olduğunu gören Mr. Rushworth kendisini, anahtarı almak üzere eve dönmeye mecbur hissetti.
Mr. Rushworth’ün gitmesinin ardından Mr. Crawford, “Yapılabilecek en mantıklı şey buydu.” dedi, “Evden bu kadar uzaktayken hep birlikte dönmemizin bir anlamı yoktu.”
“Evet, başka seçenek yoktu. Şimdi dürüst olun, evin hâli umduğunuzdan da kötü, değil mi?”
“Hayır, tam aksine… Tahminimden daha iyi durumda… Benim zevkime uymasa da kendi tarzının iyi bir örneği. Doğrusunu isterseniz…” dedi kısık bir sesle, “Sotherton’a bir dahaki gelişimde bu kadar keyif alabileceğimi sanmıyorum. Olası değişikliklerden sonra bu kadar hoşuma gitmeyebilir.”
Utanan genç kız kısa bir sessizliğin ardından, “Siz hâlden anlayan bir insansınız. Elbette yapılanlara da bu gözle bakacaksınız. Sotherton’daki değişiklikleri başkaları beğenirse, eminim siz de beğenirsiniz.”
“Korkarım ki bazı açılardan pek de hâlden anlamıyorum. Doğrusunu isterseniz öyle olmayı isterdim. İstesem de geçmişi o kadar kolay unutamam.”
Bu sözler üzerine kısa bir sessizlik yaşandı. Sessizliği bozan yine Miss Bertram oldu: “Bu sabahki yolculuktan büyük keyif alır gibiydiniz. Eğlendiğinizi gördüğüme sevindim. Siz ve Julia yol boyu gülüşüp durdunuz.”
“Öyle mi? Sanırım öyle oldu. Ancak inanın hatırlamıyorum. Tamam! Sanırım amcamın İrlandalı uşağının komikliklerini anlatıyordum. Kız kardeşiniz gülmeyi çok seviyor.”
“Onu benden daha mı neşeli buldunuz?”
“Eğlendirmesi daha kolay diyelim.” diye cevapladı. Ardından da gülümseyerek, “Dolayısıyla da daha iyi bir yol arkadaşı. Sizi on beş kilometre boyunca İrlanda fıkralarıyla eğlendiremezdim sanırım.”
“Aslında en az Julia kadar neşeliyimdir. Ancak şu sıralar kafam çok karışık.”
“Şüphesiz… Bazı durumlarda neşeli davranmanız duyarsızlık olarak yorumlanabilir. Ancak sizin geleceğinizin ne kadar parlak olduğu düşünülürse böyle keyifsiz olmaya hakkınız yok. Önünüzde cıvıl cıvıl bir manzara uzanıyor.”
“Bunu gerçek anlamda mı yoksa mecazi anlamda mı söylüyorsunuz? Gerçek anlamda kullandığınızı farz ediyorum. Evet, parlak güneş altında patika gerçekten de cıvıl cıvıl görünüyor. Ancak maalesef demir kapı ve şu hendek beni boğuyor. Kendimi ‘Dışarı çıkamıyorum!’ diye haykıran sığırcık gibi hissediyorum.” Bu manidar sözlerin ardından kapıya doğru yürümeye başladı. Mr. Crawford da peşinden gitti. “Mr. Rushworth’ün anahtarı alıp gelmesi ne kadar uzun sürdü!”
“Ve siz hiçbir koşulda, anahtar ve Mr. Rushworth’ün izni, himayesi olmaksızın dışarı çıkamazsınız, değil mi? Oysa bence, benim de yardımımla, biraz zorlanarak da olsa kapının üzerinden atlayarak dışarı çıkabilirsiniz. Bence bunu yapabiliriz. Tabii siz de daha özgür olmayı gerçekten isterseniz ve bunu yapmanın yasak olduğunu aklınızdan çıkarabilirseniz.”
“Yasak mı? Çok saçma! Kesinlikle çıkabilirim ve çıkacağım! Zaten Mr. Rushworth her an gelebilir. Gözden ırak bir yerde olmayacağız ya!”
“Gitsek bile Miss Price kendisine bizi o tepecikteki meşelikte bulabileceğini söyleme nezaketini gösterecektir.”
Çok büyük bir hata yapmak üzere olduklarını hisseden Fanny, onları engellemesi gerektiğini düşündü. “Bir yerinizi incitebilirsiniz Miss Bertram!” diye bağırdı, “O sivri demirler bir yerinizi kesebilir, elbiseniz yırtılabilir, kayıp hendeğe düşebilirsiniz. Gitmeseniz daha iyi olacak.”
Fanny bunları söylediği sırada kuzeni çoktan karşıya geçmiş, neşeyle ve başarmanın guruyla gülümsüyordu. “Teşekkürler Fanny, ben de elbisem de gayet iyi durumdayız. Hoşça kal!”
Fanny bir kez daha tek başına kalmıştı ve bu durum hiç hoşuna gitmemişti. Gördükleri ve duyduklarına üzülmüş, Miss Bertram adına utanmış, Mr. Crawford’a çok kızmıştı. Dolambaçlı bir rota izleyerek kısa sürede gözden kayboldular. Ne bir ses duyuluyordu ne de gelen giden vardı. Tüm orman ona kalmıştı âdeta. Edmund ve Miss Crawford’ın kendisini burada unutup gitmelerinden korkmaya başlamıştı. Ancak Edmund böyle bir şey yapmazdı.
Bu nahoş düşüncelerden, birdenbire duyulan ayak sesleriyle uzaklaştı. Birileri ana yoldan aşağıya doğru hızla geliyordu. Mr. Rushworth’ün gelmekte olduğunu düşündü. Ancak gelen Julia’ydı. Terlemiş, nefes nefese kalmıştı. Fanny’yi görünce hayal kırıklığı içerisinde, “Diğerleri nerede?” diye bağırdı. “Maria ve Mr. Crawford’ın senin yanında olduğunu sanıyordum!..”
Fanny olanları anlattı.
Julia parka göz gezdirirken, “Yemin ederim, çok güzel bir numara çekmişler!” dedi, “Hiçbir yerde göremiyorum. Ancak çok uzaklaşmış olamazlar. Maria buradan çıktıysa, ben de çıkabilirim. Üstelik kimsenin yardımı olmaksızın…”
“Ama Julia, Mr. Rushworth birazdan anahtarla gelir. Mr. Rushworth’ü beklesen ya…”
“Beklemeyeceğim! Bu aileye bugünlük yeterince katlandım! O korkunç annesinden kaçmak için niye bu kadar beklediysem!.. Sen burada keyifle otururken benim neler çektiğimi bir bilsen! Emin ol, benim yerimde olsaydın sen de aynısını yapardın. Ama sen zaten ne yapar eder, böyle işlerden yırtarsın!”
Bu söylediği çok büyük bir haksızlıktı ama Fanny aldırış etmedi. Julia şu anda fena hâlde sinirlenmişti ve telaş içindeydi. Julia’nın sinirinin kolay kolay geçmeyeceğini düşünerek aldırmamaya karar verdi. Sadece Mr. Rushworth’ü görüp görmediğini sordu.
“Evet gördük. Ardından kovalayan varmış gibi koşuyordu. Bize nereye gittiğini, sizin nerede olduğunuzu söylemek için bile durmayacaktı neredeyse…”
“Boş yere bunca sıkıntıya girdi, yazık!”
“Onu Miss Maria düşünsün. Onun günahlarından dolayı kendimi cezalandıracak değilim. O sinir bozucu teyzem kâhya ile çene çalmaya dalınca annesinin yanından ayrılamadım ama en azından oğlundan kaçabilirim.”
Bu sözlerin hemen ardından, parmaklıklardan atlayarak uzaklaştı. Edmund ve Miss Crawford’ı görüp görmediğini soran Fanny’yi duymamıştı bile. Artık korkmaya başlayan Fanny, Mr. Rushworth’ü görünce biraz rahatladı. Mr. Rushworth’e çok ayıp ettiklerini düşünen Fanny, olanları anlatma görevinin kendisine kalmasından rahatsız olmuştu. Fanny elinden geldiğince yumuşatarak anlatmasına rağmen adamın bu durumdan hiç hoşlanmadığı, utancından yerin dibine geçtiği ortadaydı. Önce pek bir şey demedi. Ancak bakışları yaşadığı büyük şaşkınlığı ve sıkıntıyı anlatmaya yetmişti. Kapıya doğru yürüyerek önünde dikildi. Ne yapacağını bilemez hâldeydi.
“Benden kalmamı rica ettiler. Kuzenim Maria size haber bıraktı. Onları tepecikte bulabileceğinizi söyledi.”
“Buradan öteye gideceğimi hiç sanmıyorum!” dedi öfkeyle, “Görünürde yoklar. Ben tepeciğe varana dek onlar başka yere giderse ne olacak? Bugün yeterince yürüdüm zaten.”
Düşünceli bir ifadeyle Fanny’nin yanına oturdu.
“Çok üzgünüm…” dedi Fanny, “Büyük talihsizlik!” Bir şeyler daha söylemek istiyordu ancak ne diyeceğini bilemiyordu.
Mr. Rushworth, uzun bir sessizliğin ardından, “Beni bekleyebilirlerdi.” dedi.
“Miss Bertram, onlara yetişebileceğinizi düşündü.”
“Beklemiş olsaydı, peşinden koşmama gerek kalmazdı.”
Bu