Александр Дюма

Üç Silahşörler


Скачать книгу

beyefendi. Evet. Burada bulunduğunuz üç ay müddetince önemli meşguliyetleriniz olduğundan olsa gerek kiramı ödemeyi unuttunuz. Yine de sizi bir an dahi rahatsız etmedim. Bu inceliğimi takdir edersiniz diye düşündüm.”

      “Nasıl takdir etmem sevgili Bonacieux?” diye cevap verdi Dartanyan. “Emin olun eşi görülmez davranışınız için size minnet duyuyorum. Dediğim gibi yapabileceğim bir şey…”

      “Size inanıyorum beyefendi, size inanıyorum. Söylemek üzere olduğum şey şuydu: Bonacieux şerefi üzerine ant olsun ki size güveniyorum.”

      “Devam edin, bitirin sözlerinizi.”

      Adam cebinden çıkardığı kâğıdı Dartanyan’a uzattı.

      “Bir mektup?” dedi genç adam.

      “Evet, bu sabah geldi.”

      Hava kararmaya başladığından mektubu okumak için pencereye yaklaştı Dartanyan. Adam onu takip etti. Genç adam mektubu yüksek sesle okudu:

      “Eşinizi aramayın. Ona gerek olmadığında geri yollanacaktır. Onu bulmak için bir adım dahi atarsanız mahvolursunuz.”

      “Bu bir delil. Ama daha da önemlisi bir tehdit.”

      “Evet ve bu tehdit beni korkutuyor. Ben kavgacı biri değilim beyefendi. Ayrıca Bastille Hapishanesi’nden korkarım.”

      “Hmm!” dedi Dartanyan. “Bastille’e ben de düşkün değilim. Eğer sadece bir kılıç savurmadan ibaret olsaydı, sorun olmazdı.”

      “Bu konuda size güveniyorum beyefendi.”

      “Öyle mi?”

      “Etrafınızda gördüğüm kuvvetli silahşorlerin, Mösyö de Treville’in savaşçıları olduğunu biliyorum. Bu sebepten Kardinal’e düşman olan sizlerin Kraliçe’nize adalet sağlarken hazrete darbe vurmaktan memnun olacağınızı düşündüm.”

      “Ona ne şüphe!”

      “Bir de hakkında hiçbir şey söylemediğim üç aylık kira varken…”

      “Evet, evet, bana bir sebep verdiniz. Mükemmel bir sebep.”

      “Dahası, evimde kalma şerefini bahşettiğiniz müddetçe sizinle kira hakkında hiç konuşmayacağım.”

      “Çok naziksiniz.”

      “Bunlara ilaveten ihtiyacınız olursa diye size elli altın teklif edeceğim.”

      “Harikulade. Demek zenginsiniz sevgili Mösyö Bonacieux?”

      “Rahatım yerinde, o kadar beyefendi. Tuhafiye dükkanımdan gelen iki üç bin altınım var. Dahası ünlü denizci Jean Moque’a yaptığım yatırım var. Anlıyorsunuz beyefendi. Ama!”

      “Ne oldu?”

      “Orada kimi görüyorum?”

      “Nerede?”

      “Caddede, kapıda. Pelerinli bir adam…”

      “Bu o!” dedi iki adam. Kim olduğunu biliyorlardı.

      Kılıcını çeken Dartanyan, “Bu kez benden kaçamayacak!” dedi.

      Derhâl dışarı çıktığında kendisini görmeye gelen Athos ve Port-hos ile merdivenlerde karşılaştı. Aralarından ok gibi fırladı.

      “Nereye gidiyorsun?” diye sordu arkadaşları.

      “Meung’daki adam!” diye bağıran Dartanyan kayboldu.

      Dartanyan, bu yabancı ile yaşadıklarından ve kayıp mektubundan birkaç kez bahsetmişti arkadaşlarına. Athos mektubun arbede sırasında kaybolduğuna inanıyordu. Çünkü Dartanyan’ın tasvirine göre beyefendi olan bir adamın mektup çalmak gibi adice bir şey yapması mümkün değildi.

      Porthos bu durumu bir aşk buluşması olarak yorumladı. Ona göre atlı şövalye ile hanımefendi, Dartanyan ve sarı atı tarafından rahatsız edilmişlerdi. Aramis bu tür ilişkilerin gizemli olduğunu ve daha fazla kurcalamamak gerektiğini söyledi.

      Böylece Dartanyan’ın söylediği şeylerden durumu anladılar. Delikanlının adamı yakaladıktan ya da gözden kaybettikten sonra geri döneceğini düşünerek eve girdiler.

      Ne var ki ev boştu. Yabancı ile Dartanyan’ın karşılaşmasının doğuracağı sonuçlardan korkan ev sahibi oradan ayrılmanın akıllıca olduğunu düşünmüştü.

      9

      Dartanyan Kendini Ortaya Koyuyor

      Dartanyan, Athos ve Porthos’un tahmin ettiği gibi yarım saat içinde geri dönmüştü. Âdeta sihirle ortadan kaybolan adamı bir kez daha elden kaçırmıştı. Elinde kılıçla civar caddelerde koşan delikanlı, bu adama benzeyen hiç kimseyi görememişti. Daha sonra muhtemelen başlaması gereken noktaya gelerek, yabancının yaslandığı kapıyı çaldı. Fakat cevap veren olmadı. Kapılarını çaldığı komşularsa bu evde altı aydır kimsenin yaşamadığını söylediler.

      Dartanyan caddelerde koşup kapıları çalarken Aramis de arkadaşlarına katıldı. Böylece Dartanyan’ın da dönmesiyle ekip tamamlanmış oldu.

      “Peki ne oldu?” dedi ter içinde kalmış öfkeli Dartanyan içeri girerken.

      “Ne mi oldu?” dedi kılıcını yatağına atan Dartanyan. “Bu adam insan kılığına girmiş şeytan olsa gerek. Hayalet misali ortadan kayboldu.”

      “Hayaletlere inanır mısın?” diye sordu Athos, Porthos’a.

      “Ben görmediğim şeylere inanmam. Daha önce hiç hayalet görmediğimden onlara da inanmıyorum.”

      “İncil!” diye söze giren Aramis, “Onlara inanmamızı emreder. Samuel’in hayaleti Saul’a görünmüştür. İnancın böyle bir parçasından şüphe edildiğini görmek beni üzüyor Porthos.”

      “İnsan ya da şeytan, gölge ya da vücut, illüzyon ya da gerçek, bu adam bana lanet olmak için doğmuş. Çünkü kaçıp gitmesi başımıza gelecek talihin kaybolmasına sebep oldu. Bizlere yüz hatta belki de daha fazla altın sağlayabilecek bir talih.”

      “Nasıl oluyor o?” dedi Porthos ve Aramis.

      Ağzı sıkı Athos, Dartanyan’ı bakışlarıyla sorgulamakla yetindi.

      O sırada konuşmaya kulak kabartan uşağına seslendi Dartanyan:

      “Planchet, ev sahibim Mösyö Bonacieux’a git ve bana yarım düzine Beaugency şarabı yollamasını söyle.”

      “Demek ev sahibinizde böyle bir krediniz var?” dedi Porthos.

      “Evet, bugünden itibaren eğer şarabımız kötüyse daha iyisini bulmaya yollayacağız onu.”

      “Faydalanmalı, ama istismar etmemeliyiz.” dedi Aramis kısaca.

      “Hep söylediğim gibi Dartanyan aramızda kafası en iyi çalışan kişi.” diyen Athos, Dartanyan’ın baş selamı üzerine sessizliğine geri döndü.

      “İyi de ne ile ilgili bu?” diye sordu Porthos.

      “Evet?” dedi Aramis. “Bize de söyle Sevgili Dostum. Tabi herhangi bir hanımın adı lekelenmeyecekse. Bu durumda kendine saklaman daha iyi olur.”

      “Emin olun ki…” diye cevap verdi Dartanyan. “Anlatacaklarım hiç kimsenin onuruna halel getirmeyecektir.”

      Daha sonra ev sahibinin anlattıklarını kelimesi kelimesine arkadaşlarına aktardı.

      “Bu durum fena değil.” diyen Athos, şarabı beğendiğini gösteren bir baş hareketi yaptı. “Bu adamdan elli-altmış altın gelebilir. Ama asıl soru bu miktar kellelerimizi riske atmaya değer mi?”

      “Fakat