Hasan Kallimci

Gökçeyayla


Скачать книгу

Kallimci

      Karaçay Türklerinin Köyü Gökçeyayla (İnceleme: 1970-1971)

      ÖNSÖZ

      1971-1972 ders yılında, şimdi Eskişehir’e bağlı bulunan, o zamanlar Afyon’un merkez ilçe köylerinden biri olan Gökçeyayla’da öğretmenlik yaptım. Eylül başında birkaç parça bekâr eşyasıyla köye vardığımda akşamüzeri idi. Okul müdürü, “Köyde kiralık ev yok!” diyerek beni müdür odası olarak kullanılan odaya yerleştirdi. İki aya yakın süreyi orada geçirdim. Köyden ve köylüden uzakta vakit geçiriyordum; çok bunalmıştım. Mesai arkadaşımız Gökçeyaylalı Öğretmen Meryem Kaya’dan yardım istedim. Bana bir ev bulunup taşınınca bu köyün insanlarıyla tanışma fırsatı bulabildim. Genciyle yaşlısıyla pek çok insanla oturup kalktım; dinledim. Beni bağırlarına bastılar, benimsediler. Böylece Karaçay Türklerini tanımaya başlamıştım. Bana Türk dünyasından bir pencere açılıyordu.

      Fırsatı değerlendirdim. “Köy İncelemesi” başlığı altında not tutmaya başladım. Köyde benden başka üç öğretmen daha vardı, üçü de stajyerdi. Onlar, köy incelemesi yaparak hazırlayacakları dosyaya koymakla yükümlüydüler. Mesleğinin dördüncü yılında olmama rağmen ben de köy incelemesi yapıyordum. Bana; “Sen de mi stajyersin? Stajyer değilsen niçin köy incelemesi yapıyorsun?” diye soruyorlardı. Tahmin edersiniz, resmî görev olarak yapılanlardan kat kat fazla hacimde oldu benim incelemem…

      1971 Mayıs ayının sonlarına doğru incelememi bitirdiğimde elimde –büyük boy kareli defterde- seksen sayfalık bir çalışma vardı. O küçük karelerin her satırını yazıyla doldurmuştum.

      İncelemeyi, 1971 yılının Haziran ayı içinde, o yıllarda Sivrihisar’da doktor olarak görev yapan, Karaçay Türklerinin aksakallarından Yılmaz NEVRUZ Bey’e gösterdim. Yılmaz Bey, dar bir zaman içinde de olsa okuyup düzeltmeler yaptı ve tavsiyelerde bulundu; 2000’li yıllarda da Gökçeyayla’dan öğrencim Muhterem (Musa) ATEŞ, bazı konularda yardımcı oldu.

      Zaman içinde, incelemede yer alan notlar masal, hikâye, şiir ve düz yazı şeklinde çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı. İncelemeden, “Önce Hürriyet“ adında bir roman doğdu. Masallar, “Kurnaz Ayı” adlı bir çocuk kitabında yer aldı. Karaçay Türkleri ile ilgili yazılarım, bu Türk boyunun insanları arasında adımın sevgiyle anılmasına sebep olduğu gibi Dr. Hayati BİCE tarafından “Fahri Karaçaylı” ilan edildim.

      Yıllar sonra 2008 yılının Şubat ayında, o incelemeleri bilgisayara kaydetme ihtiyacını duydum. Gökçeyayla’dan ayrılalı 37 yıl olmuştu, yıllar su gibi akıp gidiyordu. Köylü, bulunduğu coğrafyadan Bolvadin’e taşınmış, Gökçeyayla da Eskişehir’e bağlanmıştı. İncelemede bana bilgi veren birçok Gökçeyaylalı Allah’ın rahmetine kavuşmuştu.

      Dizgisini yapmak için incelemeyi elime alarak şöyle bir baktım:

      İlk bulduğum evrak, Gökçeyayla köyü halkına, Padişahın, Bolvadin’deki araziyi verdiğine dair belge idi. O belgeyi kelimesi kelimesine yazmışım.

      Bir köylünün verdiği (Karaçay Malkar Türklerinin Faciası – Mahmut Aslanbek, Çankaya Matbaası, 1952, Ankara) adlı bir kitaptan bu insanların tarihini okumuş ve özetlemişim. Bu bilgileri –istendiğinde temin edilebilir düşüncesiyle- buraya almadım.

      Birleşik Kafkasya dergisinin 1964 yılında çıkan ilk sayısını vermişler. Derginin arka kapağından Kafkasya’da Karaçay Türklerinin yaşadığı yerleri gösteren haritayı ben de defterime çizmişim. O dergideki Kazavat Cır’ı not etmişim.

      Köylülerden biri, Kafkasya’dan göç ederken getirdiği Rus parasından bir 10 lirayı vermiş bana, onu defterime yapıştırmışım.

      Düğün, doğum, ölüm vb. âdetlerini, köy ve köylülerle ilgili bilgileri kayda geçirmişim. Şiirlerini, türkülerini not etmişim. Masallarını, hikâyelerini, bilmecelerini yazmışım. Kafkasya’dan 1900’lü yılların başında Anadolu’ya göç etmelerinin hikâyesini dinlemişim. Elimdeki İmla Kılavuzunu açmış, (ş) harfine kadar bir (Türkiye Türkçesi – Karaçay Lehçesi Sözlüğü) bile hazırlamışım. Şimdi neden tamamlamadığımı hatırlamıyorum. O küçük ve yarım sözlüğü, Karaçay Lehçesi Sözlükleri yayımlandığı için buraya almadım.

      Elimde bir fotoğraf makinem, bir ses alma cihazım bulunmadığı gibi inceleme yapmanın nasıl olması gerektiğine dair bilgiye de sahip değildim. Kültür değerlerimizin ve hatıraların tespit edilmesi gerektiğini düşünüyordum; zamanı en iyi şekilde değerlendirmek için köylülerle, gençlerle konuşuyor, konuşuyor ve durmadan yazıyordum o kadar.

      Genç bir öğretmen olarak amatörce de olsa iyi ki yazmışım… Zaman denen selin önünden bir şeyler kurtardığıma ve onlardan bazılarını işleyerek büyük milletime hizmet ettiğime inanıyorum.

      1. BÖLÜM

      GÖKÇEYAYLA KÖYÜ İNCELEMESİ

      KAFKASYA’DAN GELİŞ 1

Karar veriş:

      Kuzey Kafkasya’da; Teberdi, Duvut, Sıntı (Töbenkabak), Havundu Kabak, Mara, Taşköpür, Ullu Karaçay, Oğarı Karaçay ve daha pek çok köyde Karaçay Türkleri yaşamaktadır. 1900’lü yılların başlarında bir sonbaharda, bu köylerin halkında şu düşünce hâkimdir:

      “-Rus hâkimiyeti altında yaşıyoruz. Bugünlerde rahatımız iyi fakat bir gün mutlaka huzurumuz kaçacaktır. Bu günden bir şeyler yapmalıyız.”

      Karaçay ileri gelenleri Paşinskiy’de toplanırlar. O toplantıdan, Osmanlı İmparatorluğuna göç etme kararı çıkar. Karar Karaçay Türklerine duyurulur. Her köyde bu karar tartışılır. Bazı köylerde, Osmanlı İmparatorluğu topraklarına göç ederek orada hür yaşama kararı alınır. Göç kararı alınan köyler ve hane sayıları hatırladığım kadarıyla şöyledir:

      (700) hanelik Teberdi’den (150) hane,

      Sıntı’dan 50-60 hane,

      Ullu Karaçay’dan 100 hane,

      Töben Karaçay’dan 30 hane,

      Oğarı Karaçay’dan 30 hane,

      Taşköpür’den 15-20 hane.

      Rus hükümetine müracaat edilir. Bu istek, Kafkasya’daki Türk nüfusunun azaltılması açısından uygun görülür. Hatırladığım kadarı ile yaklaşık 630 haneye göç etmesi için izin verilir. Osmanlı hükümeti, Kafkas göçmenlerini karşılamak ve yerleştirmek için hazırlıklara başlar. Karaçay köylerinden göç edecekler de hazırlığa başlarlar.

      Evler, tarlalar, bahçeler köylerde kalacak kişilere satılır. Eşyasını, mülkünü yakınlarına bağışlayanlar da olur. Bazı Ruslar da Karaçay Türklerinin ev ve arazilerine talip olur ve satın alırlar.

      Bu arada Teberdi köyü özdenlerinden Bilingotları sülalesinde bir çekişme yaşanmaktadır. Göç hikâyesini anlatan Yahya EVREN, aileleri içindeki durumu şöyle anlatır:

***

      Atam (babam), Kafkasya’da öldü. Ölümünden önce ağır hasta yatıyordu. Ninem, atama sordu:

      –İsmail, ne arzun var?

      –Ana, diye söze başladı atam. Biliyorsun, zengindim. Malımı bir serseriye kaptırdım. Fakir düştük. Çocuklarım küçük yaşta yetim kalacak. Ben göç günlerini göremeyeceğim, ancak evlatlarım görsün. Onları, Osmanlı topraklarına, İslâm topraklarına götürün.

      Vasiyeti bu oldu. Atam, çok yaşamadı, öldü. Ninem, o vasiyet gereği göç edeceklerin arasına kendini ve bizi de kattı. Kafkasya’da kalmayı, orada ölmeyi arzulayan zengin bir halam vardı.

      –Gitmeyiniz, dedi. Malımdan mal vereyim, paramdan para… Gitmeyiniz, ata topraklarını terk etmeyiniz.

      Ninem, atam İsmail’in vasiyetini öne sürerek halamı dinlemedi. Bilingotlanı sülalesinden göç edecek kişiler şunlardı: Ben Yahya EVREN, ninem Ayşa, dedem Osman Hoca, anam Baydı-mat, ağam Musa, ağam İsa, ağam Zekeriya, bacım Hatice, kardeşim İlyas, kardeşim Unuğh… Ayrıca iki emmim de ayrı haneler olarak göç etmeye karar verdiler ve geldiler; burada öldüler.

Ayrılış

      Rus hükümeti, göç edeceklerin ve eşyalarının taşınması için köylere at arabaları gönderdi. Teberdi sokakları da bu