Marsel Garipov

Ebedî Aşk


Скачать книгу

dudağınızı,

      Bu övgüye verdiniz mi izninizi?

      Zeytüne, babasının yaptığı aynaya bakarak kendi güzelliğine hayran kaldı ve içinden “evet, evet” diye şiiri okumaya devam etti.

      Severim sarmadan ince belinizi,

      Ne kadar desem de az temsilinizi.

      Severim çokça hususiyle sadrınızı

      Nedir o, şemsiniz mi bedriniz mi?

      Dolgun göğüslerini okşayarak “Doğru, göğüslerim benim, onlar güneşim de dolanayım da!

      Severim kucaklamayı mermer boynunuzu,

      Severim uçmak’a benzer koynunuzu.

      Severim “canım” derken “cim”inizi,

      Severim “dostum” derken “mim”inizi.

      Severim sizin edep insafınızı,

      Yiğit eli değmemiş saflığınızı.

      Fakat kızlar Fatih ağabeylerinin öğrettiği “cim” ve “mim” ile “ka”ları pek güzel telâffuz edemiyorlar. Evet, onların ağabeyleri çok bilgili! Ünlü Muhammediye medresesinde eğitim görmüş, Samara şehrine varıp Rusçasını daha da ilerletmiş, iki yılda üniversiteyi kazanacağım diye Petersburg ve Moskova’da kalarak hazırlanmış. Moskova’da “Terbiyetel-Etfal” adlı bir çocuk dergisinde sorumlu serkâtip olarak işe başlamış. Ama ne yazık ki Fatih ağabeylerinin bütün umutları kararmış, ağustos ayında ayakları felç olmuş. Ama bu hastalık bile onun umutlarını kıramamış çünkü çok güçlü bir ruh yapısına sahipmiş. Belki “El- Islah” gazetesinin manevî yönetmeni de o olacak, inşallah!

      Zeytüne Fatih ağabeyinin Bedricihan’ı sevdiğini hisseder. Fakat olmaz! Onlar akraba sonuçta, diye düşünür. Haydar babalarının kardeşi Fatma, kızı Kâmile’yi Fatih Emirhan’ın amcası Necip Molla’ya verdi. Onların güzelliği dillere destan idi. Fatma ablanın güzelliğini gören Çistay İşan’ı ona hayran olmuş ve on dört yaşında olmasına rağmen kendine ikinci eş olarak almıştı.

      Fatih ağabey ile Tukay’ın aralarında dört ay varmış. Abdullah, dört ay daha küçükmüş. Zeytüne ise on beş yaşının içinde! Yine sözü kendisine verelim. “Ben onun şiirlerini ayrı bir tat ve şevk ile okuyorum. İnsanın kendi dili ile söyleyemediği şeyleri güzel ve keskin bir kalemle yazan insanı gözlerimle görmek istedim.” Diyor hatıralarında. Mevlüdovların geniş ailesinde iki ağabeyi çalışsalar da başkentte yaşamak kolay olmuyor. Bir süre geçince onlar daha ucuz olan bir daireye Meşanskiy (şimdiki Narimanov) sokağında bulunan Alat Hâkim evine taşınıyorlar. Burası “El-Islah” gazetesinin basıldığı yere de yakındı. Kızlar, gazete çıktığı gün Fatih ağabeylerinden daha matbaa boyası kokan baskıları alıp okuyorlardı. Fatih Emirhan, her sayının baş makalesini yazıyor. Her sayıda bir fıkra ve eleştiri, birer sayı aralıklarla da bir hikâye yayınlıyor.

      TUKAY KAZAN’DA

      Tukay, sadece dünyaya değil Kazan’a da Fatih’ten dört ay geç gidiyor. Abdullah, Fatih Emirhan ile 1907 yılının Ekim ayının ilk haftası Yeni Biste mahallesindeki evlerinde tanışıyor. Şairi o eve getiren Burhan Şeref, onları Tukay ile tanıştırırken çekiniyor. Çünkü Uralski’den gelince kendine kalacak bir yer bulamadan bayağı bir yıpranmış kısa boylu, çelimsiz bu adamda güçlü bir söze sahip olan Tukay’ı görmek imkânsız. Üzerinde kaftana benzer bir kıyafet, ayağında ise ne çizmeye ne keçeden bir ayakkabıya benzeyen bir ayakkabı, şapkasız, saçları uzamış bir adam işte.

      – Bu Abdullah Tukayev, diye tanıtıyor Burhan. Fatih Emirhan hatıralarında “Yeni gelen misafir benim gösterdiğim yere oturunca kısa bir süre bana baktı. Benim sorularıma kısa kısa cevaplar verdi. Onun biri diğer gözüne göre daha zayıf gören gözünün bakışında keskinlik ve baktığı nesneden rencide olmuş gibi görünen bu durum, çok az dikkat eden birinde bile hissedilecek kadar kuvvetli idi.” diyor.

      – Kazan gençlerini nasıl buldunuz, sorusuna o kısa bir şekilde,

      – Kazan’a Uralsk gibi olmak yakışmaz tabii, diye cevap veriyor.

      “Yeni misafirin cevapları çok kısa olduğundan dolayı onunla uzun konuşmak imkânsızdı. Ancak, iki saat süren sohbetimizin sonunda bir birimize alışmaya başladık.” diye hatırlıyor Fatih. Emirhan ile Tukay arasında dostluk hızla gelişmeye başlar. Abdullah sık sık “El-Islah” gazetesinin matbaasına gider.

      Bir birlerini yakından tanıdıktan sonra şehirde gezdikleri bir gün Tukay, kendi hayatından memnun olmadığını anlatır. “…Onun gözlerine ve bütün yüzüne yansıyan samimiyet bana şairin içinde büyük bir ateş olduğunu ve hayattan başka güçlü bir arayış içinde olduğunu hissettirdi.” diye yazıyor Fatih Emirhan. Aynı zaman Tukay’ın çocuklarla kuzna12 oynadığına pek sıcak bakmayan Fatih ona:

      – Nasıl üşenmiyorsun kuzna oynamaya?

      – Peki, sen nasıl kızlarla sohbet etmeye üşenmiyorsun, diye cevap verir Tukay. “Tukay kadınlardan ve kızlardan kaçardı. O idarehaneye giren çıkan kızların peçe giymeyen, eğitimli kızlar olduğunu bildiği hâlde onlar varken gazete idarehanesine girmeyi boş ver; hatta kendisi oradayken kızlardan biri idarehaneye girerse alel acele oradan uzaklaşırdı.” diye hatırlıyor Fatih.

      BİR AN

      Abdullah ile Zeytüne’nin ilk görüşmesi bir an kadar kısa olur. Sezgileri güçlü olan şaire bu an yeter. Arkadaşı Vefa Bahtiyarov’un hatıralarına göre “Tukay, kızların ve kadınların olduğu ortamdan kaçıyordu. Kışın neredeyse her akşam Fatih’e gidiyorduk. Şaire çok yardımı dokunan Fatih’in ablası Rabia Abıstay’ın sohbetleri Tukay’ı çekiyordu. 1908 yılının Mayıs ortalarında (Vefa Bahtiyarov yanılıyor olabilir veya baskıda bir hata var. Olay şubat veya mart ayında gerçekleşiyor. – M. G.) “El-Islah” gazetesinin idaresine başka bir şehirden iki kız geliyor. Bu kızlar neredeyse her gün idareye geliyorlar. Tukay ile tanışmak, görüşmek istediklerini bildiriyorlar. Bir gün onlar geldiğinde idarede Tukay için ayrılan perdeli bölmede bulunan yatağında istirahat ettiğine denk geliyorlar. Fatih, misafir kızlar ile tanışması gerektiğini birkaç kez söylemesine rağmen Tukay kızların yanına çıkmıyor. Sonunda dayanamamış olmalı ki yerinden kalkıp alel acele çıkarken Fatih, misafir kızları şairle tanıştırıyor. Şair, kızlara soğuk bir şekilde elini uzatır ve tek kelime etmeden, yüzlerine dahi bakmadan odadan çıkar. Bu gidişten sonra Tukay idareye bir daha dönmez. Tamamen ortadan kaybolur. Bu genç kızların Tukay ile tanışma isteğini bildirmesi büyük bir vakaya dönüşür. Şaire ilham kaynağı olur. Şair bu görüşme ve tanışma ile ilgili birkaç aşk şiiri de yazar (“Elin” adlı şiiri buna bir örnektir.) Belki de Tukay ilk tanışmalarında bu kızları beğenmiştir. Burada Fatih’in de ısrarla tanıştırma çabalarının önemi büyüktür.

      GÖRÜŞMELER

      Dostu, Tukay’ı yine de bu güzel, çalışkan kızlarla daha yakından daha samimi görüştürmek istiyor. Çünkü Fatih Tukay’ın bu düşüncelerine, davranışlarına karşı olmadığını hissediyor. Şimdi sözü yine Zeytüne’ye verelim. “1908 yılının Mart ayının başlarındaydı, bir Pazar günü ablam ile şimdiki Tukay ve Tataristan sokağının birleştiği yerde yaşayan tanıdıklarımız Appakovlara giderken matbaanın yanından geçmek zorunda kaldık. Matbaanın penceresi açıktı, Fatih ağabey de pencerenin karşısında oturuyordu. Biz ona selam verince “Nereye gidiyorsunuz, fazla oyalanmayın, biraz sonra Tukay gelecek.” dedi. Kızlar