e bakarken
nasıl da geçiverdi zaman.
Birbirimizden ayrı olsak da zaman bize hep erken.
Senin sevimli gülüşündür beni kendime getiren
Bir masal olarak bahşedilen
Elbette göklere çıkarır beni gün geçerken.
Senin aydınlık yüzünü uzun süredir görmedim,
şen kahkahanı da duymadım.
Yerim olmayacak bundan sonra
Senin güzel hayatında.
Yeter ki kulaklarını kapama.
Dinle masalımı heyecanla.
Masal eskilerde başladı.
Yaz güneşi parlarken…
Zamanla uyumlu bir melodi bu.
Haset yıllar “unut” dese de
Yankıları hayallerde yaşandı.
O hâlde gel, kulak ver dehşetin sesine
Acı haber gelmiş bakayım nesine.
Davetsizce yatağa çağırıyor
Üzgün bir bakireyi,
Biz artık büyüdükçe
Sinirleniriz uyku vaktimiz yaklaştıkça.
Göz kamaştıran karın soğukluğu olmadan
kasırganın değişken çılgınlığı vurmadan
şömine ışığının içinde kıpkırmızı alevi sarmadan
çocukluğun neşesinin yuvası baki kalmadan
Sihirli kelimeler seni canlı tutar hiç anlamadan.
Sen yine de takma kafana uğuldamasını rüzgârın.
İç çekmeler
Masal boyunca sürebilir.
“Mutlu yaz günleri” geçip gitse de
Yitip gidince yazın görkemi.
Bizim masalımıza uğramaz
O fena soğuğu kışın…
1. BÖLÜM
Ayna Ev’e Bakarken
Beyaz kediciğin hiçbir suçu yoktu, her şey tamamıyla siyah kediciğin suçuydu. Son on beş dakikadır anne kedi, beyaz kediciğin yüzünü temizliyordu. Görüyorsunuz ya haylazlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktu!
Dinah, yavrularının yüzünü aynen şu şekilde temizliyordu: İlk olarak bir patisiyle zavallı hayvanın kulağını tutuyor diğer patisiyle de burnundan başlayarak yüzünü ovuşturuyordu. Beyaz kedicik ise bu yapılanın onun iyiliği için olduğundan habersiz uzanmış, mırıldanıyordu sadece.
Siyah kedicik ise bu işi öğleden sonra halletmişti. Alice, yarı uyur yarı uyanık hâlde koltuğunda otururken kedicik de Alice’in önüne attığı yumağı sarıp açarak onunla oynuyordu. Halının üzerine boylu boyunca uzanıyor daha sonra kalkıp kuyruğunu takip ederek halının üzerinde dönüyordu.
Alice, “Seni hınzır şey! Seni küçük, hınzır şey!” diye bağırarak kedisini kucağına aldı ve bir öpücük kondurdu yumuşacık tüylerine. Gözünden düştüğünü göstermek için anne kediye bakarak “Dinah’nın sana güzel şeyler öğretmiş olması gerekiyor bunu biliyorsun!” diye söylendi. Daha sonra kucağında kedisiyle tekrar koltuğuna yayılıp yünü yumak hâlinde sarmaya koyuldu fakat sürekli ya kedisiyle ya da kendi kendine konuştuğu için yünü çok hızlı saramıyordu. Kedicik, Alice’in dizlerinde uslu uslu oturup onun, yumağı sarışını izliyordu. Arada bir sanki yardım etmek istercesine patisini topa doğru uzatarak dokunuyordu o kadar.
Alice, “Yarın ne olacağını biliyor musun Kedicik? Eğer sen de pencerenin kenarında benimle birlikte oturursan ne olacağını tahmin edebilirsin -seni sadece Dinah temizleyebiliyor, sen beceremiyorsun. Çocukların, şenlik ateşi için pek çok odun topladığını gördüm. Biliyorsun Kedicik, pek çok odun lazım bunun için! Eğer hava çok soğur ve kar yağarsa oradan ayrılmak zorunda kalırlar. Neyse yarın gidip şenlik ateşine bakarız.” diye kedisiyle konuşurken bir yandan da oynadıkları yünü boynuna iki üç kere dolayıp onun nasıl göründüğüne baktı. Tam o sırada kedi yerinden fırlayınca yün yumağı yere düşüp yuvarlana yuvarlana açıldı.
Yerlerine tekrar oturduklarında Alice yine konuşmaya başladı: “Kedicik, biliyor musun, sen öyle yaramazlık yapınca sana öyle sinirlendim ki bu soğuk havada pencereyi açıp seni sokağın ortasına bırakmayı bile düşündüm. Bunu hak ettin çünkü! Seni yaramaz şey! Nasıl bir açıklama yapacaksın merak ediyorum doğrusu! Dur bitirmedim lafımı! Yaptığın bütün yaramazlıkları bir bir söyleyeceğim şimdi. Bir: Bu sabah Dinah yüzünü temizlerken çığlık attın! İnkâr etme Kedicik, seni duydum!” Sanki kedisi cevap veriyormuş gibi konuşmaya devam etti: “Ne söylemeye çalışıyorsun? Patisi, gözüne girdi! Hepsi senin suçun! Gözlerini kapatman gerekiyordu. Eğer gözlerini kapatsaydın, böyle olmazdı! Daha dikkatli ol bundan sonra! Ama dur daha bitmedi! İki: Ben Kardelen’in1 önüne sütünü koyduğumda sen kuyruğunla onu çekiverdin. Ne? Susamış mıydın? Onun susamamış olduğunu nereden biliyorsun ki? Ve üç: Ben başka tarafa bakarken bütün yumağı çözmüşsün! Bak işte üç tane hatan! Hiçbiri için sana ceza vermeyeceğim çünkü biliyorsun ki bütün cezalarını çarşamba gününe kadar yazacağım bir kenara. Diyelim ki benim cezalarımın hepsini biriktiriyorlar. Yılın sonuna kadar kim bilir daha ne kadar birikir! Sanırım o gün geldiğinde hapsi boylarım ben! Ya da şöyle yapalım: Her ceza için bir akşam yemeği yemesem böylece o gün geldiğinde bir defada elli akşam yemeğinden olacağım demektir. Neyse çok da umurumda değil!
Cama vuran karın sesini duyabiliyor musun Kedicik? Ne kadar da güzel bir ses çıkarıyor! Sanki biri dışarıdan camımıza öpücükler konduruyor gibi. Kar, ağaçları ve tarlaları böyle güzel öpüyor ya acaba onları seviyor mudur diye merak ediyorum. Sonra da onları beyaz bir yorganla öyle güzel örtüyor ki belki de o zaman ‘İyi uykular canlarım yaz gelene kadar iyi uykular.’ diyordur onlara. Yaz geldiğinde de sanki yemyeşil kıyafetler giyiyorlar ve rüzgâr esince de neşeyle dans ediyorlar…” Sonra sevinçle el çırpınca elindeki yumak yere düşüp yuvarlandı. “Keşke gerçek olsa bu! Eminim ki ormandaki ağaçlar, sonbaharda yaprakları kahverengiye dönmeye başlayınca uyukluyorlardır.
Kedicik, satranç oynayabilir misin sen? Öyle gülme ama! Ciddiyim ben! Biz oynarken sanki biliyormuş gibi izliyordun bizi. Ben ‘Şah!’ deyince sen miyavladın. İyi bir mat pozisyonuydu ama! Eğer o Şövalye’yi yerinden oynatmasaydım kazanabilirdim. Hadi öyleymiş gibi yapalım…” diye konuşmasına devam etti Alice. Keşke “Hadi öyleymiş gibi yapalım!” gibi Alice’in sık sık söylediği cümlelerin yarısını bile söyleyebilsem. Daha dün, kız kardeşiyle bu konuda tartışmışlardı. Alice, kız kardeşine “Kral ve Kraliçe’ymişiz2 gibi yapalım hadi!” deyince kız kardeşi sadece iki kişi oldukları için hemen karşı çıkmıştı. Alice de “İyi işte, sen biri olursun, ben de diğeri, ne var bunda!” demişti. Bir keresinde de kulağına yüksek sesle “Ben aç bir sırtlan gibi davranayım sen de kemik ol, haydi!” diyerek bağırınca çok korkmuştu kız kardeşi Alice’in bu söylediklerinden.
Fakat bu, bizi Alice’in konuşmasından uzaklaştırıyor. “Sanki sen Kırmızı Kraliçe’ymişsin gibi davranalım hadi Kedicik! Biliyor musun sen böyle dimdik oturup kollarını bağlayınca tıpkı ona benziyorsun. Şimdi, dene bakalım!” deyip Alice, Kırmızı Kraliçe’yi masadan attı ve Kedicik onu taklit etsin diye o gelmeden satranç masasını kurmaya çalıştı fakat ne yazık ki başarısız oldu. Alice bunun, kedinin kollarını tam olarak bağlayamadığından kaynaklandığını belirtti. Bu yüzden de onu cezalandırmak ve ne kadar asık suratlı olduğunu kendisine göstermek için onu alıp aynanın karşısına getirdi ve “Eğer bunu hemen yapmazsan seni alır Ayna Ev’in içine koyarım. Buna ne dersin peki?” diye tehdit etti.
“Eğer dinleyeceksen ve daha fazla konuşmayacaksan sana Ayna Ev ile ilgili fikirlerimi söylerim. İlk olarak, orada, camdan dışarıyı görebileceğin bir