oozduu (БИР ООЗДУУ) [tek ağızlı] 1. Birlikte olan, beraberlik içinde olan, birbirini destekleyen. 2. Bir araya gelen, anlaşan, aynı görüşü savunan.
bir pasta (БИР ПАСТА) [bir anda] Hemen, çabucak, kısa zaman içinde: “`Bir pasta kelip kal` – dep telefon çaldı.” ( “Hemen geliver!” diye telefon etti.)
bir sırduu (БИР СЫРДУУ) [tek sırlı] Ağırbaşlı, sakin: “Aytolkunga küyöösünün bir sırduu ekendigi cagat.” -KTS. (Aytolkun, eşinin ağır başlılığını seviyor.)
bir sözdüü (БИР СӨЗДҮҮ) [tek sözlü] Dürüst, gerçeği söyleyen, güvenilir: “Bir sözdüü cigit eken, aga işenseñ bolot.” -O-A. (Dürüst bir gençmiş, ona güvenebilirsin.)
bir şarigi cetpeyt (БИР ШАРИГИ ЖЕТПЕЙТ) [bir bilyesi yetmez (eksik)] Geri zekâlı: “Senin bir şarigiñ cetpeyt okşoyt, uşunday da iş kılabı?” (Geri zekâlı mısın sen, böyle de iş yapar mı insan?)
bir şoykondun içinen çık- (БИР ШОЙКОНДУН ИЧИНЕН ЧЫК-) [bir sorunun içinden çıkmak] bk. birdin içinen çık-.
bir taman col (БИР ТАМАН ЖОЛ) [bir taban yol] Patika, çığır, keçi yolu: “Andan da kızıgı, tömön karay bir taman col ketiptir.” -AT2. (Daha ilginç olan şey, aşağıya doğru bir patika gidiyormuş.)
bir tıyınça körbö- (БИР ТЫЙЫНЧА КӨРБӨ-) [bir kuruş kadar görünmemek] Bir kuruşluk değer göstermemek, önemsememek, değer vermemek, göz ardı etmek,: “Bizdin kılgan araketibizdi, alar bir tıyınça da körüşkön cok.” -O-A. (Bizim gösterdiğimiz çabalara bir kuruşluk değer vermediler.)
bir tıyınga turbagan (БИР ТЫЙЫНГА ТУРБАГАН) [bir kuruşa değmeyen] bk. beş tıyınga turbagan.
bir toguz (БИР ТОГУЗ) [bir dokuz] Hediye olarak verilen veya ceza olarak ödenen dokuz tane hayvan: “Eñ az bolso bir toguz tölöyt.” -CT. (En az dokuz hayvan ödeyecek.)
bir uuç (БИР УУЧ) [bir avuç] Bir avuç, çok az, az sayıda: “Orusiyanın cer caynagan eline salıştırganda kırgızdar bir uuç gana el.” -CT. (Rusya’nın kalabalık nüfusuyla karşılaştırdığımızda Kırgızlar bir avuç millet.)
bir uuç söök (БИР УУЧ СӨӨК) [bir avuç kemik] 1. esk. Kız çocuk. 2. Küçücük: “Bir uuç söök bolup kiçireyip ötö karıgan tayakesinin kara sepkil baskan, akılduu cüzünö ıntaa koyup, kütüp tiktep kaldı.” -TK. (Eriyerek küçücük kalan yaşlı dayısına, onun çilli, zeki yüzüne dikkatlice bakarak bekliyordu.)
bir ünü köktö, bir ünü cerde bol- (БИР ҮНҮ ҮКӨКТӨ, БИР ҮНҮ ЖЕРДЕ БОЛ-) [bir sesi gökte, bir sesi yerde olmak] Yürek acısını çekmek, çok üzülerek ağlamak: “Calgız kızınan acıragan beçara enenin bir ünü cerde, bir ünü köktö.” -TS1. (Tek kızını kaybeden zavallı anne, ağlayıp sızlıyor.)
bir-birine taş ırgıt (БИР-БИРИНЕ ТАШ ЫРГЫТ-) [birbirine taş atmak] Birbiriyle düşman olmak, karşı olmak.
birdi birge ur- (БИРДИ БИРГЕ УР-) [biri bire vurmak] Kurnazlık yapmak, kandırmak: “Birdi birge urup köngön kuular dalaydı aldaşıp, puldarın kımbatka baalaşıp eçendi sızdatat.” -ZB. (Kandırmaya alışan kurnazlar, birçok insanı aldatıp mallarını pahalıya satarak ağlattılar.)
birdi eki kıl- (БИРДИ ЭКИ КЫЛ-) [biri iki yapmak] 1. Abartmak, büyütmek, biri iki yapmak: “Keede sen da birdi eki kılıp ciberesiñ.” (Bazen sen de abartıyorsun.) 2. Açıkgözlüce kâr etmek, varlığını kurnazlıkla arttırmak: “Alıpsatarlar birdi eki kılışat.” -O-A. (Alıp satanlar, kurnazlıkla kâr ederler.)
birdi kör- (БИРДИ КӨР-) [bir (şey)i görmek] 1. Başına bir hâl gelmek: “Birdi körö elegiñde kelgen cagıña kayt.” -CO. (Başına bir hâl gelmeden geldiğin yere dön.) 2. Cezasını almak: “Anında menden birdi körgüsü kelip cürsö kerek.” -AU2. (O, benden cezasını almak istiyor galiba.)
birdi körsöt- (БИРДИ КӨРCӨT-) [bir (şey)i göstermek] 1. Başına bela açmak, sıkıntıya sokmak. 2. Cezalandırmak, gününü göstermek, cezasını vermek: “Şaşpasın, men aga birdi körsötöm.” -KTS. (Beklesin, ben ona gününü gösteririm.)
birdin ayınday çoyul- (БИРДИН АЙЫНДАЙ ЧОЮЛ-) [şubat ayı kadar gerilmek] 1. Çok yavaş hareket etmek, bir şeyi çok yavaş yapmak: “Birdin ayınday çoyulbay batıraak ele işteşpeybi.” -KC1. (Yavaş çalışmak yerine biraz daha hızlı çalışsalar ya.) 2. Kendini bir şey sanarak, çok yavaş hareket etmek: “Keçee biröönü çakırsak, birdin ayınday çoyulup, dele kelmegi azap boldu.” -AJ. (Dün birini çağırmıştık, kendini bir şey zannettiğinden gelmesi uzun sürdü.)
birdin içinen çık- (БИРДИН ИЧИНЕН ЧЫK-) [birin içinden çıkmak] Başına bir hâl gelmek: “Birdin içinen çıkkansıñ go?” -KC1. (Başına bir hâl gelmiş galiba?)
birdin üstünön çık- (БИРДИН ҮСТҮНӨН ЧЫК-) [bir (şey)in üzerinden çıkmak] bk. birdin içinen çık-.
biri kün, biri ay (БИРИ КҮН, БИРИ АЙ) [biri güneş, biri ay] Birbirine uygun, çok yakışan, güneş ve ay gibi parlak, güzel.
biri menen birin ur- (БИРИ МЕНЕН БИРИН УР-) [biriyle birini (diğerini) vurmak] Birbirine düşürmek: “Şaşpa! Bulardın biri menen birin uruu kerek!”-AJ. (Dur! Bunları birbirine düşürmek lazım!)
biri ölüp, biri kalsın (БИРИ ӨЛҮП, БИРИ КАЛСЫН) [biri ölüp biri kalsın] Ne yaparlarsa yapsın, ne hâlleri varsa görsünler, ben karışmam: “Uruşpagıla dep aytsam bolboy koyuştu, emi biri ölüp biri kalsın, maga emne!” (Kavga etmeyin dediğimde dinlemediler, artık ne hâlleri varsa görsünler, bana ne!)
biri üydü, biri çüydü kara- (БИРИ ҮЙДҮ, БИРИ ЧҮЙДҮ КАРA-) [birisi eve, birisi Çüy’e bakmak] 1. Birbirine uymamak, farklı olmak: “Bul oyuu tuura kelbeyt, biri üydü, biri çüydü karap turat.” (Bu desen uymaz, ikisi birbirine uymuyor.) 2. Kavgalı olmak, dargınlıktan dolayı birbirine bakmamak: “Biriñ uydu karap, biriñ çuydu karap, küyööñ ekööñ teñ ele unçukpaysıñar.” -KB2. (Biriniz Mersin’e biriniz tersine bakarak bakarak kocanla susuyorsunuz.)
birinin tebeteyin birine kiygiz- (БИРИНИН ТЕБЕТЕЙИН БИРИНЕ КИЙГИЗҮҮ) [birinin tebeteyini birine giydirmek (tebetey, bir tür erkek baş giysisi)] Birinin kavuğunu başkasına giydirmek.
biröögö kün sal- (БИРӨӨГӨ КҮН САЛ-) [birisine gün koymak] Birisine muhtaç olmak, gereksinim duymak: “Kuday biröögö kün salbasın.” (Allah kimseye muhtaç etmesin.)
biröönün otuna alakanın kakta- (БИРӨӨНҮН ОТУНА АЛАКАНЫН КАКТА-) [birisinin ateşine ayasını ısıtmak] bk. biröönün otuna