-KB. (Sabira ona gözü gibi baktı, büyüttü.); “Özünün ele emes tuugandarının da baldarın butuna turguzdu.” -KB. (Sadece kendi çocuklarını değil, akrabalarının çocuklarını da yetiştirdi.) 2. Birinin hayatını düzeltmek, durumunu düzeltmek. 3. Geliştirmek, gelişmesini sağlamak: “Aldıbızga tak maksat koyup caşasak, ölköbüzdü butuna turguza alabız.” -ŞJ. (Önümüze net bir amaç koyup yaşarsak ülkemizin gelişmesini sağlayabiliriz.) 4. Ayağa kaldırmak, telaş ve heyecana düşürmek: “Al künkü trevogadan büt garnizon butuna turguzulganı bilinip turdu.” -BE. (O günkü alarmdan tüm garnizonun ayağa kaldırıldığı belliydi.)
buudandın tezegin kurgatpa- (БУУДАНДЫН ТЕЗЕГИН КУРГАТПА-) [cins atın tezeğini kurutmamak] bk. at tezegin kurgatpa-.
buuday cüzdüü (БУУДАЙ ЖҮЗДҮҮ) [buğday yüzlü] Buğday tenli: “Buuday cüzdüü kız eken.” (Buğday tenli kızmış.)
buuday öñdüü (БУУДАЙ ӨҢДҮҮ) [buğday tenli] bk. buuday cüzdüü.
buura san (БУУРА САН) [buğra but(lu)] Uyluk kasları büyük, kalın bacaklı: “Buka moyun, buura san.” -TS. (Boynu boğa boynu gibi, kalın bacaklı.)
buurukması karma- (БУУРУКМАСЫ КАРМА-) [siniri tutmak] Siniri tutmak: “Buurukması karmasa / Bukardın elin cebesin.” -SK2. (Siniri tutarsa / Buhara halkını yok etmesin.)
buurul çal- (БУУРУЛ ЧАЛ-) [kır çalmak] Ağarmak, beyazlaşmak: “Karılıktın belgisi / Sakalın buurul çalıptır.” -CB2. (Yaşlılığın belirtisi / Sakalı ağarmış.)
buy kıl- (БУЙ КЫЛ-) [tedirgin etmek] Rahatsız etmek, huzurunu kaçırmak: “Aalamdı buy kılgan / Ayabagan şer bolot.” -C-Ö. (Cihanın huzurunu kaçıran / Büyük bir kahraman olacak.)
buyama ber- (БУЯМА БЕР-) [fırsat vermek] Fırsat vermek: “Keçüü taap keçüügö art caktan şıkap kelatkandar buyama berbedi.” -AU2. (Geçit bulup geçmek için arkasından gelenler fırsat vermedi.)
buyaması kelbe- (БУЯМАСЫ КЕЛБE-) [fırsatı gelmemek] Fırsat bulamamak, fırsatı olmamak: “Anday şartta birdemeni daroo tüşünö koyuuga eç kimdin buyaması kelbey kalat emespi.” -AU2. (Bu şartlarda kimsenin bir şeyi hemen anlamaya fırsatı olmuyor ya.)
buydamga kelbe- (БУЙДАМГА КЕЛБE-) [buydama gelmemek] Fiillerle “hemen, göz açıp kapayana kadar” anlamlarında kullanılır: “Buydamga kelbey cantaslim bolot.” -IK. (Göz açıp kapayana kadar canını teslim eder.)
buydoo kıl- (БУЙДОО КЫЛ-) [mani etmek] Engel olmak, mani olmak: “Bakıtbek kürüçtü çoñ sugunup algan ele, oşonduktan al süylöögö buydoo kıldı.” -CT. (Baktıbek, pirinci ağzına çok koydu, o yüzden konuşmasına engel oldu.)
buyruk ber- (БУЙРУК БЕР-) [emir vermek] Buyurmak, emretmek: “Buyruk berdi kızdarga.” -G-K. (Kızlara emretti.)
buyt ber- (БУЙТ БЕР-) [buyt vermek (buyt, yürürken bir tehlikeyi görünce hızlıca ondan kaçmayı yansıtan bir sözcük)] 1. Hızlıca kaçmak: “Buyt bererde kaçırbay / Buttarınan karmadı.” -AA1. (Hızlıca kaçmak isterken kaçırmadan / Bacaklarından yakaladı.) 2. Savuşmak, gitmek.
buyum emes (БУЮМ ЭМЕС) [eşya olmayan] 1. Kıymetsiz, değersiz: “Bul saat kımbat boldo da men üçün buyum emes.” (Bu saat pahalı olsa da benim için değersiz.) 2. Çok kolay: “Bul iş benim için buyum emes.” (Bu iş benim için çok kolay.) 3. Anlamsız, hiç anlamı yok: “Biröö emes, miñi aytsa da, al üçün buyum emestey.” -NB. (Biri değil, bini söylese bile, onun için hiç anlamı yok.)
buyurtma ber- (БУЮРТМА БЕР-) [sipariş vermek] 1. Emir vermek: “Anday buyurtma bere albaybız dagı.” -ŞJ. (Öyle emir veremeyiz de.) 2. Sipariş vermek: “Tilek cakın kelgen teylööçügö buyurtma bergisi kelip, Nazimaga kayrıldı.” -TM2. (Tilek yaklaşan garsona sipariş vermek isteyip Nazima’ya döndü.)
buyurtma öltürüü (БУЮРТМА ӨЛТҮРҮҮ) [sipariş öldürme] Suikast: “Bir çeti el süygön cetekçini buyurtma öltürüü el-curttu dürbölöñgö salbay koygon cok.” -ZP. (Bir taraftan halkın sevdiği yöneticiye suikast, halkı endişelendirmedi değil.)
buzuk sal- (БУЗУК САЛ-) [bozuk(luk) yapmak] 1. Arayı bozmak, arabozuculuk yapmak: “Ortodo biröö buzuk salıp, eköö süylöşpöy kalıştı.” (Aralarında birisi arabozuculuk yaptığı için ikisi konuşmaz oldu.) 2. Tahrip etmek: “Uşunça curtka bir kalmak / Uruşup buzuk salabı?” -ET1. (Bunca yurdu bir Kalmuk / Savaşıp, tahrip mi edecek?)
büçü boo (БҮЧҮ БОО) [ilik bağ(ı)] Kırgızlarda misafire hediye edilen giysi karşılığında hediye eden kişiye verilen bahşiş.
büçür bayla– (БҮЧҮР БАЙЛA-) [tomurcuk bağlamak] Tomurcuklanmak, tomurcuk bağlamak: “Bak-daraktar büçür baylay baştaşat.” -ŞJ. (Ağaçlar tomurcuklanmaya başlar.)
büdömük kaltır- (БҮДӨМҮК КАЛТЫР-) [belirsiz bırakmak] Belirsiz, müphem bırakmak: “`Kuralı menen kamdap tur,` -dedi Boronbay, kuralduu er bülölördün kaysı künü, kaysı cerge çogulaarın büdömüktö kaltırıp.” -CT. (“Silahlarıyla hazırla!” dedi Boronbay, silahlı askerlerin hangi gün ve nerede toplanacağını belirsiz bırakarak.)
bük tüş- (БҮК ТҮШ-) [büzülüp düşmek] 1. Çok üzülmek, çaresiz kalmak. 2. Diz çökmek, eğilmek: “Şerali bük tüşkön kişilerdin başınan akırın attap ötüp kele berdi.” -TK. (Şerali, diz çöken insanların başlarından yavaşça atlayarak geliyordu.)
bükömbara bol- (БҮКӨМБАРА БОЛ-) [paramparça olmak] 1. Paramparça olmak. 2. Ziyan olmak: “Oşonduktan satılbay kalganının baarı böödö bükömbara bolot.” -KK. (O yüzden satılmayanların hepsi israf oldu.)
bükömbarası çık- (БҮКӨМБАРАСЫ ЧЫК-) [paramparçası çıkmak] Toz dumana karışmak, parça parça olarak israf olmak.
bükülü söz (БҮКҮЛҮ СӨЗ) [bütün söz] Üstü örtülü söz, imalı söz.
bülgün sal- (БҮЛГҮН САЛ-) [yağma yapmak] 1. Harap etmek, yakıp bozmak. 2. Kargaşa çıkarmak, kargaşaya sokmak: “Ekinçi revolyutsiya elge bülgün salat.” -KT. (İkinci devrim halkı kargaşaya sokar.) 2. Endişe, kuşku yaratmak: “Añ-sezimge bülgün saluu cana korkunuçtu küçötüü -alardın negizgi maksatı.” -ÇA1. (Zihinlerde kuşku yaratmak ve korkuyu çoğaltmak, onların temel amacıdır.)
bülgün tüş– (БҮЛГҮН ТҮШ-) [yağmaya yakalanmak] Kaosa uğramak, kaosa düşmek: “Atkılaştan bülgün tüşüp çek ara.” -OB. (Silahlı çatışmadan kaosa düştü sınır.)
bülük sal– (БҮЛҮК САЛ-) [kargaşa çıkarmak] 1. Kargaşa çıkarmak, ortalığı karıştırmak. 2. Rahatsız etmek, huzurunu bozmak: “Birok bir künü şahtın kapasınan arıstan boşonup çıgıp ketet da, büt şaarga bülük salat.” -İE.