Лаймен Фрэнк Баум

Oz Diyarı: Teneke Woodman


Скачать книгу

“Loonville’in insanları gerçekten tehlikeliyse sen yaralanabilirsin, bu yüzden Korkuluk ve ben Loonville’in yasaklı şehrini ziyarete giderken senin burada beklemeni öneriyorum.”

      “Beni merak etmeyin.” dedi Woot, sakin bir şekilde. “Nereye gitmeyi isterseniz, ben de sizinle gelir ve tehlikelerinize ortak olurum. Gezilerimde tehlikelerden uzak durmayı hep daha akıllıca bulurdum ancak o zamanlar tek başımaydım, şimdi ise yanımda beni koruyacak iki güçlü dostum var.”

      Woot kahvaltısını bitirir bitirmez, hep beraber Loonville’e doğru yola koyuldular.

      “Daha önce hiç duymadığım bir yer burası.” dedi Korkuluk, hep birlikte sık bir ormana doğru yaklaşırken. “Burada yaşayanlar bir tür insan ya da hayvan olabilirler, ne olursa olsunlar, dönüşümüzde Dorothy ve Ozma ile ilgili ilginç bir hikâyemiz olacak.”

      İzledikleri yol ormana çıkıyordu ancak kocaman ağaçlar birbirlerine çok yakın büyümüşlerdi, sarmaşıklar ve çalılar da oldukça büyük ve sertti, bu yüzden ilerlemek için her adımda bir yol açmak zorunda kalıyorlardı. Teneke Adam, en önde giderken baltasıyla dalları kesip yolu açıyordu. Teneke Adam’ın arkasında Woot, en arkada ise Korkuluk vardı. Arkadaşları onun için yolu temizlemese Korkuluk’un saman dolu bedeninin devam edebilmesi oldukça zordu.

      Teneke Woodman kalın çalılıkları açarak ilerlerken, bir an neredeyse ormanın derinliklerine doğru yuvarlanıyordu. Yuvarlak çizerek temizledikleri için sanki kocaman ve yuvarlak bir oda yapmışlardı, uzun ağaçların tepelerindeki dallar ise üzerlerinde çatı oluşturmuşlardı. Gariptir ki oluşturdukları bu kocaman oda karanlık değildi. Çünkü görünmeyen bir yerlerden gelen hafif bir beyaz ışık, bulundukları yeri aydınlatıyordu.

      Odanın içinde bir sürü garip yaratık vardı. Teneke Adam gördükleri karşısında büyüye kapılmıştı. Woot ise görebilmek için Teneke Adam’ın metal bedenini kenara doğru itmek zorunda kaldı. Korkuluk da Woot’u kenara doğru itti ve üçü de sıraya dizilip izlemeye başladı.

      Karşılarındaki yaratıklar top şeklindeydiler, bedenleri, kolları, bacakları, elleri ve kafaları, her şeyleri yuvarlaktı. Yuvarlak olmayan tek yerleri, kafalarının üzerindeki küçük çukurlardı. Bu sayede kafaları kubbe şeklinde değil, fincan şeklindeydi. Pofuduk bedenleri tüysüzdü ve kıyafet de giymiyorlardı. Tenleri açık gri renkteydi, gözleri ise iki koca mor noktaya benziyordu. Burunları ise tıpkı vücutlarının geri kalanı gibi pofuduktu.

      “Lastikten mi yapılmışlar sence?” diye sordu Korkuluk. Yaratıklar hareket ettikçe birbirlerine bağlı ve son derece hafif olduklarını fark etmişti.

      “Ne olduklarını söylemek zor.” diyerek cevapladı Woot. “Her tarafları şişliklerle kaplı gibi görünüyorlar.”

      Loonlar birçok şey yapmaktaydılar, bazıları birlikte oyunlar oynuyor, bazıları verilen görevleri yerine getiriyor ve bazıları ise konuşmak için toplanıyordu. Ancak açık alanda gürültüyle yankılanan sesleri duyunca hepsi davetsiz misafirlerin bulunduğu yöne doğru döndü. Ardından, tek bir vücut hâlinde koşarak ve zıplayarak süratle ileri doğru atıldılar.

      Teneke Woodman bu ani darbeyi hiç beklemiyordu, bu yüzden üzerine gelen Loonlara karşı baltasını bile kaldıramadı. Yaratıklar, boks eldivenlerine benzeyen pofuduk elleriyle üçüne de hızlı şekilde vurmaya başladılar. Her taraftan vuruyorlardı. Yumruklar oldukça yumuşaktı, bu yüzden dostlarımızın canını hiç acıtmıyordu ancak bu ani saldırı, onları şaşkınlığa uğratmıştı ve kısa süre sonra üçü de devrilip kendilerini yerde bulmuştu. Yere düştüklerinde Loonların bazıları kalkmamaları için onları tutarken, diğerleri ise uzun dallarla ellerini ve ayaklarını bağlayarak hepsini çaresiz durumda bırakmıştı.

      “İşte!” diye bağırdı en büyük Loon. “Hepsini güvenli şekilde yakaladık, şimdi onları Kral Bal’a götürelim ve yargılayıp delik deşik edelim!”

      Esirleri kubbeli salona kadar sürüklemek zorunda kaldılar çünkü Loon sayısının fazla olmasına rağmen esirler, taşıyabileceklerinden daha ağırdı. Korkuluk bile pofuduk Loonlardan çok daha ağırdı. En sonunda yüksek bir platformun önünde durdular. Platformun üzerinde, bir tarafına ip bağlanmış büyük ve geniş bir sandalyeden yapılmış bir taht vardı. İp, kubbenin çatısına kadar uzanıyordu.

      Esirlerin, tahtın önünde dizilip tahta dönük şekilde oturmalarına izin verildi.

      “Güzel!” dedi tüm grubu yöneten büyük Loon. “Şimdi, cesurca yakaladığımız bu korkunç yaratıkları yargılaması için Kral Bal’ı çağırabiliriz.”

      Konuşurken, ipi tutarak bütün gücüyle çekmeye başladı. Birkaç tanesi daha ona yardım etti. İp çekildikçe üzerlerindeki yapraklar ayrıldı ve ipin diğer ucunda bir Loon belirdi. Kendisini çekip tahta indirmeleri çok uzun sürmedi. Tahta oturdu ve tekrar yukarı uçmaması için bağlandı.

      “Merhaba.” dedi Kral, mor gözleriyle halkına göz kırparak. “Yine ne oldu?”

      “Yabancılar, Majesteleleri, yabancılar ve esirler.” diyerek cevapladı büyük Loon, gururla.

      “Yok artık! Görüyorum. Çok iyi görüyorum!” diye bağırdı Kral, esirlere bakarken mor gözleri pörtlemişti. “Ne ilginç hayvanlar! Sence tehlikeli olabilirler mi, Sevgili Panta’m?”

      “Korkarım ki öyleler, Majesteleri. Ancak tehlikeli olmasalar bile işimizi şansa bırakmamalıyız. Biz zavallı Loonların başına yeterince aksilik geldi. Bu yüzden benim tavsiyem, hepsini hemencecik yargılayıp delik deşik etmek.”

      “Tavsiyelerini kendine sakla!” dedi Kral, sinirli bir tonla. “Hangimiz kral? Sen mi yoksa ben mi?”

      “Seni biz kral yaptık çünkü senin sağduyun hepimizden daha az.” diye cevap verdi Panta Loon, kızgın bir sesle. “Kendi başıma da kral olabilirdim isteseydim ama çok çalışmak ve sorumluluk almak istemiyorum.” diye cevapladı.

      Söylediklerinden sonra büyük Loon, Kral Bal’ın tahtı ile esirlerin arasında ileri geri yürümeye başlamıştı, diğer Loonlar ise bu meydan okumadan fazlasıyla etkilenmişti. Biraz sonra, ani bir patlama sesiyle Panta Loon gözden kayboluverdi. Korkuluk, Teneke Woodman ve Gezgin Woot ise lastik bir balona benzeyen sarkık ve buruşuk bu koca Kral ile karşı karşıya kaldıklarında şaşkına dönmüştü.

      “İşte!” diye bağırdı Kral. “Böyle bir şey olacağını tahmin ediyordum. Bu kibirli serseri, hepinizden daha büyük olmak için kendisini şişirmişti ve akılsızlığının sonucu ortada. Pompayı çalıştırıp tekrar şişirin şunu.”

      “Önce delinen yerini onarmamız gerekiyor, Majesteleri.” dedi Loonlardan biri ve esirler fark etti ki Panta’nın başına gelen bu kazaya hiç kimse şaşırmamış ya da üzülmemişti.

      “Doğru.” diye homurdandı Kral. “Til’i çağırın, onarsın.”

      Bir iki tanesi koşarak gitti ve çok geçmeden geri döndüler. Yanlarında ise kocaman pofuduk bir etek giyen dişi bir Loon vardı. Kafasının üzerindeki siğiline tutturulmuş mor bir tüyü, belinde ise ipe benzeyen kurutulmuş ve sert sarmaşıklardan yapılmış bir kuşak vardı.

      “İşe koyul, Til!” diye emretti Kral Bal. “Panta az önce patladı.”

      Dişi Loon yerdeki derileri toplayıp incelemeye başladı ve ayağının birinde bir delik buldu. Kuşağındaki iplerden bir tel aldı ve köşeleri birbirine çekerek ip ile bağladı. Birçok Loon’da bulunan o tuhaf siğillerden biri daha meydana geldi. İşini hallettikten sonra, Til Loon diğer Loonlara bir parça deri fırlattı ve tam gitmek üzereyken esirleri fark ederek onları incelemek için durdu.

      “Amanın!” dedi Til. “Ne korkunç yaratıklar.