Onu avcuna aldığı zaman âşık olmak için istediği kadar zamanı olacak.”
“Planın güzel…” diye karşılık verdi Elizabeth, “İyi bir evlilik yapma arzusu dışında bir şey söz konusu değilse tabii… Benim zengin koca veya herhangi bir koca bulma niyetim olsaydı kesinlikle bunu uygulardım. Ama Jane’in hissettikleri böyle şeyler değil, plana göre davranmıyor ki! Olayın mantığını geçtim, o şimdi kendi duygularından bile emin olamaz. Adamı yalnızca iki haftadır tanıyor. Meryton’da dört kez dans ettiler, onu bir sabah kendi evinde gördü, o zamandan bu yana da dört kez yanlarında birileri varken yemek yediler. Karakterini anlamak için hiç de yeterli değil.”
“Öyle değil. Yalnızca yemek yemiş olsalardı, iyi bir damak zevki var mı yok mu ancak bunu anlardı. Ama unutma ki birlikte geçirilmiş bir dört akşam var ortada ve dört akşam da çok şey demek olabilir.”
“Evet, bu dört akşam, ikisinin de yirmibir oyununu, commerce oyununa yeğlediğini ortaya çıkardı ama diğer önemli konularda çok şeyin ortaya çıktığını sanmıyorum.”
“Eh…” dedi Charlotte, “Her neyse, Jane’e bütün kalbimle başarılar dilerim. Bence ha yarın, ha Jane adamın karakterini bir yıl incelemiş de ondan sonra evlenmişler, hepsi bir. Mutlu olma şansı her iki durumda da yüksek. Evlilikte mutluluk tamamıyla şans işidir. Taraflar birbirlerinin huyunu suyunu ne kadar iyi bilirlerse bilsinler veya birbirlerine ne kadar benzerlerse benzesinler, bunun mutluluklarına zerre kadar katkısı yoktur. Sonraları huyları birbirinden nasıl olsa ayrılır ve birbirlerinin sinirine dokunurlar, o yüzden yaşamını birleştireceğin insanın kusurlarını ne kadar az bilirsen o kadar iyi.”
“Beni güldürüyorsun Charlotte, mantıklı konuşmuyorsun. Bunun doğru olmadığını biliyorsun ve sen olsan asla böyle bir yol izlemezdin.”
Bay Bingley’nin, ablasına olan ilgisine kafa yormakla fazlasıyla meşgul olan Elizabeth; kendisinin, Bingley’nin arkadaşının ilgi odağı hâline geldiğinin zerre kadar farkında değildi. İlk başta Bay Darcy onu hiç güzel bulmamış, baloda hiç beğenmemiş ve bir daha karşılaştıklarında ona yalnızca eleştiren gözlerle bakmıştı. Ancak kendisini ve arkadaşlarını kızın yüzünde neredeyse tek bir güzel noktanın bulunmadığına ikna edişinin üzerinden çok geçmemişti ki o koyu renk gözlerdeki güzel ifadeyi olağanüstü zeki bulmaya başladı. Bu keşfi de en az onun kadar sarsıcı olan diğerleri izledi. Eleştirel yanı, kızda kusursuz simetriyi bozan birden çok ayrıntı bulmuş olsa da endamının ince ve hoş olduğunu kabul etmek zorunda kalmış ve her ne kadar hâli tavrı pek yüksek tabakaya uymuyor olsa da rahatlığı ve neşesine tutulmuştu. Ancak Elizabeth bunların hiç farkında değildi, ona göre adam hiçbir yere ayak uyduramayacak ve kendisini de dans edecek kadar çekici bulmamış birinden ibaretti.
Darcy onu daha yakından tanımak istiyordu. Onunla sohbet etmenin ilk adımı, kızın diğer insanlarla olan konuşmalarına katılmak oldu. Böylelikle ilgisini çekmeyi başardı. Büyük bir topluluğun bir araya geldiği Sör William Lucas’ın evindeydiler.
Elizabeth, Charlotte’a, “Bay Darcy, Albay Forster’la konuşmamı dinleyerek ne yapmaya çalışıyor?” diye sordu.
“Bu, yalnızca Bay Darcy’nin cevaplayabileceği bir soru.”
“Yalnız bunu biraz daha sürdürürse gidip ona niyetinin ne olduğunu anladığımı söyleyeceğim. Çok alaycı bir bakışı var ve küstahlaşmazsam çok yakında ondan korkmaya başlayacağım.”
Çok geçmeden Darcy’nin yanlarına yaklaştığını görmeleri üzerine Charlotte -Darcy konuşmaya neredeyse hiç niyetli görünmüyor olsa da- arkadaşına böyle bir konu açamayacağını söyleyince Elizabeth derhâl galeyana gelip döndü ve dedi ki:
“Bay Darcy, sizce de az önce Albay Forster’ın Meryton’da balo vermesi için başının etini yerken kendimi olağanüstü iyi ifade etmedim mi?”
“Hem de ne enerjiyle… Ama bu konu hanımları her zaman coşturur zaten.”
“Bizlere karşı çok acımasızsınız.”
“Başının eti yenme sırası şimdi bizim kıza gelecek.” dedi Charlotte, “Ben piyanoyu açıyorum, sen gerisini biliyorsun.”
“Ne tuhaf bir arkadaşsın! Herkesten önce benim çalıp söylememi istersin! Müzik yeteneğimle övünecek biri olsam, benim için senden değerlisi olmazdı. Ama şu durumda, en iyi sanatçıları duymaya alışık insanların önünde oturmamayı kesinlikle yeğlerim.”
Charlotte’ın ısrar etmesi üzerine, “Peki, olacaksa olsun madem.” diye ekledi ve Bay Darcy’ye ölümcül bir bakış atarak, “Buradaki herkesin bildiği, eski, güzel bir söz vardır: ‘Nefesini yemeğini soğutmaya sakla.’ Ben de şarkımın görkemine saklayacağım.”
Performansı iyiydi ama mükemmel değildi. Bir veya iki şarkı sonra, bir daha söylemesi için gelen yoğun talebe karşılık vermeden önce, ailenin tek gösterişsiz üyesi olduğundan başarı için çok çalışan ve kendini göstermek için her zaman sabırsızlanan hevesli kız kardeşi Mary’nin performansı onunkinin yerini almıştı.
Mary’nin müzik alanında ne büyük bir yeteneği ne de zevki vardı. Gösteriş kaygısı kendisinde sadece gayret değil, aynı zamanda ukalalık ve kibirli bir hava da yarattığından bu kibri, daha üstün olabilecek herhangi bir yeteneğe hep zarar verirdi.
İçten ve rahat tavırlarıyla Elizabeth, onun yarısı kadar iyi çalmıyor olmasına karşın çok daha büyük bir zevkle dinlenmişti. Mary ise uzun bir konçertonun sonunda, Lucas’ların bir kısmı ve iki veya üç subay ile neşe içinde odanın bir ucundaki dansa katılmış olan küçük kız kardeşlerinin ricası üzerine çaldığı İskoç ve İrlanda havalarıyla alkış ve övgü toplamış olmaktan memnundu.
Bay Darcy akşamın böyle geçiyor olmasına sessizce içerleyerek yanlarında duruyordu, tüm konuşmaların dışındaydı ve Sör William Lucas’ı fark edemeyecek kadar kendi düşüncelerine dalıp gitmişti, nitekim Sör William da yanına gelip konuşmaya başladı:
“Gençler için ne zevkli bir eğlence bu böyle, Bay Darcy! Ne de olsa dans hiçbir şeye benzemez. Ben dansı parlak toplumların ilk gelişimlerinden biri olarak görüyorum.”
“Kesinlikle, bayım. Aynı zamanda dünyanın daha az parlak toplumları arasında moda olma gibi bir ayrıcalığı da var. Tüm yabaniler dans edebilir.”
Sör William yalnızca gülümsedi. Kısa bir sessizlikten sonra, “Arkadaşlarınız enfes dans ediyor.” diye devam etti, Bingley’nin de gruba katıldığını görünce. “Sizin de usta bir dansçı olduğunuzdan kuşkum yok, Bay Darcy.”
“Sanırım beni Meryton’da dans ederken gördünüz bayım.”
“Evet, doğru. Ve gördüklerimden fevkalade hoşnut kaldım. St. James’te sık sık dans eder misiniz?”
“Asla efendim! Ben zorda kalmadıkça dans etmem.”
“Sizce de orayı şereflendirmiş olmaz mısınız?”
“Eğer uzak durabilirsem hiçbir mekânı şereflendirmem.”
“Şehirde bir eviniz olduğu sonucunu çıkarıyorum?”
Bay Darcy başıyla onayladı.
“Bir zamanlar benim de şehre yerleşme düşüncelerim vardı. Yüksek sosyeteye bayılırım ama Bayan Lucas’a Londra havası iyi gelir mi pek emin olamadım.”
Cevap alma umuduyla durakladı ancak muhatabının hiç de öyle bir niyeti yoktu. Elizabeth de tam o anda onlara doğru yaklaşmaktaydı, Lucas oldukça centilmen bir harekette bulunma düşüncesine kapılarak ona seslendi:
“Sayın Bayan Eliza, niçin