Hüseyin Rahmi Gürpınar

Ölüler Yaşıyor mu?


Скачать книгу

ama bu facia ile aileniz yakından ilgili olacaktır.”

      “Ne demek? Bu facianın ucu bize mi dokunacak?”

      “Evet, sonuç olarak size dokunacak.”

      “Tanımadığımız bir ailedeki felaketten bize ne sorumluluk payı düşebilir?”

      Yeryüzünün diri insanları kendilerine gelecek felaketin oluşunu beş dakika öncesinden seçemezler. Uzayda zaman yoktur. Bunun içindir ki dün, bugün, yarın birleşmiştir.

      “Bu kazadan korunabilmek çarelerini bize bildiremez misin?”

      “Hayır. Olacağa çare yoktur. Nasibi değiştiremem.”

      “Kuzum ruh, bizi merakta bırakma.”

      Cevap yok… S.L.M. savuşmuştu.

      Hanımefendi: “Uzakta, tanımadığımız bir ailede olan bir facianın, sonunda da bize zararı dokunacakmış. Hiç suçumuz yokken bu felaketten pay alacağımız bildiriliyor. Tuhaf şey…”

      Leman: “Tuhaf değil anne, meraktan çatlanacak şey.”

      Hanımefendi: “Nasıl facia bu?”

      Leman: “Yangın mı?”

      Orhan: “Hastalık mı? Ölüm mü?”

      Turhan: “Cinayet mi?”

      Leman: “Otomobil kazası mı?”

      Orhan: “İntihar mı?”

      Hanımefendi: “Böyle şeyler üzerimizden ırak olsun. Belki dostlarımızdan biri bir faciaya uğrayacaktır da biz ona acıyacağız. Facianın bize ilintisi bundan ibaret kalacaktır…”

      Orhan: “Facianın bizim hiç tanımadığımız bir aile içinde olacağı ve olmakta olduğu haber veriliyor.”

      Mürebbiye: “Fena panseleğe kapılmayınız. Fena fikigleğden fenalıklag doğağ.”

      Dilaver: “Ah Madam, facia sözünden bir mutluluk anlamı çıkarılamaz ya!”

      Hanımefendi: “Bu uğursuz sözcükten zihnime ne müthiş ihtimaller hücum ediyor.”

      Talat Bey masanın hareketinde bir hile seçememiş gibiydi. İnsan hilesi olmayan bu şeyde görülmez bir kuvvetin etkisini kabul etmek zorunluğu ortaya çıkıyordu. Force psychique34 işte bu olacaktı.

      Masanın hareketini, çevresinde bulunanların vücutlarından yayılan ruhsal, sinirsel akımların etkisine bağladıktan sonra ruhun gelip de dünden, bugünden, yarından birtakım esrarlı sözler karıştırmasının saçmalığı da incelenmesi gereken ikinci bir sorun hâlini alıyordu.

      Talat Bey birincisine inanır gibi oldu. Ama bu ikincisinde durdu. İspritizma üzerine okuduğu bazı kitaplarda ruhlarla yapılan konuşmalar üstüne şüphe uyandıracak cümlelere rastlamıştı. O sözlerin gerçekten bir ruh tarafından söylenildiği şüpheli gösteriliyordu. O hâlde kim söylüyordu? Konuşma, masa ayağının vurduğu bir çeşit telgraf konuşması şeklinde yapılıyor. Bundan dolayı, masayı oynatan kuvvetin başlıcası kendinden yayılan medyumun bu konuşmaları istediği biçimlere sokabilmesi ihtimali de ileri sürülüyordu.

      Ama ne için Madam Sermin, içinde yaşadığı aileyi böyle korkunç bir meraka düşürecek biçimde ortaya meşum bir mesele çıkarsın?

      Talat Bey medyuma:

      “Pardon Madam… Bir soruma izin verir misiniz?”

      “Büygunuz.”

      “Masayı oynatan akıcı kuvvet bizden mi geliyor? Ruhtan mı?”

      “Her ikisi berabeg…”

      “Biz onlara ağızdan söylüyoruz, onlar bize tıkırtıyla cevap veriyorlar.”

      “Evet, böyle oluyog.”

      Talat Bey biraz düşündükten sonra:

      “Ruhların haber verdikleri böyle konularda bazen yanılma ihtimalleri yok mudur?”

      “Belki vagdıg… Çünki, onlagda akıllı vağ, budala vag.”

      “S.L.M. için aile dostu diyorsunuz?”

      “Evet…”

      “Niçin bizi böyle kötü bir meraka düşürerek meseleyi etrafıyla anlatmadan savuştu? Mademki tanımadığımız bir ailenin felaketinden bize de bir şey bulaşacakmış, işin ne olduğunu anlatsaydı, ona göre tedbir alarak dokunulmazlığımızı sağlamaya çalışırdık.”

      “Bu espigileg heg şey söyleyemezleg. İzin yok. Bu bizim dost ne kadağ söyleyebilecek, söyledi gitti.”

      Hanımefendi: “Ne fena şey bu. Başımıza ne felaket gelecek diye düşüne düşüne uykularımız kaçacak, iştahımız kalmayacak… Hep hastalanacağız. Birdenbire gelen bir uğursuzlukta insan neye uğradığını bilir. Ama böyle cinsi bilinmeyen bir felaketin korkular içinde meydana çıkmasını beklemek ne müthiş gönül işkencesidir.”

      Mürebbiye: “Kolay vag, başka bir ıspigi çağıyuyogum. Soguyogum.”

      Talat Bey: “Evet, mesele muğlak bir can sıkıcılık aldı. Ama ben önem vermiyorum. İnsanların bakıcıları gibi ruhların geleceğe ait keşiflerinin de harfi harfine çıkacağına inanamıyorum. Tanımadığımız bir ailede olan vukuattan bize ne?”

      Orhan: “Madam hangi esprit’i35 çağıracaksınız?”

      Mürebbiye: “Père Maury’yi çagıyoğum. Bu çok iyi bir papasdiğ, dogu söyleg…”

      Gene halka olundu. Eller hafifçe masa ile temasa geldi. Sessizlik. Bekleyiş. Araya münasebetli münasebetsiz birkaç ruh girdi. Gereksiz konuşmalar oldu. Sonunda mürebbiye en son gelene sorduğu “Kimsiniz?” sorusuna “Père Maury’yim…” cevabını aldı. Türkçeye çevrilen şu konuşma başladı:

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Tun: Köşe bucak, gizli yer. (e.n.)

      2

      İspritizmacı: Ölülerin ruhlarıyla ilişki kurulabileceğini savunan inanış. (e.n.)

      3

      Fantom: Hayalet. (e.n.)

      4

      Mahbes: Cezaevi. (e.n.)

      5

      Uğrama: Cin, peri çarpması. (e.n.)