mi? Onu tanımıyorsunuz ki!”
“Yanılıyorsunuz beyefendi, kendisini çok iyi tanıyorum.”
“Ah!” dedi Madam Bonacieux sitem eden bir ses tonuyla. “Ah beyefendi, sizden bir asker ve beyefendi sözü almıştım! Umarım bunu yerine getirirsiniz.”
“Ve ben hanımefendi…” dedi Dartanyan utanarak. “Bana söz vermiştiniz!”
“Koluma girin madam.” dedi Yabancı. “Yolumuza devam edelim.”
Yaşananlardan dolayı afallayan ve canı sıkılan Dartanyan, kollarını kavuşturarak karşılarında durdu.
Silahşor yaklaştı ve delikanlıyı eliyle öteye itti. Dartanyan’sa geriye adım atarak kılıcını çekti. Yabancı da yıldırım hızıyla aynısını yaptı.
“Tanrı aşkına lordum!” diye bağıran Madam Bonacieux, aralarına girerek kılıçları aldı.
“Lordum!” diye bağırdı aniden kafası dank eden Dartanyan. “Lordum! Beni bağışlayın beyefendi ama siz…”
“Lord Buckingham dükü!” diyen Madam Bonacieux, alçak sesle ekledi:
“Hepimizi mahvedebilirsiniz!”
“Lordum, hanımefendi! Binlerce kez özür dilerim. Ama onu seviyorum lordum. Kıskançlık ettim. Aşk nedir bilirsiniz değil mi? Beni affedin ve size hizmet etmek için ne yapabilirim onu söyleyin.”
“Çok cesur bir genç adamsınız.” dedi Buckingham dükü elini Dartanyan’a uzatarak. “Bana hizmet etmek istediğinizi söylediniz, ben de bunu bütün samimiyetimle kabul ediyorum. Bizi Louvre’a kadar yirmi adım geriden izleyin. Takip eden olursa da o kişiyi öldürün.”
Kılıcını kolunun altına alan Dartanyan dük ve Madam Bonacieux’u yirmi adım geriden takip etti. I. Charles’ın asil bakanının verdiği emri yerine getirmeye hazırdı.
Şansına sadakatini ispat etmesini gerektiren bir durum ortaya çıkmamıştı. Silahşor ve madam Echelle Kapısı’ndan rahatça saraya girdi.
Dartanyan ise derhâl arkadaşlarının kendisini beklediği Pommede-Pin Meyhanesi’ne gitti. Onları neden çağırdığını uzun uzadıya açıklamadan ilk başta yardımlarına ihtiyaç duyduğu bir meseleyi tek başına çözdüğünü söyledi.
Bu arada üç arkadaşımızı kendi hâllerinde bırakıp Buckingham dükü ve rehberini Louvre’un labirentlerinde takip edelim.
12
Buckingham Dükü
Madam Bonacieux ve dük, Louvre’a zorlanmadan girdi. Madam Bonacieux’un Kraliçe’ye hizmet ettiği biliniyordu. Dük ise o gece sarayda görev yapan Treville’in silahşorlerinin üniformasını giymişti. Ayrıca Germain de Kraliçe tarafındaydı. Eğer bir yanlışlık olursa Madam Bonacieux, Kraliçe’nin sevgilisini saraya sokmakla suçlanacaktı ve bütün riski göze almıştı. İtibarı lekenebilirdi, bu doğru ama sıradan bir tuhafiyecinin karısının itibarının ne değeri olabilirdi ki?
Saraya girdiklerinde Madam Bonacieux, dükü gündüz kapalı gece açık olan bir hizmetçi odasına götürdü. Odadan geçip merdivenden iki kat aşağı indiler. Burada uzunca bir koridoru geçtikten sonra bir kat daha aşağı indiler. Kadın bir odanın kilitli kapısını açtı ve tek bir lambanın aydınlattığı odaya dükü yerleştirdikten sonra “Burada bekleyin lordum, yanınıza biri gelecek.” dedikten sonra kapıyı tekrar kilitleyip oradan uzaklaştı. Dük âdeta hapisti.
Her ne kadar mahsur kalsa da dük en ufak bir korku hissetmemişti. Karakterinin dikkat çeken özelliklerinden biri de aşk maceraları arayışında olmasıydı. Cesur, atılgan ve girişimciydi. Bu hayatını bu türden bir şey için ilk kez tehlikeye atışı değildi. Avusturyalı Anne’den aldığı, kendisinin Londra’ya gelmesini sağlayan mektubun sahte olduğunu biliyordu. Yine de İngiltere’ye dönmek yerine Kraliçe’ye kendisini görmeden Paris’ten ayrılmayacağını haber vermişti. Kraliçe, ilk başta bu teklifi reddetse de dükün sinirlenmesi hâlinde yapabileceği şeylerden korkuyordu. Onu görmeye ve derhâl gitmesini söylemeye karar vermişti Kraliçe. Bu kararı aldığı akşam dükü Louvre’a getirmekle görevlendirilmiş Madam Bonacieux kaçırılmıştı. İki gün boyunca kimse kadından haber alamadığından her şey askıdaydı. Fakat kadın özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz Laporte ile iletişim kurunca her şey kaldığı yerden devam etmişti. Eğer kaçırılmasaydı bu tehlikeli işi üç gün önce gerçekleştirecekti Madam Bonacieux.
Yalnız kalan Buckingham dükü aynada kendini incelemeye başladı. Silahşor üniforması üzerine tam oturmuştu. O zamanlar otuz beş yaşında olan dük Fransa ve İngiltere’nin en yakışıklı adamı olarak anılıyordu.
İki Kral’ın da gözdesi olan aşırı zengin bu adam istediğini istediği zaman yapabiliyordu. Buckingham dükü George Villiers’ın görkemli yaşamı yüzyıllar sonra dahi hayretle konuşuluyordu.
Kendinden ve gücünden emin bir tavırla, sıradan insanların uymakla yükümlü olduğu kuralların kendisi için geçerli olmadığını düşünerek elde etmek istediği şeyin ardına düşüyordu. Bu şey herhangi başka bir kimsenin hayal edemeyeceği kadar yüksekte olsa dahi… Güzel ve mağrur Avusturyalı Anne’e işte bu şekilde yaklaşmayı başarmış ve kendini ona sevdirmişti.
George Villiers, şapkanın bozduğu saçlarını düzeltti ve bıyığını burdu. Uzun zamandır beklediği anın nihayet gelmiş olmasının getirdiği sevinç kalbine neşe doldurmuştu. Gurur ve ümitle gülümsedi kendi kendine.
İşte bu sırada duvar halıları arasına gizlenmiş bir kapı açıldı ve içeri bir kadın girdi. Bu görüntüyü aynadan seyreden Buckingham dükü bir sevinç çığlığı attı. Bu kişi Kraliçe’ydi.
Avusturyalı Anne yirmi altı yirmi yedi yaşlarında güzel ve görkemli bir kadındı.
Duruşu bir kraliçeyi ya da bir tanrıçayı andıran bu kadının gözleri zümrüt yeşiliydi. Güzel gözlerinde tatlılık ve ihtişam vardı.
Küçük ağzı gül rengiydi ve alt dudağı Avusturya hanedanı mensuplarının dudakları gibi dışarı çıkıktı. Güldüğünde çok güzel olan ağzı, rahatsız olduğunda küçümseme ile doluydu.
Teninin kadife yumuşaklığı hayranlık uyandırıcıydı. Ellerinin ve ayaklarının güzelliği dönemin şairlerinin eserlerine konu olmuştu.
Sade bir şekilde kıvrılmış saçları gençliğinde sarıysa da artık kestane rengine dönmüştü. Bol miktarda pudranın yardımıyla yüzünü tamamlıyordu.
Buckingham dükü, büyülenmiş vaziyette kalakaldı. Avusturyalı Anne gözüne hiç bu kadar güzel görünmemişti. Üzerinde beyaz bir ipek elbise vardı. Yanında da Kral’ın kıskançlığının henüz uzaklaştıramadığı İspanyol nedimelerden biri Donna Estafania vardı.
Kraliçe iki adım atınca Buckingham dükü yere çöktü ve kadın engel olamadan elbisesini öpmeye başladı.
“Dük, size bu sebepten yazmadığımı biliyorsunuz.”
“Evet, evet madam! Evet majesteleri!” diye bağırdı dük. “Buna inandığım için deli olmalıyım ama. Ama âşıklar çok kolay inanırlar. Bu yolculuk bana bir şey kaybettirmedi ayrıca. Çünkü sizi gördüm.”
“Evet.” diye cevap verdi Anne. “Ama sizi neden ve nasıl gördüğümü biliyorsunuz. Bütün endişelerime rağmen şehirde kalmakta ısrar ettiniz ve bunu yaparak hayatınızı tehlikeye attınız. Beni adımı kirletme tehlikesine de maruz bıraktınız bu şekilde. Sizi görme sebebim krallıkların düşmanlarının ettikleri yeminlerin bizi ayırdığını anlamanız