Ziya Samedi

İparhan


Скачать книгу

kazanarak seviyesi yükseldi. Ziya Samedi eserleriyle sadece Uygur edebiyatının değil, Kazakistan edebiyatının da çok önemli bir figüranıydı. Bunlarla birlikte yazarımızın birçok eserleri Türk lehçelerine çevrilmiştir ve dolayısıyla onun Türk Dünyası’nda da çok önemli bir yeri var diye düşünüyorum.

      1987 yılında Ziya Samedi’ye “Kazakistan Halk yazarı” unvanı verildi. Bu unvanı liyakatine uygun olarak kazandı. Yazar Tuglukcan Talipov “Söz Sanatının Mücevheri” isimli makalesinde şöyle diyor: “Ziya Samedi ana dilimizi anamızın ak sütü gibi kutsayan bir yazar, onun saflığını göz bebeği gibi korudu.” İçten ve samimi bir dille söylenen bu sözler aslında hepimizin şuur altında duran bir ifade idi. Meşhur edebiyatçı Şeriyazdan Eleukenov: “Ziya Samedi, “Ben halkımın çağdaşıyım” derken, Avezov, Ayni, Aybek isimlerini anmak zorundayız; fakat o bunların gölgesinde kalmadı. Samedi’nin açtığı edebiyat çığırı, kendine has yepyeni bir alemin kapısı, kendi iç dünyası. Edebiyatta ve yazarlıktaki ustalığı hiç kimseden eksik değil.” demişti. Yazar Alcebbar Abişulı “Sevgili Ziya, sen bize kendini yazar olarak kabul ettirmekle kalmadın, asil ruhlu bir insan olduğunu da gösterdin. Kaderde bir meslektaş olmakla beraber hem sırdaş hem de çagdaş olduğunu da her an hissettirdin. Uygur kardeşlerimizin drama tiyatrosunun açılması bizleri son derece sevindiriyor. Senin eserlerin sadece seni zirvelere taşımadı, ulusunun da adını duyurdu. Kazaklar “Kırk yıl beraber olduğun dostunu yolculukta daha iyi tanırsın” derler, ben seni Gabit Müsirepov’un kurduğu aksakallar heyetinde daha iyi tanıdım. Son derece adil, sadık, dostun için ateşe de suya da göz kırpmadan girecek kadar cesur bir karakterin bizleri hayretler içinde bıraktı. Yazarlar Birliği’nin başına Olcas Süleymenov getirildiğinde çocuklar gibi sevinerek, “Olcas gibi oğulları olan Kazak halkı ne kadar bahtiyar” dediğini hiç unutmam. Bu ise senin ferasetini ve gençlere olan güvenini gösteren bir ifadeydi.” Böylece Ziya Bey aksakallar heyetinin bir üyesi olarak bir çok güzel işlere önderlik etti. Milli edebiyatımızın yol haritasını çizenlerden oldu ve aksakalların takdirle andığı mümtaz bir şahsiyete sahipti. Dolayısıyla Kazak aksakallarıyla aynı safta bulunması bizim için, özellikle Uygur milleti için bir iftihar tablosuydu. Şunu da ifade etmek gerekiyor ki, eğer Uygur edebiyat kervanı doğru yola düşerek başarılı eserlere imza attıysa, bu Ziya Samedi’nin sayesinde olmuştur desem mübalağa etmiş olmam sanırım. Aslında bu ifadeyi ben değil, Kazakistan’ın mümtaz şahsiyetlerinden biri, büyük şair Olcas Süleymenov söylemiştir.

      Yazarımızın herbir eseri paha biçilmez değere sahiptir. Halkın akla hayale gelmedik kaderini, ömrün sayısız musibetlerini, kazan gibi kaynayan toplum hayatını, ak ile karanın mücadelesini, milletinin var olma veya yok olma kavgasını, bağımsızlığa sahip olmayan bir milletin hürriyete olan hasretini, geleceğe olan ümit ve inancını her zaman dile getirdi ve birbirine benzemeyen kahramanları meydana getirerek büyük bir edebiyat galerisi oluşturdu. Eserlerinde her zaman aradığımız kahramanlarıyla figüranları bulduk. Bunlarla iftihar ettik, onların yaşantılarını hayatımızın ilkeleri haline getirdik. Kana susamış despot zalimlerden, katillerden nefret ettik. Dünyada böylesine çirkin hadiselerin olabileceğini öğrendik. Onun o şaheserleri, milletinin kaderiydi aynı zamanda. Bağımsızlığı ile hürriyete susamış halkın hayatıydı. Bundan dolayıdır ki, onun eserleri her yönüyle anlatıldı ve nice doktora tezlerin konusu oldu.

      Ziya Samedi çok yönlü, gizemli bir insandı. Bir insan olarak etrafına saçtığı ışık, insanlara gösterdiği iltifat ve alçak gönüllülük, milli ahlakıyla karakteri aydın kişiye mahsus bir fıtrattı. Dostuna olan sevgisi, büyüklere olan hürmeti, izzet ve ikramı, küçüklere gösterdiği samimi alakası hepsi ayrı ayrı birer yazı konusudur esasında. O sadece bir yazar olarak değil, çevirmen olarak ta çok değerli eserleri Uygur ve Kazak edebiyatına kazandırdı. Mesela Gabit Müsirepov’un “Kezdespey Ketken Bir Beyne” hikayesini Uygur okuyuculara son derece anlaşılır ve edebi bir dille sundu. Bu hikayeyi okuyan bir Uygur kendi kardeşinin hayatını görüyormuşçasına etkilendi. Sabit Mukanov’un “Kaş-kar Kızı” isimli eseri Uygurların günlük hayatı ile alakalı edebi bir eserdi. Bu kitabı çok iyice araştırarak sevinçle Uygur diline aktardı. Bu eserin uzun yıllar Uygur tiyatro sahnelerine konulduğunu yakinen biliriz. Büyük insanların yaptığı her işi güzeldir. Yıllar öncesinde Ziya Bey’in şaheserleri Rus diline çevrilerek büyük bir ilgi gördü. Moskova’da tanıtımları yapıldı.

      Ziya Samedi alev alev yanarak gerçek istek ve arzularını dile getirebilen bir insandı. Bitmez tükenmez bir emek ve çabanın nasıl müsbet neticeler vereceğini terredüte mahal bırakmayacak şekilde ortaya koyabilen, nadir rastlanılan bir yazardı. O kendi ülkesini ve Kazak halkını samimi olarak sevdi. Kazakistan bağımsızlığını ilan ettiği gün sevinç ve heyecandan yerinde duramadı. Ve şöyle demişti: “Kazak eli bağımsızlık bayrağını eline alarak nura gark oldu. Hür millet, hür vatan, bağımsız devlet oldu. Şimdi özgürce uçsuz bucaksız yurdun, egemenli devletin ve yumruk gibi sıkılan milletin var. Mühür kendi elinde hiç kimseden korkmadan, çekinmeden ana dilinle konuşacak, yazacak devir geldi. Sevinç ve bahttan başımızı döndüren bu gün kutlu olsun! “Hür Vatanın” manasını ve onun ne ifade ettiğini bizler, Uygurlar çok iyi biliriz. Geleceğin aydın ve nurlu olsun Kazak milletim. Ben de vatanım ve milletimin egemenliği için elimden geldiğince ter döktüm, yazdım, konuştum, dilimin döndüğünce söyledim. “Bununla halkıma olan vazifemi tam olarak yerine getirebildim mi?” diye düşünüyorum. Şu ana kadar geçen ömrümün her bir gününden memnunum. Bende milletimin kaderi ile alakalı düşünceden başka bir şey yok.

      Ziya Samedi ruhu bir, dili bir, soyu bir, dini bir olan tüm Türk milletleriyle bütünleşti. Herkese kucak açtı. Herbir Türk milletin kaderiyle ilgilendi. Ve her ne kadar Uygur olarak dünyaya geldiyse de, Kazak olarak yaşadı ve Türk gibi bu diyarlardan göç etti. Türk Dünyası’nın Koca Çınarı gibi zirvelerde dolaştı. Kazakistan devleti yazarımız Ziya Samedi’nin 100.Doğum Yıldönümü kutlamalarına son derece önem verdi. Astana’dan başlayan ve ta Carkent ilçesine kadar yapılan kutlamalara bizzat katıldım. Bu yapılanları sadece Uygur halkına olan bir hürmet ve sevginin nişanesi olarak değil, Kazakistan halkının birlik, beraberlik ve huzuruna yapılan bir katkı olarak telakki ediyorum.

Ahmetcan AŞİRİ Uygur yazarı (Kazakistan)

      Sunuş

      İtalyan ressamın atölyesi…

      Leoni’nin kendine has samimi havası üzerindedir; yanında bir konukla içeri girer.

      Leoni: Afedersiniz efendim… (yer gösterir)

      Konuk: Teşekkür ederim (oturmaz). Aniden Roma’ya gelmem sizi şaşırtmadı umarım?

      Leoni: Şaşırtmadı efendim, hoş geldiniz. Müsade ederseniz resimlerimi göstermek isterim.

      Konuk: Bütün resimlerinize değil, sadece bahsini ettiğiniz o güzelin resmine bakalım.

      Leoni: Hayret! İlginizi çeken sadece o resim mi?

      Konuk: Doğrusu hakkında çok şey duydum. Biz İngilizlerin kulağı delik olur… Bu yüzden ‘üzerinde güneş batmayan ülke’ olduk.

      Leoni: Doğru, âlemde ayak basmadık yer bırakmadınız.

      Konuk: Amma ve lakin sizin kahramanınızı koyacak yer bulamıyoruz.

      Leon: Çin Hakanı ve Rus Çarı gibi iki zorlu düşman, Uygur halkının şiddetli direnişi karşısında durmak zorunda kaldı.

      Konuk: Yorumlarınız gerçege yakın, şimdi lütfedip, Pekin hatıralarınızla bizi hoşnut etseniz.

      Leoni: