Льюис Кэрролл

Aynanın İçinden


Скачать книгу

öldürüp Jabberwock’ı,

      başını da alıp zıplaya zıplaya gidiverdi.

      Sen şimdi canavarı mı yeniverdin?

      Kollarıma gel gül yüzlü oğlum benim!

      Ne güzel bir gün! Yaşasın!

      Kahkahalarla gülüyor yiğidim.

      Pişirinkler içine batmış çamesne bir körtinkele,

      Cayroskop ile biriskelemiş matkap bilbile.

      Kuşlar uçup sama sora,

      Zavallı bene mana hora

      Alice şiiri okuduktan sonra Kulağa çok hoş geliyor! Fakat anlaması çok zor bunu. Sanki bu şiir yüzünden aklımı gereksiz kelimelerle dolduruyor gibiyim. Ne anlama geldiklerine dair en ufak bir fikrim bile yok ama birisi bir şeyi öldürmüş kesin, bu çok açık çünkü! diye düşündü.

      Bir anda ayağa kalkarak “Aman Tanrı’m! Eğer acele etmezsem evin geri kalan kısmının nasıl olduğuna bakamadan Ayna’dan geri dönmem gerekecek! İlk olarak bahçeye bir bakayım!” dedi ve hemen odadan dışarı çıkıp tırabzanlara tutunarak merdivenlere dokunmadan aşağıya doğru süzüldü. Sonra da kendini koridora attı ve geldiği kapıdan dışarı çıktı. Havada bu derece süzülmekten artık başı dönmüştü ve en sonunda normal bir insan gibi yürüdüğünü fark edince çok rahatladı.

      2. BÖLÜM

      Konuşan Çiçekler Bahçesi

      Alice kendi kendine Eğer şu tepeye çıkabilirsem bahçeyi daha iyi görebilirim. İşte tam da oraya çıkan bir patika var burada! dedi. Patikada biraz yürüyüp birkaç dönemeçten geçince Umarım bu dönemeç artık sondur. Ne kadar da çok dönemeç var burada! Burası bir patikadan çok bir sarmala benziyor. Artık bu sonuncusu olsun bari! Hayır! Olamaz! Bu da değil! Diğer dönemeci deneyeyim en iyisi! diye düşündü.

      Diğerlerini de sırayla denedi. Tırmanıp tırmanıp indi. Her yolu denedi ama ne yaparsa yapsın her seferinde eve geri dönüyordu. Her zamankinden daha hızlı yürüyüp tekrar denemeye karar verdi ama ne yazık ki yine karşısında evi gördü.

      Alice eve bakıp sanki kendisiyle tartışıyormuş gibi “Daha fazla uğraşmanın bir anlamı yok. Oraya asla varamayacağım. Biliyorum tekrar Ayna’dan geçip o eski odaya gitmem gerekecek. İşte o zaman da yolculuğumun sonuna gelmiş olacağım.” diye söylendi.

      Sırtını eve dönüp tekrar patikadan aşağıya doğru yürümeye başladı. Bu sefer tepeye varmaya kararlıydı. Bu yüzden de dosdoğru gitmeye karar verdi. Birkaç dakika sonra tam “Bu sefer başaracağım!” derken patika bir anda sallanmaya başladı ve o anda kendini tekrar kapıya doğru yürürken buldu.

      “Olamaz! Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim!” diye bağırdı.

      Yine de uzağa doğru bakınca aynı tepeyi karşısında gördü. En baştan başlamaktan başka yapacak bir şey yoktu. Bu sefer yürürken karşısına, etrafı papatyalarla çevrili, ortasında bir söğüt ağacının bulunduğu bir çiçek bahçesi çıktı.

      Rüzgârda sanki ona doğru el sallıyormuş gibi görünen çiçeğe dönerek “Sevgili Gün Güzeli, keşke benimle konuşabilseydin!” diye seslendi.

      Bunu duyan Gün Güzeli de “Bizler de konuşabiliriz. Konuşmaya değer birilerini bulursak tabii…” diye karşılık verince Alice öyle şaşırdı ki birkaç dakika tek bir kelime bile etmeden öylece kalakaldı. Neredeyse nefesi kesilecekti. Yavaşça eğilip kısık sesle “Bütün çiçekler konuşabilir mi?” diye sordu Gün Güzeli’ne.

      Gün Güzeli de “Elbette! Ama biraz daha yüksek sesle konuşmalısın.” diye karşılık verdi Alice’e.

      Gül araya girip “Konuşmaya önce bizim başlamamız saçma olurdu, öyle değil mi? Ben de acaba ne zaman bizimle konuşursun diye merak ediyordum doğrusu; hatta konuştuğunda kendi kendime ‘Zeki biri olmamasına rağmen yüzünden az da olsa bir zekâ kırıntısı okunuyor.’ dedim. Rengin olması gerektiği gibi ama geri kalanına bir anlam veremedim!” deyince Gün Güzeli de “Rengi umurumda değil! Yaprakları biraz daha açılırsa kendini daha iyi hisseder sanki.” diye karşılık verdi.

      Alice eleştirilmekten hoşlanmadığı için soru sormaya başladı: “Buralarda ekilmiş olmaktan hiç korkmuyor musunuz? Çünkü buralara kimsecikler uğramaz da.”

      Gül, “Tam ortada bir ağaç var. Bundan daha güzel ne olabilir ki!” diye atıldı.

      Alice hemen “İyi de bir tehlike anında ne yapabilir ki o?” diye sordu. Papatya da “Kol vurur!” diye bağırır dedi hemen. Bir diğeri “Bunun için ağacın dallarına kol demişler ya zaten!” diye araya girdi. Başka bir Papatya da Alice’e “Bundan haberin yok muydu?” diye sorunca hep birlikte bağrışmaya başladılar. Gün Güzeli araya girip yapraklarını heyecanla sallaya sallaya “Hepiniz sessiz olun!” diye bağırdı. Başını Alice’e doğru eğerek nefes nefese “Onlara ulaşamayacağımı biliyorlar. Yoksa bu şekilde hep bir ağızdan konuşmaya cüret edemezlerdi.” dedi.

      Alice onu yatıştırarak “Boş verin!” deyip Papatyalara döndü ve sessiz sessiz “Eğer çenenizi tutmazsanız, sizi koparırım.” dedi.

      Bir süre sessizlik oldu. Papatyalardan bazılarının rengi korkudan pembeden beyaza dönüştü.

      Gün Güzeli “Doğru! En zoru Papatyalarla uğraşmak. Biri konuşmaya başlayınca hep bir ağızdan konuşurlar çünkü. Sonra da biri böyle soluverir işte!” dedi.

      Alice bir iltifat havayı yumuşatır diye umarak “Nasıl oluyor da böyle tatlı tatlı konuşabiliyorsunuz siz? Şu ana kadar birçok bahçe gördüm ama hiçbirinde konuşan bir çiçeğe rastlamadım.” dedi.

      Gün Güzeli “Elini yere koy ve hisset. Neden olduğunu anlarsın.” diye karşılık verdi.

      Alice hemen Gün Güzeli’nin dediğini yaptı. “Çok sert ama böyle yapmanın ne faydası olacak pek anlayamadım.” deyince Gün Güzeli “Çoğu bahçede bitki yataklarını çok yumuşak yaparlar. Bu yüzden de çiçekler sürekli uyurlar da ondan konuşmazlar.” dedi.

      Bu cevap, Alice’in aklına yattı. “Daha önce hiç böyle düşünmemiştim!” dedi.

      Gül daha ciddi bir ses tonuyla “Bence sen zaten hiç düşünmüyorsun!” diye araya girdi.

      Menekşe, “Daha önce bu kadar aptal görünen birini görmemiştim.” deyince Alice, Menekşe’nin ilk kez konuştuğunu görüp olduğu yerde zıpladı.

      Gün Güzeli, “Çeneni tut! Sanki daha önce birini gördün de! Dünyada ne olup bittiğini bilmediğin için sen başını yaprakların altında tutup orada uyumaya devam etsen daha iyi olur.” diye çıkıştı.

      Alice, Gül’ün son söylediğini dikkate almadan “Bahçede benden başka insan var mı?” diye sordu. Gül de “Senin gibi hareket edebilen bir çiçek daha var. Bunu nasıl yaptığını merak ediyorum doğrusu…” Gül böyle söyleyince Gün Güzeli de “Sen de hep bir şeyleri merak ediyorsun!” diyerek araya girdi ve “Senin bahsettiğin şey, bu küçük kızdan daha gür.” diye ekledi.

      Alice merakla “O da benim gibi mi?” diye sordu. “Buralarda başka bir küçük kız daha mı var?..”

      Gül, “Onun da aynı senin gibi kaba bir görüntüsü var ama sanırım onun rengi daha kırmızı, yaprakları da daha kısa.” dedi.

      Gün Güzeli, “Onun taç yaprakları Yıldız Çiçeği gibi yukarı doğru iç içe geçmiş, seninki gibi böyle aşağıya doğru sarkık değil.” dedi.

      Gül