şehre
Emîrü’l Mü’minîn
Kulları sultan, sultanları kul yapıyor bu din
Aynı mektepten öğrenmiş edebi
Salâhaddîn Eyyûbî
Ve Yavuz Sultan Selîm
Burada konuşmuş Tûr ile Mûsâ
Burada gerilmiş çarmıha Îsa
Ve şimdi Golgotha Tepesi bir mezbaha
Hiç kana doymuyor Benî İsrail
İçtikçe susuyor
-Daha, diyor bütün ihtirasıyla
– Daha
-Daha!…
Benî İsrail’le birlikte tekrar
Fesat geldi bu vâdiye
Kanâat gitti, haset geldi
Zulüm ve istibdat geldi
Bunlar ihtikârdan başka kâr bilmeyen
Mefisto’nun muhteris çırakları
Bunlar Hakk’a değil; güce taparlar
Bunlar hurmadan şarap
Ve bülbülden kebap yaparlar
Ah Filistin, Filistin
Endülüs’e benzemesin kaderin
Rabbim, bitsin artık bu dağdağa,
Bu acılar dinsin
Yıllardır gülmeyi unutan dullar, yetimler
Biraz sevinsin
Silahlar sussun artık semâlarında ey Kudüs
Şairler her dilden şiirler okusun
Kur’an tilâvet eylesin hâfızlar
Hazreti Davût
Zebûr’dan Mezmûrlar okusun
Yeşildir sana yakışan ey şehir,
Kızıl kan değil
Zilhiccen muharrem olmuş
Bayramın bayram değil
Mîrâc’a mahrec olan
Kadîm belde ey!…
Bay Buş veya Bağdat Bombalanırken
Gazeteci Muntazar el Zeydî’ye
Üzülmeyin be çocuklar
Sam Amca ülkenize barış getirmiştir
Size çikolata ve oyuncak getirmiştir
Savaşmaya değil
Harıl harıl yanan petrol kuyularından
Purosunu yakmaya gelmiştir
Ama neden
Yollar kuş ölüsüyle dolu
Ama neden bu çocuk cesetleri
Ama neden tank paletlerine sıvanmış etleri
Hayır Bay Buş
Çok kötü Conilerin niyetleri
Bak yine kana bulandı Umman
Akıllı bombalar yağdırıyorlar
Bağdat’a, Basra’ya sabah akşam
Bunlar çocuk avcısı
Bunlar “Ku Klux Klan”
Bunlar kendine benzemeyen herkesi vuracaklar
Bunlar dost değil; düşman
Bunların akıl hocası Darvin
Kitâpları Seleksiyon Natüral
Ve dinleri kin…
Ellerini iyi sakla Bay Buş
Ellerini iyi sakla
Ellerinden kan sızıyor
Kan!..
Kazak Mezarlığı
Ta Almatı’dan,
Cambıl’a, Çimkent’e kadar,
Sonsuz yollar boyunca,
Ufkunuzda pul pul,
Gümüş hilâller uçuşur,
Belki de kaybolan bir ordunun,
Göğü yaran mızraklarıdır bozkırda parlayan,
Yoksa yeni bir seferden mi dönüyor Abılay Han!
Ruhlar şehridir bu diyarda mezarlıklar…
“Hüvelbâkî” yazılı hece taşlarında,
İncecik bir hilâl altında,
“Hüvelbâkî…”
Hangi şakî soyabilir artık,
Bir kefenden ibâret servetlerini,
Yılanlar çıyanlar yemiş çürüyen etlerini,
Döşekleri vatan toprağı, yorganları kardır,
Kıtlıktan, kırgından ve kahrından ölmüş ölenler,
Sayıları gökteki yıldızlar kadardır!
Ruhlar şehridir bu diyarda mezarlıklar…
Ne tipi yıldırır artık onları,
Ne yağmur ne kar.
Ne Stalin ne Lenin ne de Çar dinler bu adamlar.
Çukur gözleri ve gıcırdayan mafsallarıyla,
Kemikten süngüleri ve kefenden bayraklarıyla,
Başlarında Navrızbay ve Kenesarı’yla,
Korkunç bir intikam ordusudur onlar!
Ruhlar şehridir bu diyarda mezarlıklar…
Amansız bir alev rüzgârıyla,
Semey’de ölenler,
Ve daha dün,
Kan kusan namlular önünde,
Jeltoksan’da ölenler,
Arkalarında yaşanmamış sevdâlar bıraktılar,
Analar, atalar, öksüz balalar bıraktılar,
Acıklı jırlar, ölümsüz destanlar bıraktılar,
Adsız yıldızlar gibi kaydılar göğümüzden
Mavi bir bayrak,
Ve sonsuz bir toprak bıraktılar
Ruhlar şehridir bu diyarda mezarlıklar…
Ruhunuz şâd olsun,
Yıllardır Fâtiha’sız uyuyan kardeşlerimiz,
Bir Jeltoksan aşkıyla şahlanan ülkeniz âbâd olsun,
Artık boşa gitmeyecek döktüğünüz kanlar,
Gökkubbenin altında susmayacak ezanlar,
Şakerim’ler Seyfulin’ler Mağcan’lar,
Ruhlar şehridir bu diyarda mezarlıklar!
Kanınız sulara,
Sesiniz rüzgâra karışmış…
Ne fark eder artık sizin için, tufanmış, kışmış…
Şehitlere her mevsim bahardır,
Uzak diyarlarda sizin için,
Yas tutan, Yâsin okuyan kardeşleriniz vardır.
Ruhlar şehridir bu diyarda mezarlıklar…
Kırıldı Altın Kalemim(