mi, Zühre, nedir bu yaptığın? Sen benim kardeşim değil miydin? Zühre, utancından ne yapacağını şaşırır, kıpkırmızı olur, çiçekleri de fırlatıp kaçar. Zühre ondan sonra günlerce Tahir’in karşısına çıkmaya utanır, dere kıyısına yalnız başına gidip gelir. Zühre Tahir’den ne kadar uzak durmaya çalışsa da kalbi Tahir’e o kadar yanaşmaya çalışır, aşkı gün geçtikçe artar. Etrafta güzelliğinden ona baktıkları zaman gözleri kamaşıyor, bakamıyorlardı. Zühre, Tahir’e ne kadar şikayet türküsü söylerse söylesin, Tahir kale almazmış, onun bir kulağından girip, diğerinden çıkarmış. Gene günün birinde, Tahir uykudayken, Zühre dayanamaz onun yanına gelir ve güzel elleriyle yanağını yavaşça okşar. Tahir uyanıp Zühre’nin yanında diz çökerek oturduğunu görür. Tahir, kız arkadaşının bu halini edepsizlik olarak sayar ve elini tersiyle yanağına vurur. Zühre, o gece kendisinin bu haline acır, ağlar ve şu dilekte bulunur:
Muhabbet geldi bana,
Uyumadan çıktım tana.
Bu bela neden düştü
Bu zayıf çocuk cana?
Sözümü duymaz mısın?
Çıkar yol bulmaz mısın?
Sen bu aşkın yarısını
Tahir’e vermez misin?
Bana acımaz mısın?
Halimi görmez misin?
Bu illetin yarısını
Tahir’e vermez misin?
Bu belayı tatmadan,
Aşk oduna batmadan,
Bilmez Tahir sırrımı
Senden emir almadan.
Yazgıyı belirleyen,
Zor günde eden yardım.
Gördüğüm bu belanın
Sonu ve ucu yoktur.
Yalvarırım her sabah,
Sebep umarım senden,
Diliyorum, Yüce Allah,
Bu illeti al benden.
Zühre’ye gelen mübarek aşkın yarısı da Tahir’in kalbine yerleşir. Onun aşkı da artık ortaya çıkar ve onun gönlü de günden güne sabırsızlıkla yanmaya başlar. Tahir bala, can bala oturamaz, kalkamaz olur, yakışıklı yüzü erimeye, cılızlamaya başlar, canı Zühre’yi arıyordu. Geceleri, gündüzleri ne yemek yiyebiliyor, ne de su içebiliyor. Önceleri her zaman rüzgar esintisine, suyun şırıltısına, ağaçların dallarında şakıyan kuşların, yaprak hışırtıların seslerine karşı yarışan usta şarkıcı Tahir, şen şakrak şarkı söylerken şimdi onun sesi hüzünlü çıkıyordu. Onun hüzünlü türkülerini dinleyen ağaçlar, onların altlarında akan sular, ormandaki bülbüller, hayvanlar da hüzünleniyordu. Ancak bir tek Zühre sanki hiç bir şey bilmiyormuş gibi görünüyordu.
Babahan, Zühre doğduğu zaman şahane bahçesinde kızının eğlenmesi, oynaması için güzel bir kale sarayı inşa etmişti. Kale şırıltılı derenin yakasında, muhteşem bahçenin kendisi gibi güzelliğiyle kulaktan kulağa duyulmaktaydı. Günün birinde Zühre kız arkadaşlarıyla birlikte can sıkıntısını gidermek ve eğlenmek için bahçeye çıkar. Dere kenarında güzel bir ağacın altında oturup, şarkılar söyler, duygularını türkülere söyler. Yüreği çıra gibi yanan ve ona aşık olan Tahir, gizlice peşinden yürür, elini Zühre’nin boynuna atar ve yanında diz çöker. Tahir aşık olduktan sonra Zühre’nin onun kardeşi olmadığını anlar. Zühre Han kızı, kendisinin de vezir oğlu olduğunu duyar. Zühre Tahir’e bakmadan şu türküyü söyler:
Z ü h r e
Yolumda yoldaşımsın,
Sırımla sırdaşımsın.
Çek elini Tahir’im,
Sen benim kardeşimsin!
T a h i r
Yolumda yoldaşınım,
Sırınla sırdaşınım.
Ben vezirin oğluyum,
Nasıl da kardeşinim?
Z ü h r e
Gözüm gibi gördüm seni,
Kendim gibi sevdim seni,
Hatırladın mı, Tahir,
Beni nasıl incittiğini.
T a h i r
Yağ gibi,
Eridi altı uzvum,
Bilmeden yaptım onu,
Affet sen Zühre hanım!
Z ü h r e
Bendeki aşk gücünü
Gözyaşım eder zehir.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.