Celal Nuri İleri

Hatemü'l Enbiya


Скачать книгу

ortaya çıktığı zamanlar, Hicaz adı verilen topraklar yönünden civardaki hükûmetlerden oldukça farklı bir biçimde fakirlik ve yoksunluklar içinde yuvarlanıyordu. Arapların, Rum ve Acemler ile ilişkileri olmadığı gibi, Romalılar da, Farslılar da Hicaz kumunun durumunu pek o kadar bilmiyorlardı. Roma dünyasının yaşam koşulları ile Hicaz’ın yaşam koşulları arasında girdaplar vardı. Yunan, Bizans ve Roma dünyası, bunun yanında Acem’de Sasaniler dünyası, hatta Yemen dünyası, şu aşağı ve hakir Hicaz çevresinden tüm yönleriyle her bakımdan ayrılıyordu. Büyük bir medeniyet olan Rum ve Acem, o karışıklıklarda âdeta azmıştı. Tebaaların huyları, edebiyat, görgü kurallarına uyumluluk, kuralları ile Rum ve Acem bölgelerinde büyük bir tamamlanmaya sahne olduktan sonra ahlak bozulmuş, güç ve kuvvetten düşme dönemi başlamıştı.

      Araplar, hayat koşullarının zorluklarına rağmen asla tereddüt etmemişlerdi. Bunlar vahşiydiler ancak asla kuvvetten düşecek durumda değillerdi. Kadına düşkünlükleri bile yozlaşmalarını gerektirmemişti. Bu Sami milleti, ırksal kökenlerinden ayrıldıktan sonra Arap diyarının o ulvi çöllerinde, asla güzellik fikirlerini bozmadı. Sami, batıl düşüncelere düşmedi. Bilakis birçok doğal koşullarla bazı akli melekeleri arttı. Bilinçleri tamamlanma evresine ulaştı. Lisanları matematiksel bir şekle girdi. Savaşçı yetenekler diğer Samilerde sönmüş gibiydi. Hâlbuki iklim ve çevre koşulları Arap Samilerini savaşçı konuma getirdi.

      Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcı sırasında, Arap akümülatöründe, birçok ruhsal kuvvet, şiddetli bir kararlılık ve irade ile bir çare ortaya çıkarmak için uğraşan, keskin ve maddi, felsefi değil son derece davranışsal, spekülasyondan hoşlanmayan bir zekâ yerleşmiş hâlde bulunuyordu. Bunları birbirini takip eder şekilde düzenleme ve kurallar altına almak ihtiyacı vardı. Bu ham maddeden en güzel sanat eserlerinden biri meydana gelebilirdi. Zaman da oldukça uygundu. Kuzey ve Güney’in, Doğu ve Batı’nın kuvvetten düşmesi, üzerlerinin örtülmesi, dünya sahasını boş bırakıyordu.

      Küçücük bir destekle, Arap dışındaki bütün dünya yıkılabilir; dayanıklı ve güçlü bir azimle Arap cihanı ortaya çıkabilirdi.

      Muhammed el-Emin, doğal bir yönelişle, karakterinden aldığı ilhamla, seçilmeye ihtiyaç duymadan, zaaf ve kuvveti iyice anladı; bütün ırksal gücünü ve tarihsel yapıyı topladı.

      Peygamberliğin başlaması, İslam hükûmetinin oluşmasıyla ilgili gelişmeler birbirinden farklı anlaşılmamalıdır.

      Burada iddia edilmemesi gereken şudur, İslamiyet’in yayılması başka, Çin surlarından Fransa’nın tam ortasına kadar uzanan büyük devlet başka şeylerdir. Peygamberlik aklı, her ikisini birbirinden farklı konumlarda tutmuştur.

      Roma kayseri, İran kisrası, Habeş necaşisi ve benzeri hükümdarlar ile farklı memleketlerin valilerine elçiler ve mektupların gönderilmesi, yüksek bir hükümdarlık düşüncesine sahip olunduğunu onaylar.

      Peygamber, çevrenin etkilerini oldukça iyi anlamıştı. Muhammed el-Mustafa’nın geleceğe dair projelerinin, Arap dünyasında uygulanacağına dair güçlü bir tahmini vardı. Peygamberliğin ruhunda bu büyük düşünsel eylem planı ile büyük bir düşünsel umut, birbiriyle “idealist” bir uyum içindeydi. Son Peygamber’in gözleri, yalnızca göz önündeki çevresel koşulları değil, gelecekteki dünyayı, insanlığın geleceğini de görüyordu. Dünyada hiçbir peygamber, siyaset insanı, kanun koyucu, devlet imamı bu kadar güzel bir biçimde geleceği anlayamamıştır. Hiçbir deha sahibi, Muhammed bin Abdullah kadar geleceğe hâkim bir görüş ortaya koyamamıştır. Hiçbir sultan bu din koyucu kadar doğal hükmetme yeteneği ve tebaasıyla övünme fırsatı bulamamıştır.

      Hatice’nin mal ve mülklerinin temsilcisi, Mekke ile Şam toprakları arasında, devesinin üzerinde, olanca sakinliğiyle ilerlerken, öyle bir elektrik düğmesinin üstüne basarak geleceğe öyle bir emir veriyordu ki bu emir gereğince on üç yüzyıldır birbirinden farklı renkte, çeşitli şekillerde milyonlarca insanoğlu aynı tarzda düşünüyor, yatıp kalkıyor, hayatını düzenliyor, özellikle aynı amaç ve umut için yaşayıp ölüyor.

      Peygamber, çevresinin evladı olmakla beraber dünya çevresinin ve zamanının hükümdarı olmuştur. Bütün İslamiyet, Ahmedi’nin eseridir. Nüfus sayıları temel alınarak Hristiyanlık ve Budizm, Müslümanlıktan büyük dinlerdir. Ancak bu iki mezhep özellikle Meryem oğlu İsa, sadece Sakyamoni-Buda’nın eseri değildir. Hatta İseviliğin yüzde biri bile Hazreti Mesih’in işinin sonucu olmaktan epey uzaktır.

      Hâlbuki İslamiyet, devlet ve din kurallarını içermek üzere bir adamın sanatıdır ki onun ismi Muhammed bin Abdullah bin Abdülmüttalib’tir.

      GENEL DÜNYA TARİHİ AÇISINDAN AHMEDÎ KONUM

Hazreti Muhammed ile Son Bulan Çağlar Zinciri

      İngiltere’nin Macaulaylerine, Carlylelerine, Almanya’nın Jourdainlerine, Mommsenlerine, Fransa’nın Guizotlarına, Renanlarına, İtalya’nın Cantularına, Ferrerolarına karşı genel dünya tarihlerinin eksiklerinden, taraf tutmalarından bahsedersek acaba kendi sınırlarını aşan cahillerden mi olmuş oluruz?

      Evet! Bundan önce, üzerinde ısrarla durduğumuz, devletler hukukunun ancak bir Avrupa ve Hristiyan devletleri hukuku olduğu iddiasını şiddetle ortaya koymuştuk. Şimdi de genel dünya tarihi olarak kitap hâline getirilen bilgilerin “genel” olduğundan çok özellikle ve İsa’nın peygamberliğinin başlamasından sonra oldukça Nasrani bir şey olduğunu aynı derecede ileriye süreceğiz.

      Irk ve mezhep söylemiyle, Avrupa ileri gelenleri tarihi ancak ırk ve dinî inanışlarına uygun gelen olaylara önem veren bir tarihsellik ortaya koyuluyor. Avrupalı bakış açısı, bundan başkasının önemi olmadığı şeklindedir.

      Gerçekten, Eski Yunan ve Roma tarihlerine ve onlara tabi olan klasik Doğu tarihine biraz önemle bakmak gerekir. Fakat bilmiş olalım ki, aşağı yukarı, hâlihazırdaki Avrupa toplulukları Roma dünyasından, Roma ise Yunanistan’dan, Yunanistan ise klasik Doğu’dan doğuyor. Tarih, yalnızca bu toplulukların olaylar zincirinden meydana gelmemiştir. Uzak Doğu’da bir Sarı medeniyet42 olduğu gibi Hindistan’da da tarih yazarlarında şaşkınlık uyandıran bir medeniyet çıkmıştır. Yakın zamanlarda ise Arabistan’da ortaya çıkan İslam, gerek tarih, gerek coğrafya dolayısıyla önemli bir konuma sahiptir. Bu konumun geçmiş ve gelecek ile geneli içeren anlamda bir ilgisi vardır. İslam tarihinin Avrupa ve Hristiyan tarihinden ayrı bir konumda bulunmasıyla beraber genel dünya tarihine büyük bir etkisi vardır. Bu durum her iki tarihin birbiriyle kesiştiği noktaları nesnel, objektif olarak değerlendirilecek olursa insanlığın olgunlaşması, bugüne evrilmesi sürecinde önemli yapı taşlarını şekillendirmektedir.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим