Perker, tütün kutusunun üstünde parmaklarıyla ritim tutturarak.
Mr. Pickwick yüzünde müthiş endişeli bir ifadeyle ayağa kalkıp mahkeme salonunu inceledi. Pek çok izleyici hâlihazırda salonun çeşitli noktalarında yerlerini almış, İngiliz Barosunun ismini duyurduğu binbir çeşit burun ve favoriye sahip bir grup peruklu adam da vekillere özel bölüme yerleşmişlerdi. Böyle beyefendilerin ellerinde hep bir evrak çantası bulunurdu ve bunları olabildiğince göze çarpacak şekilde taşır, hatta izleyenler olur da ellerindekinin ne olduğunu anlayamamışlardır diye iyice gözlerine sokmak için arada burunlarını kaşımak için bu sözü geçen dosyaları havaya kaldırırlardı. Gösteriş yapacak evrak çantaları olmayan beyefendiler, kollarının altında arka tarafında kırmızı bir etiket ve üstünde de az pişmiş turta hamuru renginde bir kapak olan teknik ismi “kanun danası” olan dolgun dosyalar taşıyorlardı. Elinde ne çanta ne de dosya olan diğerleri de elleri ceplerinde, mümkün olduğunca bilge bir tavırla yürüyorlardı. Bu sözü geçen diğerleri, müthiş bir hararet ve hevesle bir oraya bir buraya koşuşturuyor ve böylelikle neler olduğundan bihaber olan yabancıların takdir ve şaşkınlığını kazanmaktan dolayı memnun olmuş görünüyorlardı. Mr. Pickwick’i şaşırtan şeyse herkesin kendince gruplara ayrılmış ve sanki az sonra bir dava görülmeyecekmiş gibi olabilecek en soğukkanlı edayla havadan sudan konuşuyor olmalarıydı.
İçeri girip Kraliyet Hâkimi’nin arkasındaki sıraya yerleşen M. Phunky’nin başıyla selam vermesi, Mr. Pickwick’in dikkatinden kaçmadı ve o da bu selama karşılık vermek üzereydi ki Dava Avukatı Snubbin, hemen arkasında Mr. Mallard’la birlikte içeri girdi. Mr. Mallard’ın masaya koyduğu kırmızı çanta Dava Avukatı Snubbinn’i neredeyse gözlerden sildikten sonra Perker’la tokalaşarak çekildi. Sonra içeri bir iki dava avukatı daha girdi ve aralarında şişman ve kıpkırmızı suratı olan bir tanesi, Dava Avukatı Snubbin’e dostane bir selam verip havanın çok güzel olduğunu söyledi.
“Bizim avukata selam verip ne güzel gün diyen kırmızı suratlı adam kim?” diye fısıldadı Mr. Pickwick.
“Dava Avukatı Buzfuz.” diye yanıtladı Perker. “O karşımızda. Diğer ekibi yönetiyor. Arkasındaki beyefendi de Mr. Skimpin, onun astı.”
Mr. Pickwick tam büyük bir tiksintiyle bu Dava Avukatı Buzfuz kim oluyor da karşı tarafın avukatı olmasına rağmen Dava Avukatı Snubbin’e ne güzel bir sabah diyebiliyor diye sorgulamak üzereydi ki bir anda bütün avukatlarının ayağa kalkması ve mahkeme memurlarının “Sessizlik!” uyarısı ona engel oldu. Etrafına bakınca bunun sebebinin hâkimin içeri girişi olduğunu anladı.
Yargıç Stareleigh (başyargıcın üstünde biraz kırgınlık olduğu için onun yerine bakıyordu) göze batacak kadar kısa boylu bir adamdı ve o kadar şişmandı ki âdeta yüz ve ceketten oluşuyor gibi görünüyordu. İki kısa ve şekilsiz bacak üstünde lambur lumbur içeri girdi ve ciddiyetle Baroya bir selam verdi. Onların da ciddiyetle verilen selamını aldıktan sonra masasına yerleşti ve ufak fötr şapkasını da masanın üstüne yerleştirdi. Yargıç Stareleigh’in bu hareketinden sonra ondan geriye kalan tek şey iki tuhaf göz, pespembe bir yuvarlak surat ve kocaman, komik görünüşlü bir peruğun yarısıydı.
Mahkeme memuru, yargıç şapkasını çıkardığı gibi emreder bir ses tonuyla “Sessizlik!” diye bağırdı ve onun daha ilerisinde ve salonun daha içerisinde olan bir başka memurun da bu emri sinirli bir ses tonuyla tekrarlamasının ardından aynı emir üç dört kere daha öfkeyle tekrar edildi. Bunun ardından hâkimin aşağısında oturan siyah giyimli bir beyefendi jüri üyelerini çağırdı. Epey bir bağırış çağırıştan sonra yalnızca on jüri üyesi olduğu anlaşıldı. Bunun üstüne Dava Avukatı Buzfuz, yedek jüri üyelerini rica etti. Ardından siyahlı beyefendi özel jüriyi, iki sıradan jüri üyesini, bir manav ve bir eczacıyı yakasından tuttuğu gibi yerlerine yerleştirdi.
“İsminizi okuyunca buradayım deyin beyler, yemin edeceksiniz.” dedi siyahlı beyefendi.
“Richard Upwitch.”
“Burada.” dedi manav.
“Thomas Groffin.”
“Burada.” dedi eczacı.
“Kitaba el basın, beyler. Yalnızca ve sadece…”
“Mahkemenin affına sığınıyorum.” dedi uzun, ince ve sarı benizli bir adam olan eczacı. “Mahkemenin beni bu seferlik mazur göreceğini umuyorum.”
“Hangi gerekçeyle, beyefendi?” dedi Yargıç Stareleigh.
“Yardımcım yok, Lordum.” dedi eczacı.
“Benim elimden bir şey gelmez efendim.” diye yanıtladı Yargıç Stareleigh. “Bir tane tutuverin.”
“Durumum yok, Lordum.” diye cevap verdi eczacı anında.
“Durumunuz olsaydı o zaman, efendim.” dedi yargıç kıpkırmızı kesilerek çünkü Yargıç Stareleigh zaten her zaman biraz öfkenin eşiğindeydi ve kendisine karşı gelinmesine de hiç katlanamazdı.
“Onu ben de biliyorum efendim. Eğer hakkım olanı kazansaydım zaten durumum olurdu ama kazanmıyorum Lordum.” diye yanıt verdi eczacı.
“Beyefendiye yemin ettirin.” dedi yargıç, tartışmaya mahal vermeyecek şekilde.
Memur yalnızca “Yalnızca ve sadece” kısmını bitirmişti ki eczacı yeniden sözünü kesti.
“Yani yine de yemin mi edeceğim Lordum, yine de mi?” dedi eczacı.
“Kesinlikle, efendim.” diye yanıtladı asabi ufak yargıç.
“Öyle olsun, efendim.” diye yanıtladı eczacı, bıkkın bir tavırla. “Öyleyse bu duruşma bitmeden bir cinayet işlenmiş olacak. Yemin ettirin öyleyse efendim.” dedi ve yargıç, ağzına geleni söylemeye fırsat bulamadan eczacıya yemin ettirildi.
“Ben yalnızca izlemek için gelmiştim, Lordum.” dedi eczacı büyük bir dikkatle yerine otururken. “Hatta o yüzden eczanemde ayakçı çocuk dışında kimse yok, Lordum. İyi çocuktur Lordum ancak ilaçlardan hiç anlamaz. Ona kalsa İngiliz tuzu oksalit asit demek ve sinameki şurubu da afyon ruhu demek.” Uzun boylu eczacı bununla birlikte sandalyesinde kaykıldı ve yüzündeki sakin ifadeyle kendini olabilecek en kötü şeye hazırladığını belli etti.
Mr. Pickwick eczacıyı büyük bir dehşetle dinliyordu ki birden mahkemenin orta yerinde bir hareketlenme oldu. Mrs. Bardell, Mrs. Cluppins’ten destek alarak içeri girmiş ve bitkin bir hâlde Mr. Pickwick’in oturduğu sıranın öbür ucuna oturmuştu. Her birinin yüzünde duruma özel olarak hazırlanmış mümkün olan en anlayışlı ve üzüntülü ifadeyle Mr. Dodson tarafından kocaman bir şemsiye ve Mr. Fogg tarafından da bir çift ayakkabı kılıfı da aynı sıraya bırakıldı. Sonra arkasında Efendi Bardell’le Mrs. Sanders göründü. Mrs. Bardell çocuğunu görünce yerinden zıpladı, bir anda aklı başına geldi ve çıldırmış gibi oğlunu öpmeye başladı. Hemen ardından yine o histerik ahmaklığına geri döndü ve nerede olduğunu sordu. Buna cevap olarak Mrs. Cluppins ve Mrs. Sanders başlarını çevirip ağlamaya başladılar. Dodson ve Fogg, davacıdan kendini toplamasını rica etti. Dava Avukatı Buzfuz, kocaman beyaz bir mendille gözlerini çıkarırcasına sildi ve sonra da jüriye duygusal bir bakış attı. Bu durumdan yargıç da epey etkilenmişse benziyordu ve izleyenler de hislerini yutkunarak gizlemeye gayret ediyorlardı.
“Sahiden de harika fikir.” diye fısıldadı Perker, Mr. Pickwick’in kulağına. “Dodson ve Fogg da az değil yalnız. İnsanları etkileyecek fikirleri hiç bitmez, beyefendiciğim. Tek kelimeyle mükemmel.”
Perker konuşadursun, Mrs. Bardell yavaş yavaş kendine gelmeye başladı ve Mrs. Cluppins de Efendi Bardell’in düğmelerini ve kaçınılmaz şekilde bu düğmelere