Enver Kapağan

Uygur Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme


Скачать книгу

ve fayda merkezli kurulmasını, bu merkezin kalıcı hâle gelmesi için yapılması ve yapılmaması gerekenlerin neler olduğunun belirlenmesini sağlamaya dönük bir işlev de görür. Toplum içerisinde dezavantajlı gruplar olan hastaların, muhtaç durumda olanların, deli yahut çocuk gibi muktedir olmaktan uzak kimselerle savunmasız hayvan ve bitkilerin korunmaları; onlara merhamet gösterilmesi ve yardım edilmesi gerektiği yönünde telkinde bulunmak efsanelerin görev alanı içerisinde değerlendirilebilir. Efsanelerin teşekkül ettiği yerler bir çeşit kutsiyet kazanır. Yine gelenek ve göreneklerle bu yerlere dair belirlenen ziyaret usulleri, günleri gibi ritüeller efsaneler tarafından nesiller ve mekânlar arasında taşınır. Efsaneler bu mekânlardaki kutsallığın ve mekânlar için belirlenen birtakım kuralların sadece taşıyıcı değil, aynı zamanda bunların korunması işini de üstüne alır. Bu yönüyle efsanelere konu olmuş yerler veya davranış kalıplarıyla ilgili süreç içerisinde bir kaybın yaşanmasının hatta bir değişiklik yapılmasının önü alınmış olur. Zengin arka planı sayesinde birçok efsane resim, şiir, tiyatro, sinema gibi çağdaş sanatlara konu kaynağı olmaktadır ( Güleç, 2014: 209). Efsaneler, çağdaş sanatlar eliyle de kendilerini sürekli güncellemekte ve canlılıklarını korumaktadırlar.

      Birçok olay ve konudan hareketle oluşabilen efsanelerin tasnifi de oldukça zordur. Net sınırlandırmalar ve adlandırmalar yapılamasa da Türk kültürü içerisinde teşekkül eden efsaneleri en genel anlamda dört başlıkta toplamak mümkündür:

      a. Yaratılış efsaneleri

      b. Tarihi efsaneler

      c. Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçler üzerine efsaneler

      d. Dini efsaneler (Güleç, 2014: 207).

      Uygur Türklerinde Efsane

      Kültürün dilden dile aktarılması yolu ile yaşatılması geleneğinin güçlü olduğu coğrafyalardan biri de Doğu Türkistan’dır. Bu durum Uygur Türklerinde yazılı edebiyatın olmadığı anlamına gelmez. Uzun bir süre önce yerleşik hayata geçen, alfabe ve yazı sistemini oturtan toplumlarda sözlü edebiyat geleneği devam etmekle beraber yazılı edebiyat geleneği de varlığını sürdürebilir hatta sözlü gelenekten daha güçlü hale gelebilir. Yerleşik hayata geçen ilk Türk kavmi olan Uygur Türk toplumu da hem yazılı hem de sözlü geleneği güçlü bir şekilde yaşatabilen toplumlardan biri olarak varlığını devam ettirmektedir.

      İletişim ve ulaşımın oldukça geliştiği, göçebeliğin istisnalar hariç tarihe karıştığı bir dönemde Uygur Türklerinin sözlü edebiyat geleneğini güçlü bir şekilde devam ettirmesinin temelinde modern dünyaya karşı bir direnme çabası yoktur. Uygur Türklerine ait yazılı kültür unsurlarının modern dünyanın bütün imkânlarını kullanan ve bu kültür varlıklarını ortadan kaldırmak isteyen süper güçler tarafından tarihî süreç içerisinde defalarca yasaklanması sözlü kültürün en az yazılı kültür kadar varlığını korumasını sağlar. Yazılı kültür aracılığıyla millî ve manevî geleneklerini koruyup geliştirmeleri engellenen Uygurlar için sözlü kültür bunları koruyup geliştirmenin alternatif yolu olarak kullanılır. Kendilerine yönelen istismar etme, dönüştürme yahut yok etme projelerinin bir parçası olarak yazılı kültürün yasaklanması onların iradî olarak tüm güçlerini sözlü anlatılar üzerine yoğunlaştırmalarına neden olur.

      Uygur Türklerinin halk ağız edebiyatı olarak sınıflandırdıkları sözlü halk edebiyatının bir parçası olan efsane türü Uygur Türkçesinde epsane veya rivayet terimleriyle karşılanır. Sözlü anlatım biçimine işaret eden rivayet adlandırması ile eserlerin daha çok muhtevasına gönderme yapan efsane terimleri eş zamanlı olarak da kullanılır. Masal ve destan gibi anlatı türlerinden farklı olarak Uygur efsanelerinin sabit bir şekli yoktur. Fakat az sayıda da olsa kimi efsanelerinin başlangıç ve bitişlerinde geçmiş zaman içinde, günlerden bir gün gibi formellerin bulunduğu görülebilir. (Öger, 2008: 83, 143). Uygur efsaneleri hem içerik hem de biçim olarak halkın hayal gücü, inanışı ve dil imkânları ile biçimlenir.

      Efsaneler; eğitimli bir sınıfın dünyayı, insanı anlama ve yorumlama çabasından çok; bu özelliklere sahip olmayan sıradan halkın, bütün noksanlıklarına rağmen bu entelektüel çaba içerisine girmesinden doğan bir anlatı türüdür. Bu sebeple de efsaneler bir entelektüel iddia taşımasına rağmen diğer sözlü halk edebiyatı ürünleri gibi günlük hayatta kullanılan dile has bir sadelikte söylenir. Ayrıca efsaneler mitlere göre daha yakın bir zamanda meydana gelmiş olsalar da geçmiş inançlardan da güçlü izler taşıyabilmektedir. Anlatıları ortaya koyan sınıfın sıradan halk olması ve bu anlatıların esaslı amaçlarından birinin inançlara dair bilgiler vermek olması nedeniyle efsaneler diğer türlere nazaran zengin bir sanatlı söyleyiş özelliği taşımazlar (Öger, 2008: 143).

      Uygur efsanelerinde çoğunlukla mekân olarak kadim topraklar yer alır. Bu topraklarda hüküm süren birçok kültüre, düşünüşe, inanışa dair izlerin efsanelerde belirgin ve zengin bir biçimde bulunması bu sebepledir. Allah, Tanrı ve Buda ile ilgili efsanelerin çok fazla yer alması ve bu inançlara ait unsurların anlatılarda yoğun şekilde yer alması bu tarihî derinliğin, kültür zenginliğinin en büyük kanıtıdır.

      Gök ve göğe ait unsurlar Uygur efsanelerinin üzerinde en çok durduğu konulardan biridir. Esasında bu durum bütün Türk dünyası efsanelerinde karşılaşılan ortak bir hususiyettir. Türklerin en eski inanış biçimlerinde tanrının gökte tasavvur edilmesi, bu sebeple gök ile ilgili bütün unsurların kutsiyet kazanması bunların efsane, mit ve benzeri anlatı türlerine konu olmasında etkili olur (Emeç, 2019: 89).

      Çalışmada Yer Alan Efsaneler Üzerine Değerlendirme

      Bu çalışmanın esasını oluşturan Uygur efsaneleri derlemelerinin her biri üzerine ayrıntılı olarak değerlendirme yapmaya çalışmanın birtakım mahsurlu etkileri olabilir. Bu çeşit olumsuz etkilerin başında okuyucunun derlemeleri okurken özgün bir yorum yapmasının engellenmesi sayılabilir. Ayrıca ciddi ölçüde zengin bir arka plana sahip olan bu tür anlatıların tek tek bir bakış açısı üzerinden ele alınması içeriğin sınırlandırılmasına ve çağrışım gücünü kaybetmesine de yol açabilir. Bu sebeple derlemeler üzerine yapılacak değerlendirmelerde en genel hatları içeren, eserlerdeki kimi karakteristik hususiyetleri vurgulayan bir yol izlenecektir. Böylelikle okurla eser arasına girme, eserde yüklü çağrışım gücünü yok etme endişeleri bertaraf edilmiş olacaktır.

      Yukarı Artuş köyünde derlenen anlatılarda yaratılış efsaneleri başta olmak üzere mükemmel bir hiyerarşiye uyulduğu görülmektedir. Efsanelerin hem zaman hem de mantıksal olarak doğru sırayı izlemesi inandırıcılıklarını artırır. Efsanelerin ağırlıklı olarak entelektüel bir çaba içerdiği düşünülürse bu anlatıların akla yatkın bir şekilde oluşturulmasının ve anlatılmasının ne derece önemli olduğu daha iyi anlaşılır.

      Eserlerde rastlanılan akla yatkın hiyerarşi şu şekilde açıklanabilir. Özellikle yaratılış konusundaki bilinmezliği irdeleyen destanlarda da görüldüğü üzere bir varlığın yaratılmasından önce onun bir ihtiyaç haline gelmesi şarttır. Bir varlığın ihtiyaç haline gelmesi demek ise onun var oluşu halinde varlığının devamlı olmasını sağlayacak her türlü imkânın hazırlanmış olması demektir. Bu sebeple insanın bir ihtiyaç haline gelmesinden önce onun asgari düzeyde hayatını devam ettireceği unsurlar yaratılır. Daha sonra bu unsurların varlığı insanın varlığını adeta gerekli kılar ve insan yaratılır. İnsanın yaratılışıyla birlikte insana bağlı bir estetik biçimlenme ihtiyaç haline gelir. Nitekim bu ihtiyacın gereği olarak insanın uzak ve yakın çevresini güzelleştirecek unsurların yaratılması gerçekleşir. İnsandan topluma uzanan gelişim çizgisi