çalışıyor.”
“Ulduz, sen ne yapıp et, o ineğin bir ayağını bizim için bir kenarda sakla. Bak, o inek öyle sıradan bir hayvan değildi.”
“Evet, ben de öyle düşünüyorum. Etini kim ağzına koyduysa midesi bulandı, yiyemedi. Ama benim için ballı lokma gibiydi, kızarmış tavuk etinden bile daha lezzetliydi. Tadı benim ağzımda. Yaşar’la annesi de çok beğendiler eti, onlar da lezzetli buldular.”
“Yaşar nasıldı, iyi miydi?”
“Bu sabah, iş yerinde çalışırken, parmağının ucunu bıçak kesmiş. Kötü görünüyordu. Bu hâlde halıya düğüm atamaz artık.”
Üvey annenin sinirli sesi birden duyuldu yine:
“Kız, sesini kes de yat! En sonunda deli divane gibi kendi kendine mır mır edip konuşur oldun! Ne konuştuğundan haberin var mı hiç?”
Baba:
“Rüya görüyordur.” Kadın:
“Rüyası da başını yesin!”
Konuşan Bebek fısıldadı yavaşça:
“Artık uyusan iyi olacak.”
Ulduz:
“Ama benim uykum yok ki daha. Seninle oyun oynamak, sohbet etmek istiyorum. Hem sen masal bilir misin?”
Konuşan Bebek:
“Ama şimdi bir parça uyu, vakti gelince ben seni uyandıracağım. Seni ve Yaşar’ı ormana götüreceğim.”
Ulduz da artık başka bir şey demedi ve sırtüstü uzandı yatağında, kayan yıldızları seyretmek için gözlerini pencereden görünen gökyüzüne dikti.
Gecenin bir yarısı geçmişti. Ay, dağların tepelerin ardından yavaş yavaş yükseliyordu. Dışarıda tam bir sessizlik ve durgunluk vardı, âdeta hiçbir hareket yoktu etrafta. Ama yukarılarda hafif bir meltem esiyordu. Üç tane ak güvercin, esintinin üzerinde ağır ağır süzülerek uçuyordu. Kanatlarının altında uzanan şehir uykuya dalmış, kendisini mehtabın gölgesine teslim etmişti. Güvercinlerden bir tanesinin kanadı kırılmış, onu da bezle sarmışlardı. Evlerin kimilerinin damlarında, bazı insanlar yatmış uyuyorlardı. Bir çocuk uyanmış, annesine, “Anne, şu güvercinlere bak, sanki yollarını kaybetmiş gibiler.” diye seslenmişti. Annesi ise tatlı uykusunun koynundaydı, uyanmamıştı. Çocuk, büyük bir özlemle güvercinleri takip etti gözleriyle, yeniden uykusuna dalana kadar da izlemeye devam etti.
Ay yavaş yavaş yükseliyor, gölgelerse kısalıyordu. Güvercinler artık şehirden epeyce uzaklaşmışlardı. Kanadı kırık olan güvercin ortadaki güvercine,
“Konuşan Bebek, ormana daha çok yol var mı?” diye sordu.
Ortadaki güvercin cevap verdi:
“Hayır, Yaşarcığım, şu karşıda ayın doğduğu tepenin hemen arkasında. Yoruldun mu yoksa?”
Yaşar, yani şu kanadı yaralı olan güvercin:
“Hayır, Konuşan Bebek. Uçmak benim hoşuma gidiyor. Ne kadar çok uçsam da yorulmam ben. Yazları rüyamda, uçurtmamın sırtına binip uçtuğumu görürüm.”
Üçüncü güvercin söze girdi:
“Ben de her gece düşümde kanat çırpıp uçtuğumu görürüm.”
Ortadaki güvercin, yani şu bizim Konuşan Bebek:
“Mesela nasıl yani?”
Üçüncü güvercin:
“Bir gece düşümde bir kutu balı alıp hepsini yemişim, üvey annem de durumu anlamış, peşime düşüyordu, elinde de bir oklava vardı. Ben daha hızlı koşmak için ne kadar gayret etsem de bir türlü yapamıyordum. Ayaklarım giderek ağırlaşıyor, âdeta geri geri gidiyordu. Tam üvey annem bana yaklaşmış, yakalamak üzereydi ki bir anda havalanıp yükseğe çıktım, sonra da kanat çırpıp uzaklaşmaya ve bir damdan öbür dama konup uçmaya başladım. Üvey annem de aşağıdan gözleriyle beni izliyor, bağırıp duruyordu arkamdan.”
Yaşar sordu:
“Sonra ne oldu?”
Ulduz:
“Sonra üvey annemin kolu birden yukarı doğru uzandı, ayağımdan yakaladı beni ve aşağı çekti. O sırada korkudan bir çığlık attım ve uykumdan sıçradım. Bir de baktım ki sabah olmuş, üvey annem ayağımı tutmuş sallıyor, ‘Hadi kalk, güneş doğdu sen hâlâ yatıyorsun!’ deyip beni uyandırmaya çalışıyor.”
Yaşar ve Konuşan Bebek onun bu söylediklerine gülerek,
“Ne acayip bir rüya!” dediler.
Konuşan Bebek:
“Analığına ne kötülükler ettin ki uykunda bile peşini bırakmıyor senin?”
Ulduz:
“Nereden bileyim ben? Bir gün babama, ben o evde bulundukça, babamın kendisini sevmeyeceğini söyledi. Babam da sürekli yemin edip durdu ikimizi birden seveceğine.”
Yaşar:
“Ben birkaç takla atmak istiyorum şimdi.”
Konuşan Bebek:
“Üçümüz birden atalım.”
O gece, o yörede bulunan çobanlar gökyüzüne baktıkları vakit, sütten bile daha beyaz üç tane güvercinin havada sürekli taklalar atarak kanat çırptıklarını ve hiç yorulmadan uçmaya devam ettiklerini gördüler.
Sonra Yaşar birdenbire,
“Ah! Durun, yaram kanamaya başladı.” dedi inleyerek.
Konuşan Bebek ve Ulduz ona dönüp baktıklarında, Yaşar’ın yaralı kanadından kan damlamakta olduğunu gördüler. Konuşan Bebek, kendi göğsündeki tüylerden bir parça kopardı ve onunla Yaşar’ın yarasını sardı yeniden. Ardından da,
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.