Atantay Akbarov

Analar Bu Dünyada Birer Melek


Скачать книгу

p>Atantay Akbarov

      Analar, Bu Dünyada Birer Melek

      DÜŞÜNCE DÜNYASI

      “TANRI KATI, ARŞA ÇIKSANIZ, BİR MERDİVEN ŞİİRDEN DAYARIM…”

(Şair Atantay Akbarov’un eserleri üzerine)

      Fransız romancı Gilber Cesbron’un “Azizler Cehenneme Gidin”, “Yalancılar Çağı” adlı eserleri Fransız toplumunda yankı uyandırmış, yozlaşmış ortamda yaşayan insanların bilincine, kişilikleriyle dünya görüşüne diken gibi saplanmıştır. Çıbanın başını yaran önemli birer başyapıt olan bu iki romanı aracılığıyla yazar; artık durağanlaşmış ve yozlaşmış bir dünya bakışıyla ayaklar altına alınarak çürümeye yüz tutmuş değerlere tutunmaya çalışan imandan yoksun bir toplumda insan entelektinin “sarmal bir manevi yapıda” gelişip, kutsallıkla rezilliğin iç içe geçerek kepazelikle pisliklerin cirit attığı karmakarışık bir dönemindeki hayati gerçeklerin tablosunu öylesine derinlemesine anlatmıştı. Yazarlar, edebiyat sahasındaki insanlar, fütüristler, hümanistler vb. eskiden beri dünyadaki birbirlerine zıt olan gelişmeleri; eşitsizlikle adaletsizliği; ak ile karayı herkesten önce anlayıp, bunlara karşı kendi görüşleriyle tutumlarını sanatsal estetiğin prizmasından yansıta gelmişlerdir.

      Ünlü yazar Gilber Cesbron’un şu vecizesi hafızalara kazınmış durumdadır: “Tanrı’nın bizi yukarıdan baktığına inanıyoruz. Ancak tam tersine Tanrı herkesin kalbindedir”. Çoğu zaman biz, içimizdeki Tanrı’yı göremiyoruz ve onu uçsuz bucaksız çöllerde arıyoruz. Aslında ne kadar Tanrı yoluna düşüp ona ne kadar yaklaşırsak yaklaşalım, o da bir o kadar bizden uzaklaşmaktadır. Bu tartışılmaz bir gerçektir. Zira, ona ulaşmanın bir yolu, yöntemi var olsa da kavuşmak yoktur. Bu tartışmasız bir aksiyomdur.

      Edebiyatta eskiden beri “Tanrı arayışı” eğiliminde belirli bir yönün olduğu hep ima edilmiştir. Keza, büyük şair-yazarlar tarafından bu “tema” hiçbir zaman es geçilmemiştir. Ayrıca dünya edebiyatında bunun yeterli örneklerine de rastlamak mümkündür.

      Daha öncekilerini dikkate almasak bile, bilhassa 19-20. yüzyıllarda entelektüel felsefenin ve dinî düşüncenin yeni bir sahasının açılışına yol açan “yeni bir dinî bilinç” akımı ortaya çıkmıştır. Böylece Nikolay Berdyayev’in ifade ettiği gibi “dinî endişe ve arayışın” yeni metodolojisi oluşmuştur.

      Bu bakımdan değerlendirince dinî endişeyle arayışın iki yönde gelişme gösterdiğini söylemek mümkündür: Birincisi Tanrı yolundan saparak ona inanmama eğilimidir; ikincisi ise tam aksine, Yüce kudretin varlığına inanmakla birlikte bu Yüce kudreti İnsanoğlunun yaşam kaynağı hatta İnsanın insan olarak kalmasını sağlayan yegane cevher kabul etme temayülüdür. Vaktiyle Plehanov da “Tanrı’yı aramanın” toplumdaki uygulanış şeklini şöyle anlatmıştır: “İnsanlar, Tanrı’ya yaklaşmanın yolunu gökte ararlar, çünkü onlar yeryüzündeki yollarından şaşmış olanlardır”. Zaten Tanrı kavramı, çok köklü olup fikirler, kavramlar ve kavrayışlar sisteminin yansıması olarak karşımızda çıkar. “Tanrı aracılığıyla insan kendi vicdanına başvurur. Tanrı insanın vicdanındadır!” şeklindeki felsefi töz, her şeyden önce insanın iç dünyasıyla ahlaki yapısının türlü türlü yönlerini belirleyebilecek bir hakikat gibi karşımıza çıkmaktadır.

      Son zamanlarda millî edebiyatta da söz konusu “arayış fonunun” daha da yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Dünya ve Rus edebiyatının klasikleri de bu konuya defalarca değinmiştir. Aslında, Tanrı kavramını irdeleyip incelemeye veyahut araştırarak keşfetmeye ve onun aracılığıyla insan dünyasını değiştirmeye çalışan birçok edebî ve estetik eserler vardır.

      Bu bağlamda Atantay Akbarov’un 1993 yılında kaleme aldığı “Kudaydın Irı/ Tanrının Şiiri”1 ve “Cürögüm sındı, taña albaym / Kırıldı Kalbim Saramam” (2021) adlı, tefekkür ve mazmun bakımından uyumlu iki ahengi bünyesinde barındıran iki eserinin büyük önem arz ettiğini söyleyebiliriz. Atantay Akbarov, Kırgız millî edebiyatının orta kuşak şairidir. Onun eserleri iki farklı dönemde -Sovyetler ve sonrasında- ortaya konmuştur. Aynı zamanda o hiçbir dönemin konjoktürünün veya dönemsel akımın etkisi altında kalmamıştır. Akbarov yaratıcı edebî meridyende ve düşünce dünyasında yaşayan bir şair olarak “genel kabul görülenin” her zaman dışındadır.

      Kazakistanlı bilim adamı Filoloji Bilimleri Doktoru Aliya Biyazdıkova’nın, Akbarov’un eserleri konusundaki şu görüşleri de bu bağlamda çok önemlidir: “Daha önce dünya edebiyatında örneklerine rastlanan “manevi şiir” kavramı Latin Amerika’sında “postmodern teoloji” olarak şekillenmeye başlamıştı. Keza, günümüzde de Atantay Akbarov’un “Iyman ekologiyasın korgoo/ İman Ekolojisini Korumak”, “Can düynö kosmosu/ Maneviyat Kozmosu”, “Adam ruhu – çeksizdiktin borboru/ İnsan Ruhu; Sonsuzluğun Merkezidir” gibi yeni buluşlarının “estetik eserler” veyahut “fantezi eserleri” olarak algılanmaya başlaması bir o kadar doğaldır. İşte bu neo-postmodernist ve yenilikçi eğilimlerinden ötürü A. Akbarov’un edebî buluşları, şiirde yeni temayül olarak dünya düşüncesinin zenginleşmesine büyük katkıda bulunmaktadır.”

      Bu açıdan bakınca, acaba yanımızdaki şairin iç dünyasındaki manevi incilerden haberimiz mi yok düşüncesi ortaya çıkar. Elbette, Akbarov Kırgız millî şiirinin güçlü şairidir. Onun tüm bedeni her zaman bizim için manevi bir yayla gerilmiş gibi hissedilir. İç dinamiği, beklenmedik parlak fikirleri, duygusal gerilim, en önemlisi de şairlik fıtratının doğallığı ve içsel hazırlık Akbarov’un bir şair olarak IQ’sunun ne denli yüksek olduğuna işaret etmektedir. Şairin şiirlerinde akla uygunluk, pragmatizm ve belirli bir kalıpsal yapı neredeyse yoktur, aksine, doğal vizyonu, saflık, “duygusal patlama”, düşünce genişliği, bakış açısının genişliği; âdeta yarışta durmaksızın ileri atılan küheylanı andırmaktadır.

      Şair Akbarov’un, şiirsel argımağını (saf kan atını) şaha kaldırdığı, bazen de kozmik boşluğa salıverdiği durumlara rastlanır:

      Yeni devir seni silince,

      Eski devri gelir yapasım.

      Atantay’a2 bazen gelince

      Ot Antey’e3 gelir kaçasım.

      ya da

      Hiç üzülmem karşı çıksanız,

      Hüzünlenmem, ne de kayarım.

      Tanrı katı, arşa çıksanız,

      Bir merdiven şiirden dayarım.

      Şair Akbarov’un bu dizeleri, ünlü Marie von Ebner-Eschenbach’ın çok ilginç şu düşüncesini hatırlattı: “Tanrı’ya yakın olanlar ancak şairlerdir”. Bu söz, her ne kadar gerçeğe yakın olduğu belli değilse de belki, “Kur’ân” ve “İncil” gibi dünyadaki bütün semavî dinlere gelen kutsal kitapların ilk başta şiir olarak indirildiği konusundaki fikirlere dayanılarak söylenmiş olabileceği düşüncesini öne sürmektedir. Şairin “şiirden yaptığı merdiveni göklere dayayıp, Tanrı’ya ulaşırım” anlayışı manevi açıdan değerlendirince doğrudur. Zira Yüce Güç’ü ancak akılla algılayıp, yürekle hissediyoruz. Onun ana gücü; ruhtur.

***

      Tüm nebiler şairdir, şiir yazmışlar,

      Tüm evrenden asaleti almışlar,

      Geçit yapıp inanç ile sevgiden

      Hakikatten Tanrı’ya yol açmışlar…

***

      – Şairlik ne? – Bilip koca Evreni,

      Kalp gözüyle hissederek süzmektir.

      Kalp gözüyle sorgulayıp sormaktır.

      Şair işte tüm şiirlerin Serveri,

      İnsanlığa bir üst düzen düzmektir!

      İnsanlığa bir üst düzen kurmaktır.

      “İnsan ruhunu” anlamanın belirli bir sınırı yoktur. Şair Akbarov’un şiirlerinde bu dünyanın “iki yüzü” insanın prizması aracılığıyla çok keskin sözlerle anlatılırken, aynı zamanda, madde üstünlüğü dile getirilmekte ayrıca ölüm-ömür,