Анонимный автор

Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı


Скачать книгу

enam yerdan temir kosovni oldi-da, yuvindi idishga taqtaq urib, erkalovchi ohangda chaqira boshladi.

      – Qashqa, kelaqol! Kelaqol bu yoqqa! Qashqa! Qashqajon!

      Qashqa yurishdan to‘xtab, ishonqiramay boshini biz tomonga burdi. Enam idishni bot taqillatib, qo‘lini sirmadi.

      – Kelaqol! Kelaqol tezroq!

      Qashqa xanuz ishonqiramay, tumshug‘ini cho‘zib birpas qarab turdida, so‘ng xuddi yosh buzoqlarday o‘ynoqlab, hovli tomonga yugurishga tushdi. Ortidan buzoqlar ham ergashdi. Uchovlari o‘ynoqlashib, dikonglashib kelaverdi.

      Boshqa ilojim qolmagach, o‘roqni yelkaga tashlab, yo‘ng‘ichqapoyaga jildim. Kun isigandan isib borar, ammo va’dani bajarmay bo‘lmasdi. Yo‘l-yo‘lakay aybdorni – Olako‘zni tepib o‘tishdan o‘zimni tiyolmadim. Biroq u loaqal pinak ham buzmadi.

      Bu paytda Qashqa boshliq buzoqlar idishdan miriqib-miriqib yuvindi ichishmoqda edi.

      NAZAR İŞANKUL (1962)

      Nazar İşankul 15 Haziran 1962 tarihinde Kaşkaderya vilayetine bağlı Kamaşı ilçesindeki Tersota köyünde dünyaya geldi. Taşkent Devlet Üniversitesi İletişim Fakültesini 1986’da bitirdi. İlk eseri “Savaş İnsanları” (1988)’dır. Bundan sonra yazarın Ana Şarkı” (1989), “Maymun Gezdiren Adam” (2001), “Rüzgârı Tutamazsın” (2004) gibi eserleri neşredilmiştir. Nazar İşankul, J. C. Onetti’nin öykü ve hikâyelerini, A. Camus’un Denemeler’ini Özbekçeye çeviridi.

      ÇUKUR

      Kavşağı geçmesiyle troleybüs hızlandı; artık yol çok da kalabalık değildi. Troleybüsü geçen arabalar zaman zaman birbirini uyarırcasına neşeli korna çalıveriyordu. Troleybüste oldukça çok yolcu vardı; koltuklar dolmuş, ortada da beş altı yolcu ayakta duruyordu. Günün ikinci yarısı olduğu için troleybüsün tavan penceresinden soğuk rüzgâr esiyor, arkadakiler büzüşerek oturuyorlardı; ancak nedense pencereyi kapatmak kimsenin aklına bile gelmiyordu. Biz arka kapının orada ayakta duruyorduk; soğuk rüzgârdan kulakları korumak için paltolarımızın yakalarını kaldırmıştık; tüm yolcuların yüzünde düşünceli bir hâl, troleybüsün gürültüsü dışında sükûnet hüküm sürüyordu… Herkesin yüzünde halsizlikle karışık, ekseriyet hallerde, kış günleri, tatil arefesinde olduğu gibi bir zorunluluk geziniyordu. Biz de pencereyi kim kapatır diye ona yakın duran insanlara bakıyor, ancak sessizliği bozmaya cesaret edemeden, birkaç duraktan sonra ineceğimizi düşünerek bu da şart değil diye düşünüyorduk. Sürücü neşeli bir delikanlıydı; onun bütün dikkati troleybüsü sürmekten ziyade kabinine yakın oturan iki şeker gibi tatlı kızı güldürmekle meşguldü. Kızlar onun şakalarına gülümsüyor, birbirine bakarak bir şeyler dedikten sonra sanki denemek için şoförü lafa tutuyorlardı. Genel olarak yolcuların oldukça donuk yüzlerine de hoparlör vasıtasıyla herkese duyurulan bu şakaların hafif alametleri yansıyor; birçok yolcu, kızlara bakmamaya ve onları utandırmamaya çalışıyor veya işten yorgun argın çıktıkları için bu tür şeyleri dinlemeye tahammül edemeyecek bir zamanda, gergin bir tel gibi oldukları şu anda, bu karşılıksız gönül eğlendirmeden de ayrılmak istemiyor gibi gözlerini dışarıya diktikçe bıyık altından gülüyorlardı.

      Bazı yaşlı kadınlar kızlara bakarak kaşlarını çatıyordu. Onların sabit bakışlarından, haset veya hayranlık içerdiğini anlamak mümkün değil, fakat öyle şüphe dolu yüzlerinde “böyle edepsizlik de olur mu” der gibi güvensiz bir ifade vardı. Aslında kızların hâl ve hareketlerinde, hiçbir edepsizlik sezilmiyor, onlar şoförün laflarına yalnızca gülümsüyor, sorularına ise şoföre bakmadan cevap veriyor, birbirlerine kaçamak bakışlar atıyorlardı. Güzel olduklarını kendileri biliyor gibi veya insanların hareketlerine ve delikanlıların tatlı dillerine alışmış gibi emin, özgür davranıyor, saf yüzlerine biraz kibir yansıyordu. Onlar gerçekten de çok güzeldi; sanki troleybüs içinde bir çift çiçek açmış gibi duruyor, onların güzelliklerini, saf yüzlerini müşahede etmek insana bilinmeyen bir huzur veriyordu. Kızlara yakın oturan delikanlılar -görünüşlerine göre üniversite öğrencileri- çekinmeden sık sık onlara bakıyor ve birbirlerine dönüp gizlice sırıtıyorlardı. Onların davranışları, tutumları, seslice gülmeleri yolcuların çok hoşuna gitmese de nedense bu tavırları o kadar da edepsizlik olarak düşünülmüyor, aksine gülmeleri ve saygısızca bakmalarının suçlusu kızlarmış gibi, gençler kıkır kıkır güldüklerinde, kızlar ayıp bir şey yapmış mıdır diye herkes kızlara bakıyordu.

      Kızlar öğrencilerin farkında bile değil, sanki öyle hadiseler onların her adımında gerçekleşiyor, gülenlere büyüklenerek bir bakış atıp kayıtsızca omuz silkiyor, sonra yine “çiçek gibi dallanıp” duruyorlardı. Yoldaşımla ikimiz de kızlara baktık ve yine kendi hayallerimize dalarak dışarıda adım adım arkaya doğru koşan ağaçları, elektrik direklerini, binaları, güneşin son nurlarının yayıldığı sokakları, oradaki yolcuları, eriyen karı, troleybüsün geçmesiyle koşarak sokağı geçen küçücük köpeği, yol kenarında ağaçların arasında karı didik didik eden kargaları gözlemliyorduk. Yol kuru olsa da bir hafta önce yağan kar yol kenarında binaların gölgesinde henüz erimemişti; zaman zaman geçitte kartopu oynayan grup grup çocukları görmek mümkündü.

      Yolcular oldukça hareketlenmişti, birisi nihayet pencereyi kapattı; gürültü kopmuştu, yeni yolcular binmişti troleybüse. Şimdi fazlasıyla insan girdi; kızlar hemen kabinin yanında, arkadaşının yüzünden kendi yansımasını görmek istiyor gibi birbirlerinden gözlerini ayırmadan bakıyorlardı. Öğrenciler oldukça sakinleşmiş, tepelerinde dikilen orta yaşlardaki insanları görmezlikten gelip şimdi dışarıya bakarak oturuyorlardı.

      Troleybüs kalabalık caddeye döndü; burada arabalar çoktu; çoğu batan güneşi taklit ediyor gibi şimdiden farlarını yakmıştı. Troleybüs beş metre gitmeden yol ortasında birden durdu, sonra yine silkinerek on metre kadar gitti ve yine durdu. Şoför şakayla karışık “Birkaç dakika mola veriyorum” dedi ve seslice gülüverdi. Yolcular birbirlerine ve troleybüsün önüne şaşırmış bir edayla baktılar; yüzlerinde memnuniyetsizliğe benzer bir ifade belirdi. Önümüzdeki geniş yol arabalarla dolmuştu; önden de arkadan da arabalar troleybüsü sıkıştırmış, herhalde ne olduğundan habersiz durmadan korna çalıyorlardı.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Hakimjon Karimov. İstiqlal davri adabiyoti. Toshkent: Yangi nashr, 2010. s.14.

      2

      No’mon Rahimjonov. Estetik mezonlarning yangilanishi. Sharq yulduzi. 2012. №2.

      3

      Hakimjon