Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt


Скачать книгу

doğru yürüdü, yüzünü duvara dönüp yattı, yatak perdelerini indirmelerini söyledi. Onlar da dediğini yapıp dışarı çıktılar. İkisi de içlerinden Daiyu’nün onları duyduğunu düşündü ama birbirlerine söylemeye cesaret edemediler.

      Daiyu yatağında düşünürken, dışarıda fısıldaştıklarını duymuş ve gizlice dinlemek için kapıya gitmişti. Söylediklerinin detayını kaçırmıştı ama ana konu aşikârdı. Sanki büyük bir okyanusa batmış gibi hissetti kendisini. Kâbusundaki kehanet gerçekleşiyordu demek. Bir acı hissetti ve kedere boğuldu. Bundan kurtulmanın tek bir yolu vardı. Ölmesi gerekiyordu. Yaşayıp da bu korkunç şeyin gerçekleşmesini seyredemezdi. Baoyu olmazsa hayatın ne değeri vardı ki? Sığınacağı bir ailesi de yoktu. Eğer bugünden itibaren kendisine bakmazsa birkaç ay içinde sağlığı bozulur, bu dünyayı ve dertlerini ardında bırakarak giderdi.

      Bu kararı aldıktan sonra, üzerine bir şey örtmek ya da kalın bir şey giymekle hiç uğraşmadan gözlerini kapatıp uyuyor numarası yaptı. Zijuan ve Xueyan birkaç kez yanına geldiler ama hiç kıpırdamadığını görünce rahatsız etmeye yeltenmediler, hatta yemek için bile kaldırmadılar. Daha sonra lambalar yakılınca, Zijuan perdelerin arasından baktı ve battaniyesi ayaklarının altında toplanmış bir hâlde uyuduğunu gördü. Üşüteceğinden korkarak oradan alıp üstüne örttü. Daiyu o gidene kadar hiç kıpırdamadı, sonra tekrar battaniyeyi tekmeleyerek açtı.

      Bu arada Zijuan, Xueyan’i sorguladı tekrar.

      “Uydurmadığından emin misin?”

      “Uydurmadım tabii ki!” dedi Xueyan öfkeyle.

      “Peki Daishu nereden biliyor?”

      “İlk önce Xiaohong, Bayan Lian’in evinde duymuş.”

      “Galiba Bayan Lin bizi duydu. Baksana ne hâle geldi. Nedeni bu olmalı. Bir daha bu konudan hiç söz etmeyelim.”

      İki hizmetçi ortalığı toplayıp yatmaya hazırlandı. Zijuan, Daiyu’ye bakmaya gitti. Battaniyenin yine önceki hâlde olduğunu gördü. Yavaşça çekip örttü. O gece başka bir olay olmadan geçti.

      Ertesi sabah Daiyu kızları uyandırmadan, erkenden kalktı; düşüncelere dalarak yalnız başına oturdu. Zijuan uyandığında onun çoktan kalktığını anladı.

      “Bu sabah çok erken kalkmışsın, hanımım!” dedi.

      “Evet, öyle.” dedi Daiyu kısaca. “Dün gece çok erken yattığım için.”

      Zijuan aceleyle giyindi, Xueyan’i uyandırdı. İkisi beraber Daiyu’nün hazırlanmasına refakat ettiler. Daiyu ayna karşısında oturuyordu. Gözünden yaşlar süzülmeye başladı. İpek mendili kısa süre içinde sırılsıklam oldu. Şairin dediği gibi:

      Zayıf yüzü yansıyor aynaya,

      Hem kendisi hem yansıması acıyor birbirine.

      Zijuan, her şeyi daha beter yapmamak için onu teselli etmeye yeltenmedi. Daiyu uzunca bir süre hareketsiz oturdu, sonunda hâlâ gözünde yaşlarla, baştan savma bir şekilde sabah tuvaletine başladı. Bitince, birkaç dakika daha oturduğu yerde kaldı, sonra Zijuan’e Tibet tütsüsü yakmasını söyledi.

      “Ama neredeyse hiç uyumadın. Tütsüyü neden yaktırıyorsun? Herhâlde sutra yazmaya başlamayacaksın?” dedi Zijuan.

      Daiyu başını salladı.

      “Ama çok erken kalktın. Şimdi yazmaya girişirsen çok yorulursun.”

      “Ne fark eder? Ne kadar erken bitirirsem, o kadar iyi. Oyalanmak için yapmak istiyorum. İleride beni yazılarımla hatırlarsınız.”

      Yine gözünden yaşlar süzüldü. Zijuan teselli edecek durumda değildi, o da ağlamaya başladı. Daiyu o günden itibaren bilerek sağlığını bozmaya karar vermişti. Yakında iştahı kapanacak, giderek eriyecekti. Baoyu okuldan sonra fırsat buldukça onu ziyaret ediyordu ama ona söylemek istediği bir milyon şey olsa da artık çocuk olmadıkları bilinci eskiden olduğu gibi ona takılarak sevgi göstermesine engel oluyor, zihnini kemirip duran şeyleri söyleyemeyecek kadar güçsüz bırakıyordu. Baoyu de onunla içten bir şekilde konuşup rahatlatmak istiyordu ama bir şekilde onu inciterek hastalığını daha da kötüleştirmekten korkuyordu. Bu yüzden onu gördüğünde sadece kibarca kendisini nasıl hissettiğini soruyor ve yüreklendirici birkaç kelime söylüyordu. Onlarınki aşkın zirvesinde birbirilerinden uzaklaşma durumuydu. Büyükanne Jia ve Wang Hanım, Daiyu’ye, doktor çağırmaktan öteye gitmeyen bir anne ilgisi gösteriyorlardı. Hastalığının iç kaynağını bilmediklerinden, narin bünyesine veriyorlardı. Zijuan ile Xueyan gerçeği söylemeye korkuyorlardı. Daiyu günbegün hâlsizleşti. İki hafta sonra midesi öyle küçüldü ki artık çorba bile içemez hâle geldi. Gün boyunca duyduğu her konuşma ona sanki Baoyu’nün evliliğiyle ilgiliymiş gibi geliyordu. Kızıl Neşe Avlusu’nda gördüğü her hizmetkâr hazırlıklarla uğraşıyor sanıyordu. Xue teyze onu ziyarete geldiğinde, Baochai’in olmayışı şüphelerini pekiştirdi. Kimsenin kendisini görmeye gelmemesini umuyordu. İlaçlarını almayı reddediyordu. Tek arzusu yalnız bırakılmak ve mümkün olduğunca çabuk ölmekti. Rüyalarında sürekli insanların ‘Bayan Bao’ diye hitap ettiklerini duyuyor, zihni bu fikre giderek daha çok takılı kalıyordu; tıpkı kadehine yansıyan yayı görünce yılan yuttuğunu zanneden ünlü sarhoş gibi. Bilerek giriştiği birkaç haftalık açlıktan sonra yakında ölecekmiş gibi görünüyordu. Sulu pirinç lapası bile boğazından geçmiyordu. Soluk alıp vermesi duyulmuyordu, âdeta hayata pamuk ipliğiyle bağlıydı. Bu krizi atlatıp atlatamayacağını öğrenmek için gelecek bölüme geçebilirsin.

      90. BÖLÜM

      Kapitone ceketin kaybolması zavallı bir kızın çirkin sözler duymasına neden olur.

      Hediye şekerlemeler genç bir beyefendiyi huzursuz eder.

      Daiyu’nün gerilemesinin ilk haftasında, Büyükanne Jia ve yengeleri sırayla onu ziyarete geldiler. Sorularına cevap verecek kadar gücü vardı henüz. Ama artık hiçbir şey yemiyor ve çok zor konuşuyordu. İşin tuhafı, zaman zaman bilinçsiz gibi görünmesine rağmen aklının başında olduğu dönemler oluyordu. Herkes bir şeyler olduğundan şüphelenip Zijuan ve Xueyan’i sorgulamaya başladılar. Ama hizmetçiler bildiklerini söylemeye korkuyorlardı. Zijuan, Daishu’dan son haberleri almak istiyordu ama gerçeğin yeni bir şoka neden olarak Daiyu’nün ölümünü hızlandırmasından çekiniyordu. Bu yüzden Daishu’yu görünce bu konuyu açmaktan kaçındı. Xueyan haberlerin ileticisi olarak Daiyu’nün durumundan kendisini sorumlu tutuyor ve ‘Ben hiçbir şey söylemedim!’ diye yüz kere haykırmak istiyordu! O da sorgulandığında sessizliğini korudu.

      Zijuan, Daiyu’nün hiçbir şey yemediğini görünce artık umut kalmadığını anlayıp yatağının yanında bir süre ağladı, sonra dışarı çıkıp fısıltıyla Xueyan’le konuştu.

      “İçeri girip ona dikkatle baksana. Ben doğru büyük hanımefendi, Wang Hanım ve Bayan Lian’e haber vermeye gidiyorum. Bugün kesinlikle daha da kötüleşti.”

      O gidince Xueyan içeri girip onun yerini aldı. Daiyu’yü derin uykudaymış gibi hareketsiz yatarken buldu. Tek çocuk olarak bu tür şeylerde tecrübesi olmadığından, Daiyu’nün ölmek üzere olduğunu sandı ve korkup ağlamaya başladı. Keşke Zijuan çabucak gelseydi! O anda pencereden ayak sesleri geldi. Zijuan’di herhâlde. Rahat bir nefes alıp ayağa kalktı, iç odanın kapısına gitti, perdeyi kaldırıp bekledi. Kapının sesini duydu, gelen Zijuan değil, Daishu’ydu. İç kapıda Xueyan’i görünce “Bayan Lin nasıl?” diye sordu.

      Xueyan başıyla içeri gelmesini işaret etti, Daishu girdi. Zijuan’in orada olmadığını fark etti. Daiyu’ye bakınca ne