diye karşılık vermiş kedi, soğuk bir şekilde.
“Üzerinden!” diye bağırmış fare. “Eşsiz ve mükemmel bir isim bu! Ailenizde yaygın mı?”
“Ne önemi var?” demiş kedi. “Senin vaftiz çocuğununkinden daha kötü değil.”
Kısa bir süre sonra kedi tekrar aynı arzuyla yanıp tutuşmuş. “Senden yine bir şey isteyeceğim.” demiş fareye. “Bana bir iyilik yapar mısın? Bir günlüğüne evi tek başına korur musun? İkinci kez vaftiz baba olmamı istediler ve küçük olanının boynunda beyaz bir halkası olduğundan reddedemedim.”
İyi niyetli fare razı olmuş. Kedi, mabede varana kadar yol boyunca aşermiş ve doğruca yağ kâsesine gidip yarısını bir çırpıda mideye indirmiş. “Hiçbir şey birinin kendi payına düşen yemeği yemesi kadar lezzetli olamaz.” demiş, o gün yaptığından memnun kalarak. Eve vardığında fare, çocuğa ne isim takıldığını sormuş. “Yarısı Bitti.” diye cevap vermiş kedi. “Yarısı Bitti!” diye bağırmış fare. “Böyle bir isim hayatım boyunca duymadım! İddiaya girerim, takvimde bile yoktur.”
Çok geçmeden kedinin ağzı yine yağ için sulanmaya başlamış. “Tüm iyi şeyler, üçlü olarak yapılmalıdır.” demiş fareye. “Yine vaftiz baba olmamı istiyorlar. Küçük olan; beyaz ayaklı, kapkara bir kediymiş ve vücudunda tek bir beyaz tüy yokmuş; böyle bir şey nadir görülür, bu yüzden gitmeme izin verirsin, değil mi?”
“Üzerinden, Yarısı Bitti…” diye mırıldanmış fare. “Ne kadar da tuhaf isimler, pek de merak ettim!”
“Sürekli evde oturduğun için öyle.” demiş kedi. “Küçük, gri elbisenin içinde; tüylü kuyruğunla dünyayı hiç görmüyor ve bu tür şeylerden zevk almıyorsun.”
Kedi gidince küçük fare evi temizlemiş ve her şeyi düzene koymuş. Bu arada açgözlü kedi gitmiş ve küçük yağ kâsesini dibine kadar sıyırmış. “Şimdi hepsi bitti, aklım da kalmadı.” demiş, akşam olduğunda tüyleri parlak ve rahat bir şekilde eve gelmiş.
Fare hemen üçüncü çocuğa ne isim konduğunu sormuş. “Diğerlerinden pek de farkı yok, seni pek sevindirmeyecek.” diye cevaplamış kedi. “Hepsi Bitti.”
“Hepsi Bitti!” diye bağırmış fare. “Ne biçim bir isim o öyle, hiç duyulmamış! Hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım! Hepsi Bitti! Ne anlama gelebilir ki?” demiş ve kafasını sallayarak etrafında döne döne uyumaya gitmiş. Bir daha da kediden vaftiz baba olması istenmemiş.
Kış geldiğinde dışarıda yiyebilecekleri pek de bir şey yokmuş, fare, depoladıkları yağı hatırlamış. “Gel kedi.” demiş. “Gidip yağ kâsemizi getirelim, eminim ne de güzeldir tadı!”
“Tabi ki de öyledir.” demiş kedi. “Ağız sulandıracak kadar güzeldir mutlaka!”
Yola koyulmuşlar ve oraya vardıklarında kâseyi bulmuşlar fakat kâse orada, öylece, bomboş duruyormuş.
“Oh, şimdi ne demek istediğini anladım.” diye bağırmış fare. “Şimdi ne biçim bir eş olduğunu anladım! Vaftiz baba olacağına hepsini yedin bitirdin; önce üzerinden, sonra yarısı bitti ve sonra da…”
“Diline hâkim ol!” diye bağırmış kedi. “Yoksa seni de bir çırpıda yerim!”
Zavallı, küçük fare: “Hepsi bitti!” diye bağıra bağıra dışarı çıkarken kedi, farenin üzerine zıplayıp onu da yiyivermiş. İşte bu da dünya hâlidir.
Örümcek ve Pire
Bir örümcek ile bir pire, evde birlikte oturuyorlarmış ve yumurta kabuğunda çaylarını demliyorlarmış. Bir gün örümcek çayı karıştırırken içine düşmüş ve haşlanmış. Bunun üzerine pire çığlık atmaya başlamış. Daha sonra kapı: “Neden çığlık atıyorsun, pire?” diye sormuş. “Küçük örümcek kendisini çay bardağında haşladı.” diye cevap vermiş pire.
Bunun üzerine kapı acılar içinde inler gibi gıcırdamaya başlamış. Köşede duran bir süpürge: “Neden gıcırdıyorsun, kapı?” diye sormuş.
“Nasıl gıcırdamayayım?” diye cevaplamış kapı. “Küçük örümcek kendisini haşlamış ve pire de ağlıyor!”
Derken süpürge canhıraş bir hâlde etrafı süpürmeye başlamış ki bir anda küçük bir el arabası gelip nedenini sormuş: “Nasıl süpürmeyeyim ki?” diye cevap vermiş süpürge.
Küçük örümcek kendisini haşlamış,
Pire ağlıyor,
Küçük kapı da acı ile gıcırdıyor.
Bunun üzerine küçük el arabası: “O zaman ben de koşacağım.” demiş ve tezek yığınını hızlıca geçerek koşmaya başlamış. Tezek yığını: “Neden koşuyorsun, küçük el arabası?” diye bağırmış. “Çünkü…” diye cevaplamış el arabası.
Küçük örümcek kendisini haşlamış,
Pire ağlıyor,
Küçük kapı acı içinde gıcırdıyor
Ve süpürge etrafı süpürüyor.
“O zaman…” demiş tezek yığını. “Ben de cayır cayır yanacağım.”
Derken tezeklerin yanında bir ağaç yetişmiş ve: “Küçük tezek yığını, neden yanıyorsun?” diye sormuş. “Çünkü…” diye cevaplamış tezek yığını.
Küçük örümcek kendisini haşlamış,
Pire ağlıyor,
Küçük kapı acı içinde gıcırdıyor,
Süpürge etrafı süpürüyor
Ve küçük el arabası koşturup duruyor.
Bunun üzerine ağaç: “O hâlde ben de sallanacağım!” diye bağırmış ve tüm yaprakları düşene kadar sallanmaya devam etmiş. Bir su sürahisiyle geçen küçük bir kız, ağacı sallanırken görmüş ve: “Neden sallanıyorsun, küçük ağaç?” diye sormuş. “Nasıl sallanmayayım ki?” demiş ağaç.
Küçük örümcek kendisini haşlamış,
Pire ağlıyor,
Küçük kapı acı içinde gıcırdıyor,
Süpürge etrafı süpürüyor,
Küçük el arabası koşturup duruyor
Ve tezek yığını yanıyor.
Sonra küçük kız: “Madem öyle, ben de sürahimi kıracağım.” demiş ve yere atıp onu kırmış.
Suyu çektiği derecik: “Neden sürahini kırıyorsun, küçük kız?” diye sormuş. “Neden kırmayayım ki?” diye cevaplamış küçük kız.
Küçük örümcek kendisini haşlamış,
Pire ağlıyor,
Küçük kapı acı içinde gıcırdıyor,
Süpürge etrafı süpürüyor,
Küçük el arabası koşturup duruyor,
Tezek yığını yanıyor
Ve küçük ağaç sallanarak yapraklarını döküyor. “Şimdi sıra
bende!”
“Ah, o zaman…”