil Ganiyev çok yardımcı oluyor. Bülbül Pınarı’ndan Cengiz Aytmatov’un dedeleri de eğilip su içmişlerdir. Onlar, bu suyun şifa ve kuvvetini iliklerine kadar sindirip Kırgız bozkırlarına da götürmüşler. Yazarın yaratıcılığına Bülbül Pınarı’nın da suları tesir etmiştir, diye düşünüyorum…

      Ve şimdi son durağımız, mezarlık… Köyün başında, altın kırların yanında, sık ormanlar gibi tenha, sadece hüznün uğuldadığı mezarlık… O, üç mezarlık karışmış ve bir mezarlığa dönüşmüş. Dışı çitlerle çevrili, içi taş duvarla çevrilmiş. Bunun gibi büyük taş duvarları, Kirov bölgesinde bulunan Tatar köylerindeki mezarlıklarda da gördüm. Mezarlık karışık orman gibidir; başları göğe değen köknarlar, yüzyıllarca beraber yaşlanan ak kayınlar her mezarın üstünde uğuldayıp dua ediyor gibi… Mezarları çeviren çitler mahvolmuş, kabirler alçalmış, sadece üstlerine yerleştirilen eski mezar taşları burada yatmakta olanların kim olduklarına şahitlik etmektedir. Bu mezar taşlarını günümüzdeki âlimler araştırmış. Onların söylediklerine göre, 33 eski kabir taşının 22’si Ütemişevler nesline aitmiş.

      “1998 sonbaharında alan araştırması sırasında, Meç-kere köyünün sadece bir mezarlığında ‘Otuz üç Arapça mezar taşı keşfedildi, envanteri çıkarıldı ve incelendi.’ diye yazarlar. Meçkere köyünün Tatar maarifçiliği tarihinde özel yere sahip olduğunu belirtmek gerekir. Mezar taşlarının metinleri de bu yörenin kültürel ve aydınlık geçmişinde köyün ne kadar önemli rol oynadığının şahididir.