Mutallip Saydula

Denizin Söyledikleri


Скачать книгу

üzerinde hareket etmektedir. Onda tıpkı Martin Heidegger’in Dasein’i yaşayacak olan bu âleme atılmadan meydana gelecek olan varoluş korkusu ile gündelikleşmiş, ölüme yönelmiş bir vaziyette başkaları ile birlikte yaşamayacak varoluşsal durumun tasviri mevcuttur. Gerçi bu o kadar felsefi bir şekilde ifade edilmemiş olsa da öyledir.

      Bu şiirlerde Doğu Türkistan’daki Uygurları üzüntüye boğan Tutuklama Kampları ve hapishanelerin içinde hem dışında yaşanmakta olan ölümlere açık bir temas söz konusu değildir. Eserin ilginç olan yanlarından biri budur. Okuyucular hakikaten Mutallip’in bu konuda birer mısra da olsa söz etmemiş olmasına karşın şaşkınlık yaşayabilirler. O sanki ana vatanında yaşananlara karşı hiçbir kaygı duymamış gibidir. Onun hayatı tıpkı gündelik yaşamını sürdürmekte olduğu deniz kıyısındaki şehrin boğucu günlük yaşamında her şeyi unutmuş gibi ve tıpkı bu dünyada yaşamıyormuş gibi bir his verir.

      Biz şehirlere defalarca rivayet söylesek tekrar tekrar

      Gözlerini kırpmayacağını anladık artık

      Hiç kimseyle, hiç zamanla ilgimiz yok

      Biz şükrettik göğe bakınıp

      Bu şehirde, burada hiç kimsenin anlamayacağı ana dilimizle.

      –“Renk arayıp”.

      Mutallip’in her şeyi unutmaya çalışan hayatından biz yine de onun biçare ruh halini açık olarak anlayabiliriz. Bu şiirlerden onun geceleri vatan özlemini ve bu özlem serüveninde yorulmuş vücudunu yarın yapacağı işlere zorlamakta olduğunu görebiliriz. Fakat bu şiirlerde bu özlemin derinliği ve kuvvetinden kaynaklanan iniltiler ve ah çekmeler hissedilmez. Onda şairin kendine özgü biraz düzensiz bir ıstırap, yalnızlık ve dervişlere has bir duygu mevcuttur. O bazen doğup büyüdüğü toz toprak ve rüya gibi kasabaya dönüp yaşamındaki boşlukları doldurmaya çalışıyor gibi gözükmektedir. Bazen de anasına olan özlemi ile sevgisiz ve katı yürek dünya hayatından kaçmaya çalışmaktadır. Yine bazen babasının öğütlerini yâd ederek kendisinin artık akıllı bir birey olduğunu ve erkek oluşunu göstermeye çalışır. Sonuçta ne olursa olsun o kendisini her zaman huzursuz eden bir yerde-bundan sonra başka bir yere gidemeyeceği bir yerde- sadece hatıralarını yeniden canlandırma ve göz önündeki dünyayı sezgi eleğinden yeniden geçirmek suretiyle bir yaşam sürdürüyor gibi gözükmektedir.

      Bu şiirlerde Mutallip’in muhtemel biz okuyucularına ebediyen ifşa etmeyeceği-belki söylemeyeceği-sözleri de olabilir. Örneğin o şiirlerinde geceye özenir. Ancak gecede o kendini rahatça ifşa edebileceğine inanır. Kendini gizlice gözetlemekte olan insanlara- özellikle “gökten yağmur gibi yağacak” ya da geceleyin daha da zindeleşen kadınlara- gözükme olasılığından da çekinmez. O sanki kendini ifşa etme tutkusuna bürünmüş gibidir. Dolayısıyla gecede tanıdık olamayan sokaklarda çıplak dolaşmayı arzular.

      Evlenmeye yetişemeyen suskun yıllar

      Pervasızca yatağıma gelip uykuya dalar

      Sorgu sual yok diye yaşayan bir kadın

      Birdenbire el kaldırır duaya

      Başka bir yerdeki gece

      Evimin gecesine hiç benzemez

      Gecenin serinliği onun gecesinden uzun olur

      Rahmetli ninem her gece rüyamı yorumlar

      Kader yorumlarda yanıp tükenir.

      – “Başka yerdeki gece”.

      Mutallip’in sessiz, basit, ağır, bitmeyen çileli ve tekrarlanan yaşamında onun uzaklardan özlemini duyduğu bir “Sen” vardır. Onun dünyasında sadece iki kişi var- biri şair olarak ortaya çıkmış “Ben”, diğeri onun karşısındaki “Sen”. Bu “sen” ona boyun eğemeyerek onu ıstıraba sokmaktadır. O bu “Sen”e yaklaştıkça bu “Sen” onun hayatından o kadar uzaklaşmaktadır. O her şeyi işte bu “Sen” için kurban etmeye çalışır gibi bilinir- fakat bunu yapamamaktadır. Onunla ölüm koynunda kaybolmak ister, fakat kaybolmak imkânsızlaşmaktadır.

      Tıpkı hırçın hislerdeki yedi başlı canavar

      Sürünerek çıkan mağaradan

      Ben çıplak olarak gizlendiğim sandalyede seni dinledim

      Çalınmaktadır o müzik uzak bir yerde.

      – “Müzik”.

      “Sen”in visaline kavuşmadıkça Metellip kalbinin derinliklerinde başkalarından gizli ve hatta kendisinden de gizli olarak arada sırada adam öldürmeyi deneme hayal eder ki bu bir hayaldir. Şair aslında böyle yapma potansiyeline sahip değildir, hem yapamaz. Fakat o bu tür sade ve anlamsız hayattan bazen böyle radikal çırpınışlarla kurtulabileceğini kurgular. Kendisinin ağırbaşlı gözüken vücudunun katmanlarına sinmiş asabi duygularla yaşamakta olduğunu, bir arzuya erişmek için yaşamakta olduğunu ve uzaktaki bir “Sen”e olan özlemini ispat etmeye alışmaktadır.

      Mutallip’in şiirlerinden Uygur diline olan derin sevgisini hissetmek mümkündür. O dilde, dil onda yaşıyormuş hissi verir. Şair bu dilde bazen şiiri fevkalade gündelikleştirmiş olmakla onun ciddiyeti ve keskin oluşunu ortadan kaldıracak gibi de bir duygu verir bize. Bazen ise bu radikal gündelikleştirmeyi onun gerçeklerden kaçma yolu olarak kullandığını zannediyoruz. Ya da o bu yolla gerçeklilikteki anlamsızlığı en içten bir şekilde kabul etmeye isteklidir. Ne olursa olsun bu fakat bizim bu şiirler hakkındaki kıyaslarımızdır. Belki biz yanlış anlıyoruzdur. Önemli olan o yok olmanın eşiğine gelmiş bir dile karşı duyduğu acı ve bu yüzden saldırgan bir şekilde kalem oynatmaya çalışan bir şairdir. O dil için hayatını ortaya koymuş ve hatta onun şerefini korumak için herhangi biriyle düelloya çıkmaktan geri durmayacak bir şairdir. Bu açıdan bakıldığında o şiir ile yaşamayı değil, dahası ölümü arayan bir şairdir.

Dr. Memtimin ALA07 Ekim 2019, Ankara

      KUM KALE

      İnsanla bitkiler

      Kalemle mürekkepler

      Sevişmeyen bir şehir var

      Vakit ile zaman ortasında

      Renkler denizde yıkanır

      Sözler sancaklar gibi dalgalanır

      Bu şehrin hayali bir kör ressamın eline tutuşturulacak

      Denizler

      İç içe geçmiş bir savaşa girer

      Vakit

      Yetimlikte yorulacak

      Sokağı çıplak adamlar kaplayacak

      Ya da gök yıkılır, hiç iyi haberler gelmeyecek

      Biz yorulmayız

      Hem de şaşkınlık yaşamayız

      Sanki bu şehir bize yeraltından filizlenmiş gibi

      Biz kafiyeli söz dizelerini devirir atarız

      Sonra

      Şehrin tam ortasına kendimiz için kumdan bir kale

      yapıp

      Anahtarı gizleriz.

19 Ekim 2018

      İKİ SAYE

      Arada akmakta olan gürültülü fakat dilsiz bir nehir

      Yanmakta olan buz örtünmüş ateş

      Onların bilemediği bizden müstesna tarih

      Senin ezberlediğin sana doğru akmakta olan gölgesiz

      aşk

      Yollar doğar gülüm

      Yollar