[beş parmak eşit değil] bk. beş kol teñ emes.
beş mancaday bil- (БЕШ МАНЖАДАЙ БИЛ-) [beş parmağı gibi bilmek] bk. beş kolunday bil-.
beş ördögün uçur- (БЕШ ӨРДӨГҮН УЧУР-) [beş ördeğini uçurmak] Yalan söylemek: “Alar beş ördögün uçurup catışat.” -KC. (Onlar yalan söyleyip duruyorlar).
beş tıyınga turba- (БЕШ ТЫЙЫНГА ТУРБA-) [beş kuruşa değmemek] Beş kuruş (para) etmemek: “Emildin sözdörü beş tıyınga turbayt.” (Emil’in sözleri beş kuruş etmez.)
beş tıyınga turbagan (БЕШ ТЫЙЫНГА ТУРБАГАН) [beş kuruşa değmeyen] Beş kuruş etmez: “Munun baarı beş tıyınga turbagan iş” (Bunların hepsi beş kuruş etmez iş.)
beş tülük mal (БЕШ ТҮЛҮК МАЛ) [beş çeşit hayvan] Kırgızlarda önemli sayılan evcil beş hayvana (at, koyun, inek, deve, keçi) verilen genel ad.
beşenege caz- (БЕШЕНЕГЕ ЖАЗ-) [aln(ın)a yaz(ıl)mak] Alnına yazmak: “Çöksök -beşenege cazılganı oşol.” -ÇA1. (Batarsak, alnımıza yazılan, odur.)
beşenesi carık (БЕШЕНЕСИ ЖАРЫК) [alnı parlak] Güler yüzlü, sevimli: “Kara közü calcıldap, cüzü açık, beşenesi carık bir suluu.” -ÇA1. (Kara gözleri parlıyor, yüzü sıcak, güler yüzlü bir güzel.)
beşenesine kün kon- (БЕШЕНЕСИНЕ КҮН КОН-) [alnına güneş konmak] Çok sevinmek, mutlu olmak, mesut olmak: “Baldarı bolso etegine ırıs tolup, beşenesine kün konup turbayt bele deyt enesi.” -ÇA1. (Çocukları olsa, bahtı açılıp mesut olurdu diyor annesi.)
beşi ket- (БЕШИ КЕТ-) [beşi gitmek] Dehşete kapılmak, korkmak: “Minte berseñ Semetey / Beşi ketken bul eldi / Beypayga dagı salasıñ.” -SK2. (Hep böyle yaparsan, Semetey / Dehşete kapılan halkı / Sıkıntıya sokarsın.)
beşigin termet- (БЕШИГИН ТЕРМЕТ-) [beşiğini sallamak] Beşiğini sallamak, büyümesine hizmet etmek (Genellikle büyüklere karşı saygısızca “sen” diyerek konuşanlar için kullanılır): “Beşigin termetkensip «sen» dep süylöyt.” -SE. (Beşiğini sallamış gibi “sen” diyerek konuşuyor.)
beşik booñ bek bolsun (БЕШИК БООҢ БЕК БОЛСУН) [beşik bağın sağlam / pek olsun] Çocuğu olan kişiye “Hayırlı olsun”, “Analı babalı büyüsün”, “Sağlıklı büyüsün” anlamlarında söylenen kutlama sözü: “Beşik booñuz bek bolsun, dos, kuttuktaym.” -KA2. (Hayırlı olsun, arkadaş, kutluyorum.)
beşik kuda (БЕШИК КУДА) [beşik dünür(ü)] Beşik kertmesi dünürü.
beşik kuda bol- (БЕШИК КУДА БОЛ-) [beşik dünür(ü) olmak] Beşik kertmesi yaparak dünür olmak: “Beşik kuda boluu, atı aytıp turganday, baldar beşikte catkanda bütkön.” -ŞJ. (Beşik kertmesi, adından anlaşıldığı gibi çocuklar daha beşikte iken yapılır.)
beşikten beli çıga elek (БЕШИКТЕН БЕЛИ ЧЫГА ЭЛЕК) [beşikten beli (henüz) çıkmamış] Henüz büyümemiş, genç, küçük: “Beşikten beli çıga elek baldar künü-tünü üygö coloboy kalıştı.” -ÇA1. (Genç çocuklar gece gündüz dışarıda dolaşmaya başladılar.); “Beşikten beli çıkpay catıp, çoñdoruna cagıngandı üyrönüptür.” -ÇA1. (Daha genç yaşında yöneticilerine yalakalık yapmayı öğrenmiş.)
beşim bol- (БЕШИМ БОЛ-) [akşam olmak] Yaşlanmak.
beşimdin kölökösündöy (БЕШИМДИН КӨЛӨКӨСҮНДӨЙ) [akşam(ın) gölgesi gibi] Sırık gibi, uzun boylu: “Alar tigil ker mürüt, beşimdin kölökösündöy bolup korkoygon cigittin aram oyun kaydan tuysun.” -CM1. (Onlar, oradaki kara bıyıklı, sırık gibi gencin kötü niyetini nereden bilsinler.)
beşin al- (БЕШИН АЛ-) [beşini al-] Korkutmak, duygu sömürüsü yaparak korkak yapmak.
beşten belgilüü (БЕШТЕН БЕЛГИЛҮҮ) [beşten belli] Besbelli, ortada olan, anlaşılan, apaçık: “Birok bul makaladan kiyin emne boloru da beşten belgilüü bolçu.” -ÇA1. (Fakat bu makaleden sonra ne olacağı besbelliydi.)
bet açar (БЕТ АЧАР) [yüz açıcı] 1. Bir işin başlangıcı “Emese uşul sırdaşuubuzdun bet açarı bolsun, aldı menen «Ayaldar» attuu ırıñdı okuçu.” -ÇA1. (O zaman bu sohbetimizin başlangıcı olsun, önce “Kadınlar” adlı şiirini okur musun?) 2. Tanıtım, tanıtma toplantısı: “Oşentip kiteptin bet açar azemi öttü.” -AJ1. (Böylece kitabın tanıtımı yapıldı.) 3. hlk. Gelin geldikten dört beş gün sonra onu kaynana ve kaynatasına gösterme geleneği.
bet al- (БЕТ АЛ-) [yüz almak] Yönelmek, belli bir yön tutmak: “Manas Atanın toosun karay bet aldık.” -AM. (Manas Atanın dağına doğru yöneldik.)
bet aldı (БЕТ АЛДЫ) [yüz aldı] 1. Rastgele, nereye olursa: “Bala tüş oogonço bet aldı kıdıra berip, ayabay çarçadı.” -KK. (Çocuk, öğleden sonraya kadar rastgele dolaşmaktan yoruldu.) 2. Önü, ön tarafı, karşısı: “Bet aldında sur colbors…” -Sayakbay Karalaev. (Karşısında heybetli kaplan…)
bet aldırba- (БЕТ АЛДЫРБA-) [yüz aldırmamak] bk. bet baktırba-.
bet algan cagınan calga- (БЕТ АЛГАН ЖАГЫНАН ЖАЛГА-) [yüz aldığı taraftan nasip etmek] “Uğurlar olsun”, “Şansın açık olsun”, “Başarılı ol” anlamlarında söylenen iyi dilek sözü: “Balam, bet algan cagıñan calgasın, işiñ oñunan çıgıp olcoluu kayt!” -SÖ. (Oğlum, şansın açık olsun, dileklerin gerçekleşsin, kazançlı dön!)
bet alganınan kaytpagan (БЕТ АЛГАНЫНАН КАЙТПАГАН) [yüz aldığından dönmeyen] Azimli, kararlı, tutumunda direnen: “Uşu silerdin baktıluu künüñör üçün başın saygan, bet alganınan kaytpagan baatır atalarıñardı esten çıgara körbögülö, aylanayındar!” -AJ. (Sizin şu mutlu günleriniz için can veren, azimli kahraman babalarınızı unutmayın, kurban olayım çocuklarım.)
bet alış- (БЕТ АЛЫШ-) [yüz alışmak] 1. Yüz yüze gelmek, karşılaşmak, görüşmek: “Mına Muratalı menen bet alışıp körüştü.” -KK. (İşte, Muratalı ile yüz yüze gelip görüştüler.) 2. Karşı karşıya gelip, çarpışmak, kapışmak, savaşmak: “Bet alışkan duşmandın / Başına azap salambı?” -KKP. (Kapıştığım düşmanın / Başını belaya sokacak mıyım?)
bet baga alba- (БЕТ БАГА АЛБА-) [yüz(üne) bakamamak] 1. Utancından yere bakmak, utancından başını kaldırıp bakamamak: “Atası özünün künöösün sezip, balasına bet baga algan cok.” -O-A. (Babası kendi suçunu hissedip, utancından oğluna bakamadı.) 2. Cesaret edememek: “Coonun kolu bet baga albay kaçışkan.” -CT1. (Düşman askeri cesaret edemeyip kaçtı.)
bet baktırba- (БЕТ БАКТЫРБА-) [yüz baktırmamak] 1.