oynuyordu. Renée dört aylık hamile olduğu sırada kocası, bebeğin yaşı hakkında yalan söylemeye devam edebilmek için onu kasabaya göndermek üzereyken Madam Sidonie’nin tahmin ettiği üzere genç kız, düşük yaptı. Hamileliğini saklamak için dolgun eteğinin belini öyle sıkı bağlıyordu ki düşükten sonra birkaç hafta yataktan çıkamaz hâldeydi.
Yaşadığı serüven, Saccard’ın başını döndürüyordu. Kader nihayet yüzüne gülmüştü. Altın değerinde bir pazarlık yapmış; beş kuruş para vermeden müthiş bir servet ve altı ay içinde kendisini toparlayacak güzel bir kadına kavuşmuştu. Annesinin görmek dahi istemediği bir fetüs uğruna, kendisini iki yüz bin franga satın almışlardı. O andan itibaren Charron topraklarını aşk ile düşlüyordu ancak o an için tüm dikkati, servetinin temeli olacak büyük bir vurgundaydı. Karısının ailesinin itibarına rağmen, yol denetçiliğinden istifa etmekte acele etmemişti. Bitirmesi gereken işler ve araması gereken yeni işlerden bahsediyordu. İşin aslı, henüz ilk hamlesini oynadığı savaş alanında sonuna kadar kalmak istiyordu. Orada kendisini evinde gibi hissediyordu, dilediğince pis işlerini gerçekleştirebilirdi. Yol denetçisinin planı basit ve pratikti. Şimdi planlarını gerçekleştirmek için hayal edebileceğinden çok daha fazla parası olduğundan tasarılarını büyük ölçekte uygulayabilecekti. Duvarları döven altından yağmurun her geçen gün şiddetleneceği Paris’i avucunun içi gibi biliyordu. Akıllı insanlar yalnızca ceplerini açmalıydı. Bu akıllı insanların arasına, belediye binasında çalıştığı süre boyunca geleceği okuyarak girmişti. Mevkisi ona, bina ve arazi alım satımlarında neler çalabileceğini öğretmişti. Şık giyimli dolandırıcılığın tüm püf noktalarının farkındaydı. Yüz bin franga mal olan bir şeyi bir milyona nasıl satacağını, gülümseyerek gözlerini yummuş devlet hazinesini maymuncukla açan kişinin ücretini nasıl ödeyeceğini, eski bir mahallenin göbeğinden bulvar geçirerek altı katlı evlerden yükselen ahmak seyircilerin alkışları eşliğinde yapılan hokkabazlıkların hepsini biliyordu. Vurgunculuk çıbanının henüz kuluçkada olduğu bu karanlık saatlerde onu, patronlarından daha korkunç bir oyuncu yapan; Paris’e ayrılan moloz ve alçıdan geleceği görebiliyor oluşuydu. Detaylara öyle hâkim, ipuçlarını öyle doğru birleştirmişti ki; 1870 yılında yeni mahallelerin sunacakları manzarayı şimdiden kestirebiliyordu. Zaman zaman sokaklarda kendi kaderini bildiklerine inandığı, ona derinlerden dokunan bazı evler görür; içini tarifsiz bir boşluk kaplardı.
Angèle’in ölümünden iki ay önce, onu bir pazar günü Montmartre Tepesi’ne götürmüştü. Zavallı kadın, restoranlarda yemek yemeye bayılırdı. Uzun bir yürüyüşün ardından onu kenar mahalledeki kabarelerden birine götürdüğünde Angèle çok mutluydu. O gün, o küçük tepenin zirvesinde; pencereleri uçsuz bucaksız ufku dolduran dalgalar gibi mavimsi çatılarına açılan Paris evlerinin okyanusunda yemek yemişlerdi. Masaları bu pencerelerden birinin önüne yerleştirilmişti. Paris çatılarının manzarası Saccard’ı neşelendirmişti. Tatlının yanında bir şişe Burgonya şarabı getirilmesini istemişti. Alışılmamış bir cesaret ile göğe gülümsemişti. Bakışları; kalabalığın boğuk homurtularından uzaklaşıp bu yaşayan ve kabaran denize doğru usulca inmişti. Sonbahar vaktiydi; şehir belli belirsiz grilik ve bir gölün üzerinde ahmakça uzanmış nilüferlerin geniş yapraklarını andıran yer yer kasvetli yeşillikler ile delinmiş solgun bir gökyüzü altında durgundu. Güneş kızıl bir bulut ardında batarken; arka planda hafifçe yükselen sislerin arasından, nehrin sağ kıyısındaki Madeleine ve Tuilerie tarafına altından çiy yağıyordu. Montmartre Tepesi’nden görülen bu seyirlik, Paris şehrinin efsunlu bir köşesi gibiydi.
İşte böyle bir günde, tepenin zirvesinde, pencereleri Paris’e açılan bir restoranda, mavimsi çatılı evler okyanusunda yemek yemişlerdi.
Zümrüt yeşili ağaçlar, safirden çatılar ve yakuttan rüzgârgülleri ile Binbir Gece Masalları eserinden bir bölüm gibiydi. Öyle bir an geldi; iki bulut arasından saçılan ışık hüzmesi öyle göz alıcıydı ki evler bir pota fırınındaki altın külçe gibi alevler içinde eriyip gitmişti. Çocuksu bir kahkaha ile Saccard:
‘‘Ah, bak! Paris’e yirmilikler yağıyor.’’
Angèle de bu toplaması güç yirmilikleri suçlayarak gülmüştü. Kocası ayağa kalkmış, pencerenin tırabzanlarına dirsekleri ile yaslanarak:
‘‘Vendôme sütunu değil mi, hani şurada parıldayan? Az daha sağında Madeleine, huzurlarınızda… Yapacak tonla şeyin olduğu güzel bir bölge. Ah! Bu kez, her şey yanıp kül olacak. Tüm Madeleine bir kimyagerin imbiğinde kaynıyor, görüyor musun?’’
Sesinde derin bir coşku vardı. Yaptığı bu benzetme onu oldukça etkilemiş gibi görünüyordu. Şarabını yudumladıkça kendinden geçiyor, göğsüne yaslanmış Angèle’in hizasından kollarını uzatarak Paris’i işaret etmeye devam ederek:
‘‘Evet, evet. İyi dedim, tüm mahalleler eriyecek. Kazanı ısıtıp karıştıran herkesin parmaklarında altın tozu kalacak. Tüm masumiyeti ile Paris… Heybeti ile nasıl da zarifçe uykuya daldığına bir bakın! Şu büyük şehirler ne kafasız…’’
Kazı ekiplerinin bu güzel sabahlara dalıp Anjou Sokağı’ndaki birçok evi yıkıp geçmeden yaşayacakları üç ya da dört yılı dahi olmadığını bilselerdi; batan güneşin altında hiç şüphesiz bu denli güçlü parlamazlardı. Angèle, kocasının şaka yaptığını düşünmüştü. Zaman zaman böyle abartılı ve rahatsız edici şakalar yapmaktan zevk alırdı. Bu küçük adamı, ayaklarının dibinde uzanan devin üzerinde yükselerek alaycı bir şekilde dudaklarını büzmüş yumruğunu sallarken görünce belli belirsiz bir korku ile gülümsemişti.
‘‘Çoktan başladılar…’’ diye devam etmişti Saccard. ‘‘Zavallılıktan başka bir şey değil. Şuraya bak, Halles yakınlarında… Paris’i dörde böldüler.’’
Bir pala kadar keskin ve geniş eli ile şehri dörde böler bir hareket yapmıştı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.