açı- (БООРУ АЧЫ-) [bağrı acımak] bk. boor ooru-.
booru açış- (БООРУ АЧЫШ-) [bağrı acımak] bk. booru açı-.
booru bütün (БООРУ БҮТҮН) [bağrı bütün] Sağ salim, eksiksiz, zarar görmemiş: “Mogol menen soguşup cürüp booru bütün kim kaldı deysiñ.” -Kİ. (Mogollar ile savaşıp sağ salim kim kalmış ki?); “Tabiyatta booru bütün eç nerse cok eken go.” -ÇA1. (Tabiatta zarar görmeyen hiçbir şey yokmuş ki.)
booru bütün, başı esen (БООРУ БҮТҮН, БАШЫ ЭСЕН) [bağrı bütün, başı sağ] bk. başı bütün, booru esen.
booru cibi- (БООРУ ЖИБИ-) [bağrı çözülmek] Isınmak, yadırgamaz olmak, hoşlanır olmak, alışmak, benimsemek: “Calınsam booru cibir, cürögü açışar, menin kaygımdın kançalık oor ekendigin sezer.” -Caydullayev. (Yalvarırsam belki ısınır, yüreği burkulur, acılarımın ne kadar büyük olduğunu hisseder.)
booru çıdaba- (БООРУ ЧЫДАБA-) [bağrı dayanamamak] bk. booru tütpö-.
booru ezil- (БООРУ ЭЗИЛ-) [bağrı ezilmek] 1. Birini çok sevmek, kalbi erimek. 2. Bağrı yanmak, çok üzülmek: “Conu cuurulup, coor bolgonun körüp booru ezilet.” -AK2. (Sırtının sürtünmekden yara olduğunu görünce bağrı yanıyor.) 3. Gülmekten katılmak: “Ayrıkça oonalaktagan baldarı menen Abutaliptin booru ezildi.” -ÇA1. (Ayrıca yerde yuvarlanan çocuklarıyla Abutalip, gülmekten katıldı.) 4. Acı acı ağlamak: “İrina ece öz ceke turmuşundagı köygöylörün Astrongo tögülüp-çaçılıp aytıp booru ezilip ıylap cattı.” -UD. (İrina yenge hayatındaki sorunların hepsini Astron’a anlatarak acı acı ağlıyordu.)
booru kalba- (БООРУ КАЛБА-) [bağrı kalmamak] Katılmak, çok gülmek.
booru kat- (БООРУ КАТ-) [bağrı pekişmek] 1. Gülmekten katılmak: “Bübüş şıldıñdap booru katıp küldü. -CT1. (Bübüş alay ederek gülmekten katıldı.) 2. Yüksek sesle durmadan ağlamak (çocuk). 3. Büluğ çağına ermek, büyümek: “Azır booru kata elek balapansıñar.” -ŞB. (Şimdi büyümemiş kuş yavrususunuz.)
booru kata elek (БООРУ КАТА ЭЛЕК) [bağrı pekişmemiş] Henüz büyümemiş, büluğa ermemiş: “Oşentip ali booru kata elek kiçinekey sekelek kız erteden kereeli keçke sokonun atına minip, atası menen cer aydaşkan.” -KB. (Böylece büluğa ermemiş küçük kız, sabahtan akşama kadar çifte koşulan ata binerek babasıyla beraber tarla sürmüş.)
booru katuu (БООРУ КАТУУ) [bağrı sert] Acımasız, katı yürekli, merhametsiz: “Al booru katuu kişi, eç kimge cakşılıgı cok.” (O merhametsiz, kimseye güzelliği yoktur.)
booru menen cılıp kal- (БООРУ МЕНЕН ЖЫЛЫП КАЛ-) [bağrıyla ilerlemiş olmak] 1. Zorluk içinde kalmak: “Booru menen cılıp kalgan karıpka Sultanalının booru oorup, üyünün canına köçürüp alat.” -KK. (Sultanalı, zorluk içinde kalan zavallıya acıyıp, onu evinin yakınına taşıdı.) 2. Fakirlik, yoksulluk içinde yaşamak: “Başkalar emne, balası, mal-canı cok booru menen cılıp cürüptürbü?” -CT. (Başkaları, çoluk çocuksuz, mal mülksüz yoksullukta mı yaşıyorlar sanki?) 3. Binecek atından olup, yaya kalmak: “Calgız attan acırap boorum menen cılgança, oşol azuuluular üçün saydım başımdı!” -ŞB. (Tek atımdan olup yaya kalacağıma, o yırtıcılara karşı her şeyi göze alıyorum!)
booru ooru- (БООРУ ООРУ-) [bağrı ağrımak] 1. Acımak, merhamet etmek. 2. Bağrı yanmak, acımak, başkasının uğradığı kötü duruma üzülmek: “`Ce but, ce koldon cok, booru menen cılıp can saktagan cılan baykuş kantti eken?` -dep, alarga booru oorugan adam.” -M-A. (Ne ayağı, ne de eli var, karnıyla sürünen zavallı yılan ne yaptı acaba?” diye onlara da acıyan bir insandır.) 3. Bağrı yanmak, üzüntü çekmek.
booru suuk (БООРУ СУУК) [bağrı soğuk] Taş yürekli, merhametsiz, acımasız: “Sen booru suuk kara cerdin koynunda, tübölük uykuda catasıñ, apa! -dep bozdop, Acar ıyladı.” -KB1. (Sen acımasız kara toprağın koynunda ebedî uykudasın, anne!” diye Acar acı acı ağladı.)
booru taş (БООРУ ТАШ) [bağrı taş] bk. taş boor.
booru titire- (БООРУ ТИТИРE-) [bağrı titremek] bk. cürögü titire-.
booru tolgon- (БООРУ ТОЛГОН-) [bağrı çevrilmek] bk. booru tütpö-.
booru tütpö- (БООРУ ТҮТПӨ-) [bağrı dayanamamak] Kıyamamak, vicdanı el vermemek.
boorun ber- (БООРУН БЕР-) [bağrını vermek] Birine karşı ısınmak, yakın görmek: “Aygerim da andan çoçurkap kaçpay aga boorun berip, Ayperinin moynunan kuçaktap, anı eki közün balbıldatıp, ulam-ulam karadı.” -GE. (Aygerim de yadırgayıp kaçmadan ona ısınıp, Ayperi’nin boynuna sarılarak, parıldayan gözleriyle tekrar tekrar baktı.)
boorun carıp çıkkan (БООРУН ЖАРЫП ЧЫККАН) [bağrını yararak çıkan] Kendi kanından, kendi canından, kendinden doğan (evlat): “O, kuday! Senden suranarım biröö gana: boorumdu carıp çıkkan calgız balamdın canın aman kaltıra gör!” -KK. (O, Allah’ım! Senden sadece kendi kanımdan doğan tek çocuğumun hayatını kurtarmanı diliyorum!)
boorun ce- (БООРУН ЖE-) [bağrını yemek] Öldürmek, yok etmek: “Pul berem dese balasının boorun ceyt.” -KS1. (Para vereceğim derse, kendi evladını yok eder.)
boorun cerden al- (БООРУН ЖЕРДЕН АЛ-) [bağrını yerden almak] bk. boorun kötör-.
boorun cerden alba- (БООРУН ЖЕРДЕН АЛБА-) [bağrını yerden almamak] Bağrı yanmak, çok üzülmek: “Çınar ecem boorun cerden albay ıylay berdi.” -TS1. (Çınar ablam hep üzülerek ağladı.)
boorun cerden kötör- (БООРУН ЖЕРДЕН КӨТӨР-) [bağrını yerden kaldırmak] bk. boorun kötör-.
boorun cerge töşö- (БООРУН ЖЕРГЕ ТӨШӨ-) [bağrını yere döşemek (sermek)] bk. boorun cerden alba-.
boorun ez- (БООРУН ЭЗ-) [bağrını ezmek] bk. boorun tırma-.
boorun katır- (БООРУН КАТЫР-) [bağrını sertleştirmek] Kırıp geçmek, çok güldürmek, katıla katıla güldürmek.
boorun kötör- (БООРУН КӨТӨР-) [bağrını kaldırmak] 1. Büyümek: “Süyüktüü ayalınınan acırap, beş bala menen kaluu degen emne, anın üçöö ali boorun kötörüşö elek.” -KB. (Sevgili eşini kaybedip, beş çocuğuyla yalnız kalmak ne kadar zor, çocuklarının üçü henüz büyümedi.) 2. Hayatı düzelmek. 3. İyileşmek, düzelmek: “Ölsöm meyli, baramın, atam boorun kötörböy catat.” -BF. (Ölsem de gideceğim, babam iyileşemiyor.)
boorun