Burası Yoop Bey’in evi olsa gerek, buradan çok uzaklarda bir kafesin içine hapsedilmiş olarak gördüğüm korkunç bir devdi kendisi. Kendisi uzaklarda olduğu için kale boş olsa gerek, bu yüzden istediğimiz gibi kullanabiliriz.”
“Evet, evet.” dedi Teneke Kral, başını sallayarak. “Ben de hatırlıyorum Yoop Bey’i. Ancak bu terk edilmiş kalesine nasıl gireceğiz? Kapının mandalı çok yüksekte, hiçbirimiz oraya yetişemeyiz.”
Bu sorun üzerine bir süre düşündüler. Sonunda Woot, yanında duran Teneke Adam’a dedi ki:
“Eğer omuzlarına çıkarsam kapının mandalını açabilirim.”
“Tırman o hâlde.” diye cevapladı Teneke Adam. Nick Chopper’ın teneke omuzlarına çıkan çocuk, kapının mandalına kadar yetişerek mandalı kaldırdı.
Kapı hızla açılmıştı, kapının devasa menteşeleri sanki birinin gelmesinden hoşnutsuz olmuşlar gibi ses çıkartıyordu. Woot, hemen aşağıya atladı ve arkadaşlarının arkasından boş koridorda yürümeye başladı. İçeri girer girmez arkalarında kapanan kapının sesini duyduklarında şaşırıp kaldılar çünkü kimse kapıya dokunmamıştı. Kendi kendine kapanmıştı, sanki büyülü gibiydi. Üstelik mandal da kapının dış tarafındaydı. Hepsi de artık bu bilmedikleri kalenin içinde hapsolduklarını düşünmeye başladılar.
“Neyse.” diye mırıldandı Korkuluk. “Olan oldu artık, cesurca ilerleyelim ve neler göreceğimize bakalım.”
Koridor oldukça karanlıktı ve dış kapı da kapalıydı. Kendilerini taş bir geçidin içinde bulmuşlardı. Başlarına gelecek tehlikeleri bilmediklerinden, birbirlerine yakın duruyorlardı.
Aniden hafif bir parıltı etraflarını sardı. Gittikçe daha da parlak hâle geliyordu, sonunda etraflarını görebilecekleri kadar parlak olmuştu. Taş geçidin sonuna ulaştıklarında kocaman başka bir kapı ile karşılaştılar. Kapı, kendi kendine sessizce açıldı ve kapının aralığından duvarları iyice parlatılmış saf altın plakalarla kaplı büyük bir oda gördüler.
Bu oda da aydınlıktı ancak etrafta hiç ışık görmüyorlardı. Ortadaki büyük masada ise kocaman bir kadın oturmaktaydı. Üzerinde, çiçek desenli gümüş bir elbise vardı ve bu görkemli giysinin üzerine de özenle hazırlanmış dantel işlemeli kısa bir önlük giymişti. Böylesine bir önlük onu koruyamazdı, ayrıca elbisesiyle de hiç uymuyordu ancak Dev Kadın yine de önlüğü giyiyordu. Masada beyaz bir örtü ve üzerinde de altın tabaklar vardı. Dev Kadın akşam yemeğini yerken geldiklerini fark ettiler.
Kadının arkası dönüktü ve önüne dönmemişti bile. Tabaktan biraz ekmek alıp üzerine yağ sürerken yüksek ve zevksiz bir sesle dedi ki:
“Neden içeri gelip, kapıyı kapatmıyorsunuz? Cereyan yapıyor, sizin yüzünüzden hasta olup hapşırmaya başlayacağım. Hapşırınca sinirlenirim ve sinirlendiğimde ise kötü şeyler yapabiliyorum. İçeri gelin, ahmak yabancılar, içeri gelin!”
İçeri girmek zorunda kaldılar. Dev Kadın ile karşı karşıya gelinceye dek yaklaştılar. Kadın, yemeye devam ediyordu ve bizimkilere bakarken yüzünde garip bir gülümseme vardı. Woot, kapının sessizce kapandığını fark etti ve bu durum hiç hoşuna gitmedi.
“Pekâlâ, açıklamanızı bekliyorum.” dedi Dev Kadın.
“Burada birinin yaşadığını bilmiyorduk, Hanımefendi.” diye açıkladı Korkuluk. “Seyahat ediyoruz ve buraların yabancısıyız. Dostumuz için uyuyacak bir yer umuduyla kalenize girmeye cüret ettik.”
“Buranın özel mülk olduğunu biliyordunuz sanırım?” dedi kadın, ekmeğine yağ sürerken.
“Kapının üzerindeki ‘Yoop Kalesi’ yazısını gördük. Ancak Yoop Bey’in Oz’un çok uzaklarında bir yerdeki kafeste esir olduğunu bildiğimiz için kalede kimsenin olmadığını ve geceyi burada geçirebileceğimizi düşünmüştük.”
“Anlıyorum.” dedi Dev Kadın, kafasını sallayarak ve gülümseyerek. Yüzünde yine o gülümseme vardı, Woot’u oldukça korkutan bir gülümsemeydi bu. “Yoop Bey’in evli olduğunu ve zalimce esir alındıktan sonra eşinin burada kendi kurallarına göre yaşadığını bilmiyordunuz.”
“Yoop Bey’i kim yakaladı?” diye sordu Woot, usulca.
“Kötü düşmanlar. Yoop’un yemek için ineklerini ve koyunlarını almasına karşı çıkan bencil insanlar. Tabii ki Yoop’un biraz sinirli olduğunu ve sinirlendiğinde ara sıra birkaç evi yerle bir etme alışkanlığı olduğunu kabul etmeliyim. Bir gün minik halk, oldukça kalabalık bir grup hâlinde geldiler ve Yoop Bey’i yakalayıp dağlardaki bir kafese götürdüler. Nerede olduğunu bilmiyorum, umurumda da değil. Çünkü eşim bana kötü davranmıştı, bir devin eşine duyması gereken saygıyı yok sayıyordu. Ona hizmet etmediğimde bacaklarıma vuruyordu. Bu yüzden, gittiği için mutluyum.”
“İnsanların sizi de yakalamaması mucize olmuş.” dedi Woot.
“Onlardan daha zekiydim.” dedi kadın, birden kahkaha atarak. Kahkahası öyle güçlü bir esinti yaratmıştı ki Korkuluk’un ayakları yerden kesildi ve uçmamak için Nick Chopper’ı tutmak zorunda kaldı. “İnsanların yaklaştığını görmüştüm.” diyerek devam etti Yoop Hanım. “Kötülük yapmak için geldiklerini fark ettim ve kendimi bir fareye dönüştürüp dolapta saklandım. Eşimi de alıp gitmelerinin ardından kendimi tekrar eski hâlime dönüştürdüm ve o zamandan beri burada huzurlu ve rahat bir şekilde yaşıyorum.
“Cadı mısınız?” diye sordu Woot.
“Tam olarak değil.” diyerek cevapladı kadın. “Ben bir şekil değiştirme ustasıyım. Başka bir ifadeyle, Cadı’dan ziyade bir Yookoohoo’yum ve bildiğiniz üzere Yookoohoolar dünyadaki en iyi büyü ustalarıdır.”
Gezginlerimiz bir süre sessizce beklediler, kadının söylediklerini ve ileride olabilecekleri düşünüyorlardı. Dev Kadın’ın onları isteyerek esir aldığı ortadaydı. Yine de kocaman sesiyle öylesine mutlu konuşuyordu ki hiçbiri şimdiye kadar endişelenmemişti.
Çok geçmeden, kafası karmakarışık olan Korkuluk kadına sordu:
“Sizi dostumuz olarak görebilir miyiz Yoop Hanım? Yoksa düşman olmak mı istiyorsunuz?”
“Ben asla arkadaş edinmem.” dedi kadın kararlı bir sesle. “Çünkü arkadaşlar çok samimi olurlar ve kendi işleriyle ilgilenmeyi unuturlar. Ancak düşmanınız da değilim, şimdilik. Aslında, gelmenize sevindim çünkü buradaki hayatım oldukça yalnız geçiyor. Gökkuşağının Kızı Polychrome’u kanaryaya dönüştürdüğümden bu yana konuşacak kimsem olmadı.”
“Nasıl başarabildin bunu?” diye sordu Teneke Woodman, şaşkına dönmüş bir şekilde. “Polychrome güçlü bir peri!”
“Eskiden güçlüydü.” dedi Dev Kadın. “Artık bir Kanarya. Bir gün, yağmurun ardından Polychrome, gökkuşağında dans ettikten sonra yakınlardaki bir tepede uyuyakalmıştı. Güneş battıktan sonra gökkuşağı da kaybolmuştu. Poly uyanmadan önce onu kaçırarak kanaryaya dönüştürmüştüm ve uçmaması için elmas kaplı bir altın kafese koymuştum. Şarkılar söyleyip konuşuruz ve güzel zaman geçiririz sanmıştım ancak bana çok da iyi arkadaşlık etmedi. Dönüştürüldükten sonra tek bir kelime bile söylemedi.”
“Şu anda nerede?” diye sordu Woot, Polychrome hakkında çok güzel hikâyeler duymuştu ve ona çok ilgi duyuyordu.
“Kafes yatak odamda asılıyor.” dedi Dev Kadın, başka bir ekmek daha yerken.
Gezginler artık eskisinden daha huzursuz ve şüphelilerdi. Gökkuşağının Kızı ve gerçek bir peri olan