Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt


Скачать книгу

ısrar etti. Tam Daiyu’ye elini çabuk tutmasını söyleyecekti ki kız içeri girdi.

      “Hepiniz bitirdiniz mi?” diye sordu.

      Hemen fırçasını çıkarıp eline ilk gelen kâğıda hiç duraklamadan zihninde tamamladığı sekiz dizeyi karaladı ve masaya attı. Li Wan ve diğerleri okumaya başladılar.

      Yarı açık bambu perde, yarı kapalı kapı,

      Kırık buza benziyor kalıbın, yeşim gibi saksın.

      Daha ilk iki dizeyi henüz okumuşlardı ki Baoyu övgüler yağdırmaya başladı.

      “Mükemmel! Nereden buldun bu fikirleri?”

      Armut çiçeklerinden çalmışsın beyazı,

      Erik çiçeğinden ödünç almışsın ruhunu.

      Hepsi bu dizelerden büyülendi.

      “Çok güzel. Orijinal. Diğer üçünden çok farklı.”

      Ay tanrıçası beyaz bir elbise diker,

      Sonbahar hüznüne kapılmış kızlar siler gözyaşı lekelerini.

      Sessiz ve mahcup, tek kelime şikâyet etmez,

      Dayanır sonbahar esintisine biterken gün.

      “Evet, en mükemmeli bu.” dediler. “Dördü içinde en şahanesi!”

      “İncelik ve orijinallik açısından öyle.” dedi Li Wan. “Ama nitelik ve dil sadeliği bakımından Alpinia Hanımefendisi’ninkini tercih ederim.”

      “Bence de doğru bir karar!” dedi Tanchun. “Nehir Kraliçesi ikinciliği almalı.”

      “Kızıl Neşe Prensi de sonuncu olur.” dedi Li Wan. “Kabul mü?”

      “Evet, tabii.” dedi Baoyu gülerek. “Çok adil bir karar. Benim şiirim pek iyi değildi. Ama Alpinia Hanımefendisi ile Nehir Kraliçesi’ninkini yeniden değerlendirmelisiniz bence.”

      “Karar mercii benim. Uymayı kabul etmiştiniz.” dedi Li Wan. “Sizin bu konuda söz hakkınız yok. Eğer birisi benim kararımı sorgulayacak olursa, ceza öder.”

      Baoyu konuyu kapatmak zorunda kaldı.

      “Toplantılarımızın her ayın ikisinde ve on altısında yapılmasını teklif ediyorum.” dedi Li Wan. “Bu toplantılarda konuyu ve kafiyeyi ben seçeceğim. Bu tarihler arasında başka bir toplantı daha yapmak isteyen olursa, buna bir engel yok. Aslında isterseniz her gün yaparız. Bu tamamen size kalmış. Ayın ikisinde ve on altısında hepiniz benim daireme geleceksiniz ve bu iki tarihteki toplantılar benim sorumluluğumda olacak.”

      “Kulüp için bir isim bulmamız lazım.” dedi Baoyu.

      “Sıradan bir şey olmasın.” dedi Tanchun. “Ama öyle tuhaf ve fazla modern bir şey de istemeyiz. İlk şiirimize begonya ile başladığımıza göre, neden Begonya Kulübü demiyoruz? Biraz sıradan gibi görünebilir ama bizim için öyle olmaz çünkü kuruluş toplantımızın anısını taşır.”

      Tanchun’ün teklifi genel bir tartışmaya yol açtı. İkram ettiği yiyecek ve içecekleri paylaştıktan sonra ayrıldılar. Kimisi kendi dairesine döndü; kimisi de Büyükanne Jia ve Wang Hanım’ın dairelerine. Hikâyemiz onları bu noktada bırakıyor.

***

      Baoyu Tanchun’ün mektubunu aldığı zaman Xiren de oradaydı ve okur okumaz Cuimo ile beraber heyecanla fırlayıp gittiğini görmüş ama bu heyecanın sebebinin ne olabileceğini kestirememişti. O gittikten kısa bir süre sonra, iki yaşlı kadın ellerinde begonya saksılarıyla arka kapıdan girdi. Xiren çiçekleri kimin gönderdiğini sordu; kadınlar açıklayınca saksıları koymaları için yer gösterdi. Sonra onları hizmetçi odasına buyur edip kendisi para getirmek için Baoyu’nün odasına gitti. On sekiz gram gümüş tartıp paketledi, ilaveten üç yüz bakır sikke alıp kadınların yanına döndü.

      “Gümüş, çiçekleri getiren çocuklar için.” dedi. “Para da sizin, içecek bir şeyler alırsınız.”

      İki kadın yüzleri ışıldayarak kalktı. Defalarca teşekkür ederek istemiyormuş gibi yaptılar ama Xiren’in ısrarı üzerine kabul ettiler.

      “Kapıda görevli kimse var mı?” diye sordu Xiren.

      “Tabii, Bahçe’deki siz genç hanımlar dışarıdan bir şey istersiniz diye orada her zaman dört kişi olur.” dediler. “Yapılmasını istediğiniz bir şey varsa, söyleyin, yaptıralım.”

      “Benim ne haddime, kendim için değil.” dedi Xiren gülerek. “Efendi Bao, Bayan Shi için Zhongjing Markisi’nin evine bir şeyler göndermek istiyordu. Şimdi siz burada olduğunuza göre, sakıncası yoksa giderken kapıdaki çocuklara benim için bir araba bulmalarını söyler misiniz? Araba gelince de buraya gelip parasını alırsınız. Kapıdakileri bununla uğraştırmayalım.”

      Kadınlar bu işi halletmek için çıkınca, Xiren içeri gidip Xiangyun’e göndermeyi planladığı şeyleri koymak için tabak aradı. Ama dolabı açıp baktığında tabak rafını bomboş buldu. Arkasını dönüp nakış işleyen Qingwen, Qiuwen ve Sheyue’ye baktı.

      “Buradaki helezon desenli, beyaz akik tabağa ne oldu?” diye sordu.

      Kızlar birbirlerine boş gözlerle bakarak hatırlamaya çalıştılar. Biraz sonra Qingwen’in yüzünde bir gülümseme belirdi.

      “Hatırladım. Ben onunla Bayan Tanchun’e liçi götürdüm. Geri göndermediler.”

      “Kullanacağın başka bir sürü günlük tabak varken neden onunla götürdün?” diye sordu Xiren.

      “Ben de aynı şeyi düşündüm. Ama beyaz tabak koyu renk liçilere o kadar yakıştı ki Bayan Tanchun bile ne kadar hoş olduğunu söyledi ve meyvelerin tabakta kalmasını istedi. Bu yüzden tabağı geri getiremedim. Dolabın üzerinde duran iki vazo da geri gelmedi.”

      “Vazo deyince aklıma çok komik bir şey geldi.” dedi Qiuwen. “Bilirsiniz Efendi Bao aklına koyduğu hiçbir şeyi yarım yamalak yapmaz. Geçen gün aniden bir sorumluluk duygusuna kapıldı. Bahçe’deki kokulu osmantusların çiçek açtığını görünce iki tanesini koparıp vazoya koyarken, birden fikrini değiştirdi. ‘Bu çiçekler bizim Bahçe’mizde ilk defa açıyor. Keyfini yalnız başına sürmek olmaz.’ dedi. O iki vazoyu alıp su doldurdu, içine çiçekleri yerleştirip Büyükanne Jia ve Wang Hanım’a gönderdi. İşin güzel tarafı, vazoyu taşıyan kişi için de şans oldu, o da bendim. Büyük hanımefendi çiçeği görünce ne kadar sevindi, anlatamam. ‘Ah, şuna bak! Ne kadar iyi bir çocuk! Yaşlı büyükannesini düşünmeden çiçek bile koklamıyor! Bir de ona çok düşkün olduğum için insanlar söyleniyorlar.’ dedi. Bilirsiniz büyük hanımefendi normalde benimle pek ilgilenmez, neden bilmem ama sanki bende hoşuna gitmeyen bir şey var. Bu olayda bana yüz sikke verdi. ‘Ah zavallıcık! Zavallı minik şey! Ne kadar da hastalıklı görünüyor.’ dedi. Böyle bir şans aklıma bile gelmemişti! Yani yüz sikke bir şey değil ama o şeref! Hem de herkesin içinde! Wang Hanım’ın dairesine gittiğimde, hanımefendi Bayan Lian ve Odalık Zhao ile beraber sandıkları karıştırıp, birisine vermek için gençken giydiği bazı giysileri arıyordu. Kime verecekti bilmem. Neyse, çiçekleri görünce işini bıraktı. Tabii Bayan Lian de ona yaranmak için Efendi Bao’nın ne kadar hayırlı ve düşünceli bir evlat olduğu, şöyle mükemmel, böyle harika olduğu konusunda övgüler yağdırdı. Bir araba dolusu laf söyledi, yarısını bile hatırlamıyorum. Wang Hanım oğlunun herkesin içinde övülmesinden büyük bir memnuniyet duydu. Onun dedikodusunu yapanlar ağızlarını bile açamayacaklardı. O kadar sevindi ki hemen bana iki elbise verdi. Bize zaten her yıl iki yeni elbise veriliyor, bunları vermesi çok muhteşem bir şey sayılmaz ama ya şeref!”

      “Aman