Неизвестный автор

Binbir Gece Masalları


Скачать книгу

fenalığından kurtulursunuz. Sizi bir daha kandıramaz.”

      “Doğru söylüyorsun ey vezir!” demiş şah ve bilgeye haber yollamış.

      Adam, kendisi için ne hazırlandığını bilmeden neşeyle gelmiş. Şairin şiirinde de dediği gibi:

      Kaderden kork, mala mülke güvenme

      Âlemleri yaratana sığın ve bekle

      O “ol” dediğinde olur

      O zaman korunursunuz zalimden de zulmünden de

      Sonra Bilge Duban, şaha hitap ederek şu şiiri okumuş:

      Size yeterince teşekkür etmedim mi?

      Sizin için şiirler yazıp şarkılar bestelemedim mi?

      Siz, bana istemediğim hâlde cömert hediyeler verdiniz

      Siz bana ihsanlarda bulundunuz

      Sizi övmeyi bırakmalı mı?

      Yüceliğiniz hem aşikâr hem saklı

      Hayır, teşekkür edeceğim ben sizin iyiliklerinize

      Rahat dilim de zihnim de

      Her ne kadar sırtımdaki yük ağır olsa bile

      Sonra devam etmiş:

      Üzülme, kederlenme

      Emanet et sıkıntılarını kadere

      Şimdiki zamandan zevk almaya bak

      Geçmişi yerinde bırak

      Kötülükler çevrilir iyiliğe

      Allah dilerse

      Onun dediği olur

      Ona karşı gelmekten uzak dur.

      Devamında şunları söylemiş:

      Bırak bütün sıkıntılarını yüce Allah’a

      Fâni şeyler için etme tasa

      İyi bil ki istemen yetmez

      Sana bir şey getirmez,

      Her şey o dilediğinde olur yalnız.

      Son olarak da şunlar çıkmış ağzından:

      Neşelen, unut bütün tasaları

      Yüce kalplerin harcıdır acı

      Düşünce aptallığıdır zayıf kölenin

      Korun ki sonsuza kadar kurtulasın

      Şah, adama dönerek: “Seni buraya neden çağırttığımı biliyor musun?” diye sormuş.

      Bilge: “Gizli olanı da açık olanı da yalnızca yüce Allah bilir.” diyerek cevap vermiş.

      Bunun üzerine şah da “Seni öldürmek ve böylece senden büsbütün kurtulmak için buraya gelmeni istedim.” demiş.

      Bilge Duban bu tuhaf cümleye hayret etmiş ve sormuş: “Şahım, beni neden öldürmek istiyorsunuz? Ben size ne kötülük ettim?”

      Şah “Duyduğuma göre sen, beni öldürmek üzere buraya gönderilmiş bir casusmuşsun. Fakat kaderin cilvesine bak ki şimdi ben seni öldüreceğim!” demiş, ardından celladını çağırmış ve ona şunları söylemiş:

      “Bu hainin başını vur ki fenalıkları bizden uzak olsun!”

      Bilge: “Beni bağışla ki Allah da seni bağışlasın, beni öldürme ki Allah da seni kötülüklerden uzak tutsun.” demiş.

      Şah Yunnan: “Seni öldürmeden güvende olmayacağım çünkü beni, elimde tuttuğum bir şey sayesinde iyileştirdin ve öyle görünüyor ki bana bir şey koklatarak ya da benzer bir şekilde ölümüme de sebep olabilirsin.” diye cevap vermiş.

      “Demek ki siz, iyiliğe kötülükle karşılık veriyorsunuz.”

      “Bu konuşmanın sana hiçbir faydası yok! Öleceksin!”

      Hekim, şahın kendisini öldüreceğinden emin olduğu için ağlamaya başlamış. Şaha iyilik yaptığı için pişman olmuş. Bir şiirde de dendiği gibi:

      Maymunun aklı ve bilgisi kıttır

      Bilgelik akıldan üstündür

      Hiç yürünebilir mi çamurda, tozda, kilde

      Aklına hâkim ol, yoksa takılıp düşersin yere.

      Cellat, Bilge Duban’ın gözlerini bağlamış, bıçağını bilemiş ve şaha:

      “Emredin öldüreyim.” demiş.

      “Bu arada hekim ağlamaya devam ediyor ve diyormuş ki:

      “Beni bağışla ki Allah da seni bağışlasın, beni öldürme ki Allah da seni kötülüklerden uzak tutsun.” Ve şu şiiri okumuş:

      İyiydim ve kaçmadım, onlar zalimdi, kaçtı

      İyi olmakla sadece gördüm yıkımımı

      Asla iyi olmayacağım eğer yaşar isem

      Zaten yok olmuşum demektir ölürsem

      İyi olanlar lanetlenir tıpkı benim gibi…

      “Hak ettiğim karşılık bu mu? Öyle görünüyor ki senin iyiliğin, timsahın yapacağı iyilik kadar.” demiş Duban.

      “Timsahın hikâyesi nasıldır?”

      “Mevcut durumda bunu anlatmam imkânsız. Beni öldürürsen umarım Allah da seni öldürür.”

      Hekim bunu dedikten sonra hıçkırarak ağlamaya devam etmiş. Şahın sevdiği adamlarından biri ayağa kalkarak:

      “Şahım! Bu hekimin canını benim hatırıma bağışlayın. Bu adamın size karşı bir kötülük yaptığına hiç şahit olmadım. Sizi diğer bütün hekimlerin mücadele etmekte yetersiz kaldığı bir hastalıktan kurtarmaktan başka bir şey yapmadı.” demiş.

      Şah: “Bu adamı öldürmek istememin nedenini bilmiyorsun. Eğer onu bağışlarsam kendimi ölüme mahkûm etmiş olurum. Elime bir şey tutuşturarak beni hastalıktan kurtardığı gibi pekâlâ başka şekillerde öldürebilir de… Beni bir çıkar karşılığında öldürmesinden korkuyorum; ne de olsa buraya gelmesinin tek amacı beni mahvetmek. Faydası yok, onu öldürmeliyim ki kendi hayatımı güvence altına alabileyim.” diye cevap vermiş.

      Duban ağlayarak yine: “Beni bağışla ki Allah da seni bağışlasın, beni öldürme ki Allah da seni kötülüklerden uzak tutsun.” demiş.

      Fakat bu haykırışı boşunaymış. Şahın kendisini öldüreceğine iyiden iyiye emin olan hekim: “Şahım, eğer ölmekten başka çarem yoksa bana biraz zaman verin. Evime gideyim, sorumluluklarımı son kez yerine getireyim. Aileme beni gömecekleri yeri söyleyip kitaplarımı dağıtayım. Bu kitapların arasında çok nadir bir tanesi var ki onu size hediye etmek isterim. Kütüphanenizi zenginleştirir.” demiş.

      “Bu kitabın özelliği nedir peki?” diye sormuş şah.

      “Bu eserde tabiatın binbir sırrı yazılıdır… Eğer kafamı kestikten sonra kitaptan üç sayfa açar, sayfaların sol tarafından üç cümle okursanız kesik başım dile gelecek ve sorularınızı cevaplamaya başlayacak.”

      Aşırı bir merak duyan şah, gizemin verdiği zevkle titremiş ve şöyle demiş:

      “Hekim Efendi! Kafanı kestiğimde gerçekten benimle konuşacak mısın?”

      Hekim “Evet.” diye cevap vermiş.

      “Bu hakikaten de ilginç bir şey!”

      Şah derhâl muhafızları eşliğinde adamı evine yollamış. Duban, bütün