Hüseyin Rahmi Gürpınar

Billur Kalp


Скачать книгу

göz koydun?”

      “Senin çıkarın için söylüyorum. Benim Atpazarı’nda cambazlığım vardır. Çok haşarı kısraklar alıştırdım… Bakalım bunun da bir huysuzluğu var mı? Yolu nasıl? Eşkin mi? Rahvan mı, tırıs mı gidiyor?”

      “Hem koynuna körpecik kız koyacağım. Hem de sana üstelik cambazlık ücreti vereceğim?”

      “Öyle ya şimdi kimse kimseye babasının hayrına iş görmüyor…”

      Yervant birdenbire telaşla: “Madam… Madam…”

      “Ne var ki?”

      “Vortik gelor…”

      Madam Zorlu, koridorun ucundan kopan kara yağız bir başka Ermeni delikanlısına dönerek: “Vortik hele gelebildin…”

      “İşte geldim Madam…”

      “Ne haber getirdin?”

      “Müjdemi isterin!”

      “Müjde? Ne oldu ki?”

      “Doğurdu…”

      “Doğurdu? Patlasın…”

      “Bir kızınız oldu…”

      “Büyüyüp de belediyeye orospu kayıt olununcaya kadar kırk furun ekmek ister… Ah bir fahişe için tamam zanaatının işlek zamanında doğurmak ne felakettir… Çocuk ana lahmine ne sağlam oturmuş. Ne kadar keskin ilaç var ise yaptık. Kâr etmedi… Miryam’ın kadınlığından başka sermayesi yoktur. Her gün karnı bir parça daha üfürüp şişiyordu… Fakat zavallı kızı yine ben her gece kiralıyordum… Tamam ağrısı tutuncaya kadar dokuz ay on gün çalıştı. Bunca zorluğun altında çocuğa yine bir şey olmadı… Tanrı’nın işine akıl erer hiç? Çocuğun babası da belli… Kim olduğunu biliyoruz.”

      Yervant’la Vortik iki elleriyle kalçalarını tutarak sarsıla sarsıla gülmeye başladılar… Gür bir kahkaha da kapalı odadaki Annik’in müşterisinden fışkırdı.

      Madam: “Budala aptallar dibinden kavrayamadığınız bir maslahata gülmeyiniz… Ben bir laftır ediyorsam sözün özü nereden aktığını bilirim. Çocuğun babası zengin bir Türk’tür. Kızı altı ay dost tuttu. Bilirsin Türkler gayetle kıskanç olurlar. Miryam’ı kendi dininden lamehlemlik3 bir karı gibi örtüye koydu. Sonram kapatması vardır deyi beyin karısı duymuş… Patırtılar, gürültüler, bilmem neler olmuş… Onun üzerine bey, Miryam’ı azat puzat etti. Kız, buraya tamam dört aylık gebe döndü… Beş ay sonra doğurdu. Hesap kitap meydanda…”

      O aralık Annik’in oda kapısı açıldı. Üzerinde iki yanı yırtmaçlı kısa bir gecelik gömleğinden başka bir şey taşımayan şallak mallak esmer bir delikanlı aralıktan gözükerek: “Madam Zorlu, rica ederim, bu Türk beyinin adını bana söyler misin?”

      “Madam: Ne yapacaksın? Şantaj edeceksin?”

      “Hiçbir şey yapmayacağım… Sadece merak ettim, işte bu kadar…”

      Madam Zorlu üzüntülü bir gülümseyişle: “Adam sen de bu dünyada ilk doğuran orospu Miryam değildir… Bu türlü bir kaza nikâhsız çiftleşen her kadının başına gelebilir. Fakat dert, irazalet dişisinin üzerine patlar. Baba çekilir, gülerek karşıdan keyfine bakar. Ana, dokuz ay karnında taşıdığı bu yükü ‘Ah aman gıt gıdak…’ deyi zorlu ağrılar ile yumurtladıktan sonram bu canlı belayı kubura atsın? Kuyuya bıraksın? Boğsun? Gömsün? Ne yapsın? Şaşırır… Hükûmetin gözü de ananın üstündedir. Vay ‘caniyeyi merkume’ sen evladını boğmuşsun deyi karıyı mahkemeye sürüklerler. Baba, hâlâm hiç tınmaz, karşıdan güler durur. Hâkimler karı değildirler ki orospudan yana olsunlar… Onlar, hep kendi cinsleri zamparadan yana olurlar. Zavallı karı, mahkemenin huzurluğunda bıngır bıngır bağırır ki: ‘Efendim, ben bu piçi babasız doğurmadım. Bu suçu benimle birlikte işleyen bir de erkek vardır. Suçun büyüğü onundur. Çünküm bu iş olsun deyi bana yalvar yakar olmuş, avuç doluları da para vermiştir…’ Hakim babalar cevap olarak ağır fıstık bir makamdan ‘Çocuğun babasını ispat et.” derler. Ka bu iş öbür nev maslahatlar gibi başkalarına gösterilebilir ki ispatı kabil olsun?”

      Cascavlak vücudunun orasını burasını kaşıyarak kapı aralığından sırıtan müşteri:

      “Madam, her şeriatta, kanunda bunu ispat için usuller vardır…”

      Madam Zorlu, öfkelenen bir tavuk gibi kabararak: “Saim İzzet Bey, orospu koynundan çıkmışsın, daha elbiseni üzerine koymadan lafa karışıyorsun? Kanunlar, kemanlar bu işe bir guguk koyabilir hiç! Dünyada kaç piç vardır? Bunun için istatistik tutan oldu? Doğuran kocalı kadınlar hep efendilerinden çocuk yapıyorlar sanıyorsun? Onlara ister istemez inanorsun. Çünküm onlar ırz ehliyetlik sigortası altında doğuruyorlar… Onlar yalan söyleseler de inanırsınız. Fahişeler doğru deseler de inanmazsınız…”

      Vortik birdenbire lafa atılarak: “Madam, sana çok iyi haberler getirdim. Pek kazançlı işler var… Ecnebi subayları karı istiyorlar… Boş lafları kes işimize bakalım…”

      Madam: “Bu zamanda karıdan bol ne var? Sen paradan haber ver…”

      Vortik: “Fakat Madam, nazik bir şart koyuyorlar…”

      Madam: “Ne imiş bu nazik şart?”

      Vortik: “Urum, Ermeni, Frenk, Levanten karı istemiyorlar…”

      Madam: “Bu milletlerin dışında Çingene karısı mı arıyorlar?”

      Vortik: “Hayır, Türk karısı…”

      Direktris, kaşlarını yukarı kaldırıp ağzını büzerek Vortik’e bir sus işareti verdikten sonra: “Ben onlara Türk’tür deyi Ermeni, Rum kızlarını kaç defa yalancı dolma gibi yutturmuşum… Nereden bilecekler? Karı kısmisi üzerinde milletinin damgasını taşımaz a? Türk’ün erkeği sünnetinden bellidir. Bu İstanbul’da öyle kanlı vakalar olmuştur kim sünnetini gösteren canını kurtarmıştır… Fakat Türk’ün karısı tıpatıp bize benzer. Dil bilmez bir Frenk çıkarttığı karının cinsini nasıl ayırt edebilir?”

      “Frenkler Türk karısını vücudunun tuvaletinden ağnarlarmış…”

      “Şimdiki alafranga Türk karıları tastamam bize döndüler… Eskisi gibi vücutlarının kurumlarını temizlemiyorlar…”

      “Modern kocalar böyle istiyorlar.”

      “Zamparalar da öyle…”

      “O hâlde Türk karısının ‘partiküliye’4 ne tadı kaldı?”

      “Güya kanları bizden sıcak olurmuş… (Müşteriye dönerek) Sen bu işe ne dersin İzzet Saim Bey?”

      “Gönlümün beğendiği karı olsun da ben milliyetine hiç bakmam…”

      “Ben de kazancıma bakarım. Sattığım meyve isterse Şam fıstığı olsun, isterse Rus bademi, isterse İstanbul çileği… Ne ararlarsa dükkânımda onu bulundurmaya uğraşırım… Fakat Frenklerin Türk karılarına itibar etmeleri onların saklı gezdiklerinden dolayı idi. Onlar da bizim gibi mezada çıkıp bollandıktan sonram ehmiyetleri kalmaz.”

      Madam Zorlu, Vortik’i kolundan öteye çekerek: “Haydi gel, biz işimize bakalım.”

      İzzet Saim, kapı aralığından bir iki adım ilerleyerek: “Benden gizli mi Madam?”

      “A elbette… Zanaatıma ortak olmak niyetindesin? Türk’ün karısı şöyle böyledir ama erkeği düpedüz barbar olur. Kendisi her çeşit milletlerin karılarıyla