Гомер

İlyada


Скачать книгу

özgürlüğe kavuşturmak için Akhaların gemilerine geldi ve yanında koca bir kurtulmalık getirdi. Sonra, elinde Apollon’un şeritleri sarılı asayı tutarak Akhalara yalvardı, en çok da Atreus’un iki oğlu olan kumandanlarına.

      “Atreus’un oğulları!” diye haykırdı ve “Güzel dizlikli Akhalar, dilerim ki Olympos’ta oturan Tanrılar size Priamos’un şehrini yağmalamayı nasip etsin ve evinize sağ salim ulaşmanızı; ancak kızımı serbest bırakın ve Zeus’un oğlu Apollon’un hürmetine bu kurtulmalığı kabul edin.”

      Akhaların geri kalanı hep bir ağızdan rahibe saygı sunulması ve getirdiği kurtulmalığın alınması taraftarı olurken rahibe sert bir şekilde cevap veren ve kabaca geri yollayan Agamemnon hiç memnun olmamıştı. “Yaşlı adam!” dedi, “Seni gemilerimiz etrafında oyalanırken görmeyeyim veya buraya geri geldiğini. Tanrı’nın asası ve şeritlerinin sana hiçbir faydası olmayacak. Kızını serbest bırakmayacağım. O, kendi evinden uzakta, Argos’ta, benim evimde yaşlanacak, tezgâhı ile oyalanarak ve benim yatağımı ziyaret ederek. Şimdi git ve beni kışkırtma, yoksa senin için daha beteri olacak!”

      Yaşlı adam korktu ve itaat etti. Tek kelime etmeden gürültülü denizin kıyısından yürüdü ve uzaklarda, güzel Leto’nun doğurduğu Kral Apollon’a yakardı. “Beni duy!” diye ağladı, “Ey gümüş yayın tanrısı, Khryses ve kutsal Killa’yı koruyan, Tenedos’u kudretiyle yöneten, beni duy, ey sen Smintheus! Eğer tapınağını çelenklerle süslediysem veya boğaların, keçilerin yağlı butlarını yaktıysam dualarımı kabul et ve oklarının, gözyaşlarımın öcünü Danaolardan almasını sağla!”

      İşte böyle dua etti ve Apollon dualarını duydu. Olympos’un tepelerinden öfkeyle indi, yayı ve okluğu omuzlarında. İçini titreten öfke ile oklar sırtında şıngırdıyordu. Gece gibi karanlık bir çehre ile gemilerden uzakta oturdu ve okunu aralarına fırlattığında gümüş yayı ölümün sesini verdi. Önce katırlarını ve köpeklerini vurdu, sonra okları insanları hedef aldı ve koca bir gün ölü yığınları kavruldu. Dokuz gün boyunca oklarını insanların üzerine yağdırdı ancak onuncu gün Aşil meclisi topladı ve oraya Akhaları ölüm sancılarında görüp acıyan Hera tarafından gönderildi. Toplanınca herkes, kalkıp aralarında konuştu.

      “Atreusoğlu!” dedi, “Eğer bu saldırıdan kaçabilirsek şimdi eve dönmeliyiz, hem savaş hem de kırandan kurtarırsak canımızı. Bize Phoibos Apollon’un neden çok kızgın olduğunu söyleyebilecek bir rahibe veya kâhine soralım veya rüya yorumcusuna (Zeus getirir düşü), bozduğumuz bir yemin için mi vermediğimiz bir kurban için midir bu, kuzuların ve lekesiz keçilerin tadına razı gelir mi ki bu kıranı bizden almak için?”

      Bunları söyledikten sonra yerine oturdu ve Thestor’un oğlu Kalkhas, rüya yorumcularının en âlimi, geçmişi, geleceği ve olacakları bilen, konuşmak için ayağa kalktı. Akhalara, İlyon’a gemileriyle gidişlerinde rehberlik etmişti, Phoibos Apollon’un telkin ettiği kehanetlerle. Bütün samimiyeti ve iyi niyetiyle onlara şöyle hitap etti:

      “Aşil, Tanrı’nın sevgilisi, Kral Apollon’un öfkesini sana açıklamamı buyurdun; bu yüzden yapacağım; ancak önce düşün ve yemin et, sözünle ve eyleminle benim yanımda cesaretle duracağını; biliyorum ki Argosluları kudretiyle yöneten ve tüm Akhaların itaat ettiği adamı kızdıracağım. Sade bir adam, kralın öfkesine karşı duramaz, eğer şimdi öfkesini bastırsa bile öcünü çıkartana kadar intikamını içinde besleyecektir. Düşün bu sebeple, beni koruyup koruyamayacağını.”

      Aşil cevapladı: “Korkma; sana Tanrı’dan, dua ettiğin ve kehanetlerini bize açtığın Apollon tarafından içine doğan biçimde konuş. Kalkhas, bu dünya yüzüne bakarak yaşadığım müddetçe gemilerimizdeki bir Danao bile sana elini süremeyecektir; hayır, Akhaların gelmiş geçmiş en önde geleni Agamemnon bile olsa sözünü edeceğin.”

      Ondan sonra, rüya yorumcusu cesurca konuştu: “Tanrı…” dedi, “Ne yemin ne de kurban için kızgın, kızını serbest bırakmayan ve kurtulmalık kabul etmeyen Agamemnon’un saygısızlık ettiği rahibinin hatırı için. Bu yüzden bu belaları başımıza gönderdi ve daha da gönderecektir. Agamemnon, kızı kurtulmalık almadan babasına salmadığı sürece ve Khryses’e kutsal kurbanlar göndermeden, Danaoları bu kırandan kurtarmayacaktır o. Ancak böyle belki onu yatıştırabiliriz.”

      Bu sözlerle yerine oturdu ve Agamemnon öfkeyle ayağa kalktı. Yüreği hiddetle kararmış, gözleri ateşle parlıyordu; Kalkhas’a dik dik bakarken şöyle dedi: “Uğursuzluk kâhini, bana dair şimdiye dek düzgün bir şey haber vermedin ancak fena şeyleri haber vermeye bayıldın. Bana ne rahat ne de başarı getirdin, şimdi Danaolar arasına gelip Apollon’un bize kıran gönderdiğini söylüyorsun, bu kız, Khryseis’in kızı için kurtulmalık almadım diye. Onu evimde tutmak için yüreğimi koydum çünkü onu kendi karım Klytaimestre’den bile daha fazla beğeniyorum; boyu bosu ve özellikleri, anlayışı ve becerikliliği ile ondan aşağı kalır değil. Ancak yine de geri vermem gerekiyorsa veririm; insanların ölmemesi, yaşaması için ancak bana onun yerine bir armağan bulmalısınız yoksa Argoslular arasında bir ben kalacağım armağansız. Bu uygun olmaz, mademki benim armağanım başka bir yere gitmek zorunda.”

      Aşil karşılık verdi: “Atreus’un en soylu oğlu, bütün insanoğlu arasında en hırslısı, Akhalar sana nasıl armağan bulsunlar? Gidip alacağımız ortak bir ambarımız yok. Şehirlerden aldıklarımız bölüşüldü, dağıtılan malları geri alamayız. Bundan dolayı, ver şu kızı tanrıya; eğer Zeus, Truva şehrini yağmalamayı bir gün nasip ederse biz üç dört katıyla telafi ederiz bunu sana.”

      Bunun üzerine Agamemnon karşılık verdi: “Aşil, ne kadar yiğit olsan da beni kandıramazsın. Aldatıp razı edemezsin. Ben kaybımın üzerine kuzu gibi oturup senin buyruğunla kızdan vazgeçerken sen kendi ödülünü saklayacak mısın? Akhalar adil bir takas için bana uygun bir armağan bulsunlar veya gelir seninkini alırım veya Aias’ınkini veya Odysseus’unkini, kime gitsem o bundan memnun olmayacak. Bunun üzerinde sonra düşünürüz, şimdilik denize bir gemi sürelim, hızlıca tayfa bulalım, gemiye kurbanlıkları koyalım ve Khryseis’i gönderelim. Bir de geminin kaptanı aramızdaki başlardan biri olsun, ya Aias ya İdomeneus ya da sen; Peleusoğlu, sen güçlü savaşçı, kurbanı sunacak ve Tanrı’nın öfkesini yatıştıracak biri.”

      Aşil ters ters baktı ve yanıt verdi: “Arsızlık ve kazanma hırsıyla dolusun. Hangi yürekle Akhalar senin buyruğunu yerine getirecek, akınlarda veya meydan savaşında? Burada savaşmaya Truvalıların bana yapmış olduğu bir kötülük yüzünden gelmedim. Onlarla alıp veremediğim yok. Ne sığırlarıma veya atlarıma saldırdılar ne de Phtia’nın zengin düzlüklerindeki ekinlerimi eksilttiler; aramızda koca mesafeler var, hem dağlar hem de uğuldayan deniz. Senin ardından geldik, yüzsüz adam! Senin zevkin için, kendimizin değil. Truvalılar sayesinde tatmin olasın diye, senin gibi utanmaz bir adam için ve Menelaos için. Bunu unutup zorluklarla kazandığım ve Akha oğullarının bana verdiği ödülü benden almak için tehdit ediyorsun. Akhalar, Truvalıların zengin şehirlerinden birini yağmaladığında hiçbir zaman seninki kadar iyi bir ödül almam, ancak savaşta benim ellerim görür işin en fazlasını. İş paylaşmaya geldiğinde senin payın hep fazla olur, bense dövüşüm bittiğinde hakikaten de alabildiğim kadarını alıp şükrederek gemilerime dönmek durumunda kalırım. Bundan dolayı, şimdi Phtia’ya geri döneceğim; gemilerimle eve dönmek benim için daha hayırlı olacaktır, sana altın ve mal toplamak için onursuzca burada kalmayacağım.”

      Agamemnon karşılık verdi: “Gideceksen git, kalman için yalvarmayacağım. Burada beni sayan diğer adamlar var, en başta da Zeus, aklın hâkimi. Burada bana senin kadar nefretle dolu başka bir kral yok, her zaman geçimsiz ve kötü niyetlisin. Yiğit olsan bile ne yazar? Seni öyle